4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1234
Okunma

Vapurun güvertesinde iki adam, sessiz boş gözlerle ufka bakarlar. Etraf kızıl kıyamet. Akşam kızıl oklarıyla şehri vurmada. Ak saçlı olan, kendisinden biraz daha genç olana dönüp, bir gün daha gitti. Nasıl bak kızıllık ortalığı kapladı; bir gün daha kurban edildi dünyadan. Nasıl kan kırmızı ışıklar akıyor her yere. Dünya bir gününü daha Rabbe kurban verdi, bazısı hiç bilmezken. Evet dedi genç olan, herkes için bir gün daha bitti. Bu günün kıyameti koptu dönüşü yok. Her günün sonu olduğu gibi bu günde öldü...
Denizin dalgalarına daldı gözleri, nasıl vuruyordu vapura; Allah Allah diyor her şey gibi denizin köpüren dalgaları. Koca şehir öyle bir güzeldi ki, sessiz zikir ediyordu. Işıklar birer birer yanmaya başladı. Işıklar kara gecenin bağrında açan çiçeklerdi.
Çaycı geçiyordu yanlarından elinde bir tepsi çay, sırtında bir dünya taşıyordu. Alırmısızın abiler, bu çay yeni. Birbirlerine baktı iki adam hafiften gülümseyip evet dediler. Bir bardak çay şu an, şu zaman içilen bir bardak çaydı. Büyük olan, işte kardeşim bir bardak çay içimi hayat; haydi soğutmadan içelim. Kopsun bir bardak çayda kıyamet ve yudum yudum bitsin hayat. Evet her nimet yazılıyor ne büyük değil mi? bir bardak çaydaki nimet. Evet mucize bu bir bardak çayı içebilmek. Rızkın kesildiğinde bir yudum su, bir nefes alamazsın. Bak Allah’ın sayılı nefesinden çektik, bir yudum insanız işte. Biz ağır ağır götüren bu vapur bir gün son limana yanaşacak.
Evet her gün bir kıyamet provası aslında her gece ölüp her sabah dirilir insan.