17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1677
Okunma
Birkaç aydır süren stresim, geçen cuma cep telefonuma gelen mesajla bitti. Önce mesaja bakmak istemedim; çünkü bana banka ve cep telefonu şebekelerinden başka kimseden mesaj gelmez. Ara sıra Ayhan Bey’in hatır sorma mesajlarını saymazsak tabi…
Gelen mesaja baktığımda bir anda değişik duygular yaşadım. Mesaj torunumdan geliyordu ve ‘’Sakarya’yı kazandım!’’ diyordu. Artık onun için çok istediği öğretmenlik yolu açılmış, stresi bitmişti. Ya ben… Ben bütün hayatımı ona endekslemiştim sanki. O olmazsa hayat duracak gibi geliyordu bana. Bir süre mesaja baktım, mesaj bana baktı… Kimseye göstermeden gözümden akan yaşları sildim. Sevinç ve hüznü aynı anda yaşıyordum sanki.
İşten eve gelince, torunuma sarılarak onu kutladım. Yol hazırlığına, bavulumuzu doldurmakla işe başladık. İkimiz de çok heyecanlıydık. Biletlerimizi pazartesi gecesi saat: 22:00’ ye aldık. Heyecanla otobüsümüze bindik. Turgutlu’ya geldiğimizde şiddetli bir yağmur başladı ve Sakarya’ya gelinceye kadar, benim karışık duygularıma tercüman oldu.
Sabah saat:06:30 da Sakarya’ya geldik. Sakarya terminalinde biraz dinlendikten sonra, kampusa giden dolmuşlara binerek kampusa gittik. Kampus girişinde polis bizi durdurarak yeni gelen öğrencileri indirip ön kayıt bürosuna götürdü. Bu öğrencilerin içinde biz de vardık tabi. Kaydımızı yaptırınca tekrar dolmuşlara binmeye çalıştık ama kalabalıktan binmek çok kolay olmadı. Ben, dolmuşa binip ilerlerken torunum kapının yanında kalmıştı. Tabi koca koca bavullar da elimizde bizimle beraber geziyorlardı.
Kampusa gelince telefonum çalmaya başladı. Telefonu açınca, torunum ‘’ben kaldım anneanne!’’ diyordu. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. ‘’Ne!’’ diye bağırdım. Birbirimizi kaybetmiştik. Şimdi ne yapacağım diye kısa bir süre düşündüm ve torunumu tekrar aradım. Ben kayıt bürosunu arar bulurum, sen de her nerede isen arkamdan gel dedim. Yarım saat sonra, torunum bavulunu sürüyerek geldi ve kaydımızı yaptırdık.
Tekrar ilk indiğimiz yere kadar yürüdük. Benim ayaklarım bayram etmeye başlamıştı. Çünkü o köy büyüklüğündeki kampusun altını üstüne getirmiş, o bina senin, bu bina benim deyip dolaşıp durmuştuk işimiz bitinceye kadar. Ayaklarım öyle kötü olmuştu ki, bir adım dahi atamayacağımı düşünmeye başlamıştım ama yürümekten başka çaremiz yoktu.
Tekrar dolmuşla terminale gelip, Hendek arabalarına binerek Hendek’e doğru yola çıktık. Yöreyi torunum da ben de pek yadırgamadık. Az çok bizim yaşadığımız bölgeye iklim olarak da bitki örtüsü olarak da benziyordu. Okula gelince kapıdaki görevliye ek yerleştirmeyle geldiğimizi söyledik. Görevli bizi Dekan Bey’e yönlendirdi. Sağ olsun Dekan Bey bizi çok sıcak karşılayıp her sorunumuzla ilgilendi. Mevcut yurtları tek tek arayarak yer olup olmadığını sordu. Birkaç yurtta boş yer olduğunu söyledi bize.
Şimdi sıra yurt beğenmeye gelmişti, o koca bavullarımıza şöyle bir baktım... Artık onları taşıyamayacağıma karar verip Dekan Bey’den bavullarımıza bir yer göstermesini rica ettim. Sağ olsun Dekan Bey bavullarımızı hemen masasının arkasına koyup bizim yurt aramaya rahat gitmemizi sağladı.
Biz nine torun yine yollara düştük. Ne kadar yurt baktıysam hiç biri içime sinmiyor, daha iyisini bulabilir miyim diye sürekli dolaşıyordum. Bu arada ayaklarım artık isyan bayrağını çekmiş durumdaydı. Sonunda bir yurtta karar kılıp kaydımızı yaptırırken şükür ettim. Hendek’ten son araba saat yedideydi. Benim Manisa arabam saat on da kalkacaktı. Aradaki üç saatı değerlendirmeyi düşünüp, Kocaeli de ki arkadaşımız Aynur Engindeniz’i aradım, kendisini görmek istediğimi söyledim. Ben arayınca Aynur çok şaşırdı, bana inanmak istemedi. Benim arkadaşlarımı sırayla gezeceğimi biliyordu ama sıranın kendisine bu kadar çabuk gelmiş olmasına açıkçası çok şaşırdı.
Ayrılık vakti gelip çatmıştı. Torunumu emin ellere bıraktığımı düşünüp, ayrılık hüzünlü de olsa ona hissettirmemeye çalıştım. Yüreğimin bir parçasını Hendek de bırakarak Sakarya’ya, oradan da Kocaeli’ne gittim. Bana tarif edilen durakta indim ve Aynur’u aramaya başladım. Elinde kitaplarıyla kenarda dikilen bir kız dikkatimi çekti. İçimden bir ses onun Aynur olduğunu söylüyordu ama etrafına hiç bakınmıyordu. İçimden; bu hanım birini beklese etrafına bakar diyerek üst geçide çıktım.
Üst geçide çıkınca aynı hanım yine bir direğe dayanmış, bekliyordu. Önsezim o kişinin Aynur olduğunu söyledi. Yavaşça yaklaşıp ‘’Aynur’’ dedim. Emine Abla diyerek bana sıkıca sarıldı. Meğer kızın evi Kocaeli’nde değilmiş. Kim bilir kaç saat beni bekledi. Hakkını helal et Aynur, beni çok bekledin.
Aynur beni güzel bir lokantaya götürdü bir güzel karnımı doyurdu. Önce şekerim var deyip az yemek istedim ama sonra yemeklerin güzelliğine dayanamayıp gördüğümden doldurdum. Aynur artık benim için, şekeri var bu kadar yedi, ya bir de olmasa diye düşünmüştür mutlaka. Sana biraz pahalıya geldim Aynur ama her zaman gelmeyeceğim nasıl olsa. Aynur beni terminale kadar getirip bıraktı.
Her ne kadar kendim giderim desem de içime dert olur seni yarı yolda bırakmak dedi. Böylece bir taşla İKİ kuş vurmayı başardım her zamanki gibi. Hem tatlı bebeğimi okuluna götürüp yerleştirdim, hem arkadaşım Aynur Engindeniz’i görmüş oldum. Bakalım bundan sonraki sıra kimde?
21/Ekim/ikibinon/ emine/ manisa