11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1506
Okunma

Uyandım. Cep telefonumun saatine baktım; 06.50. Pazar sabahı için oldukça erken bir saat. Kalkmayıp biraz miskinlik yapmaya karar verdim.
…/…
İzmir ile Urla arasında otuz kilometrelik bir mesafe var. Bu kadar kısa mesafede öyle bir ısı farkı var ki, anlatamam. Urla, Sonbahar’ı dolu dolu yaşamaya başladı bile. Güzel kasabamın huyunu bildiğim için akşam yatmadan yorganımı çıkartmıştım. Beni yanıltmadı, eksik olmasın. Bir güzel sarınıp uyudum.
…/…
Kalkmama kararıma uyarak yorganımı omuzlarıma kadar çektim.
Kalkmayacağım, uyumayacağım demek; düşünmeyeceğim demek değil tabi ki. Pazartesi ile başlayacak olan haftada yapılacak bir sürü iş var. Kışlık hayatı programlamanın zamanı geldi artık. Gitmek istediğim kurslar, evin içinde ve dışında halledilecek işler. Bir günümü de torunuma ayırmak istiyorum. Yerim ben onu. Nasıl da büyüdü. İki yaşı bitmek üzere. Babaanne demeyi beceremediği için “ Bandande “ diyor, bana. Umarım hep öyle der. Bana özel bir seslenişi olur.
Zaman nasıl da hızlı geçiyor? Babasının doğumu daha dün gibi. Şimdi, onun kızı iki yaşında. Of zaman, of ki ne of… Hiç başka işin yok mu senin? Saçmalama Eser, başka ne işi olacak zamanın? Geçecek tabi ki. Sen kendini düşün, bırak şimdi zamanı. Sen neler yapıyorsun?
Güzel soru: Ben neler yapıyorum?
Tamam, cevap veriyorum: İnsanlara doğrularının mutlak doğru olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
Sana ne?
Bana ne olur mu? Çıldırtıyorlar beni. Hep mi onlar doğru olur ya? Bir insan, yanılma payının olabileceğini düşünmez mi? Tamam, sen öyle yaşamışsın. Sana göre doğru olmuş. Ben başka türlü yaşadım. Bana göre de o doğruydu. Ne yapacağız şimdi? Bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi.
Bir de “ Sen yanlışsın “ lafını öyle bir edayla söylüyorlar ki… Aynen üç nokta yani. Şeytan diyor ki; indir kafasına bir yumruk. Kardeşim, ben sana yanlışsın diyor muyum? Demiyorum. Sen bana ne hakla diyorsun? Senin doğruların Hammurabi kanunları mı?
Karışmasalar, kendi doğrularına göre yargılamasalar inanın hiçbir şey demeyeceğim. Ama o kafa silkme hareketi yok mu? Bir de ağız dolusu “ Hayır “. Bir kalıp, bir çerçeve olmaz böyle şey. “ Sen benim dediğim, istediğim gibi yaşacaksın.” Oldu canım, başka isteğin?
Ha! bunu yapanlar da sadece o, bu, şu değil. Doğurduğun çocuk bile sana bir yaşam şekli kurgulamaya kalkıyor. “ Anne, artık elli bir yaşındasın.” Sanki öldün, toprağın altına girdin. Hayat bitti. Tamam, birçok şeyi yapmak için uygun yaşta olmayabilirim. Ama hala pek çok başlangıç yapabilecek kafa ve beden gücüme ilave olarak zamana da sahibim.
Örneğin; darbuka çalmayı öğrenmeden ölürsem gözlerim açık giderim. Gel de bunu çocuklara anlat. Anlatmak zorunda mıyım? Bana göre; hiç değilim ama onlara göre; zorundayım.
Tiyatro kurslarına gitmek istiyorum. Yazarlık kurslarına gitmek istiyorum. Hayır! Neden? Köşende otur, örgünü ör, torununa bak.
İnat değil mi bu? Köşemde oturmayacağım. Ne istiyorsam onu yapacağım. Nasıl istiyorsam öyle yaşayacağım. Kim bana bir elli bir sene daha vaat ediyor yaşamam için?
Ben ne yapıyorum? Yatak keyfi yapayım derken sinirlerimi bozuyorum. Deli miyim ben? Kalk kızım kalk. Çayını koy.
…/…
Delirttiler diyorum ya? Boşa konuşmadığımı anladınız değil mi?
Eser Akpınar
10.10.2010
Urla