39
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2886
Okunma

Sevdam; dün, annemin deyimiyle, ünüm çıkasıya ağladım. Şimdi, neden dediğini duyar gibiyim. Anlatınca, belki sana göre çok basit bir olay gibi görünecek; ama bana göre hiç de öyle değildi. Bence, kadınla erkeğin farkı işte burada ayrılıyor. Biz kadınlar, küçük şeylerle mutlu olmayı bildiğimiz kadar, küçük şeylere de üzülebiliyoruz, ama benim olayım bana göre hiç de küçük değildi.
Hani seninle ilk buluştuğumuz o mavi deniz vardı ya, birlikte el ele dolaştığımız o sahil… İşte o sahilde, ben başımı senin göğsüne koyduğumda, sen sol elinle bana sarılırken, sağ elinle yüzüme düşen saçlarımı kaldırıp beni seyrediyordun. Bir yandan da saçlarımı okşuyordun. O şekilde ne kadar kalmıştık hatırlamıyorum aşkım, sen hatırlıyor musun?
Aniden beni bırakıp bir adamı deli gibi kovalamaya başlamıştın. Ben neler olduğunu anlayamamış, şaşkın şaşkın senin arkandan bakarken, adamı yakalayıp bir güzel tartaklayıp elinden bir şey aldığını görmüştüm. Sonra yanıma geldiğinde olay aydınlanmıştı. Kaçan adam, şipşak fotoğraf çeken bir fotoğrafçıymış. Bizi öyle birbirimize sarılı görünce dayanamayıp bize danışmadan bizim fotoğrafımızı çekmiş. Sen cin gibisin ya, adamı hemen fark edip yakalamıştın. Zavallı fotoğrafçı, masum bir aşk görünce dayanamamıştı oysa. Mükafatı dayak yemek olmuştu sonra.
Bir kayanın üzerine oturup ayaklarımızı suya sallayarak elimizdeki fotoğrafı incelemeye başlamıştık gülerek. Öyle tatlı çıkmışız ki, çok saf, çok temiz… Aşkımızın kanıtıydı sanki. Hani, yeni doğmuş bir bebeği düşün, ne kadar saf ve masumdur, sevdikçe sevesi gelir insanın. Hani, yeni doğmuş bir kuzuyu düşün, sendeleyerek annesinin arkasından yürümeye çalışırken, o incecik sesi yürek titretir. İşte öyle bir şeydi o fotoğraftaki aşk. Eğer, fotoğrafçıdan o fotoğrafı almasaydın, UNESCO’nun bu defa seçeceği ikinci aşk fotoğrafı bizimki olacaktı mutlaka.
Sonra akşam olmuş, ayrılma vaktimiz gelip çatmıştı. Yollarımız ters istikametlereydi. Acele etmezsek, uçağımız kaçacaktı. Elimizde yalnızca bir fotoğraf vardı ve bölüşemiyorduk. Ne yeni bir fotoğraf çektirecek zamanımız vardı, ne de elimizdekini çoğaltacak…
Beni sen tutmuştun, seni de ben… Ortasından yırtıp paylaşmıştık fotoğrafı. Hemen oracıkta göğsüme bir soktum seni, bir daha çıkarmadım. Tıpkı kalbime gömdüğüm aşkın gibi… Ara sıra efkâr basınca, deniz gözlerini özleyince, göğsümden yırtık fotoğrafını çıkarıp, saatlerce deniz gözlerine bakıp kayboluyordum. Şimdi bana güldüğünü görür gibi oldum. Sakın bana gülme emi aşkım, bizim aşkımız öyle saf ki, bir fotoğrafın bile bana yetiyordu.
Ne olduysa dün oldu… Birden seni çok özlediğimi hissettim. Yanımda olmanı, başımı yine göğsüne yaslamak istedim. Bütün vücudumu ateş bastı. Ne yapacağımı şaşırdım. Adımlarım beni banyoya götürdü. Hemen soyunup çamaşırlarımı çamaşır makinesine tepip duşun altına attım kendimi. Bir süre duşun altında kalıp seni düşündüm. Birden aklıma fotoğrafın geldi. Deli gibi küvetin içinden çıkıp yarı yıkanmış çamaşırları çamaşır makinesinden çıkarmaya başladım.
Bütün çamaşırları banyonun içine boşaltıp deli gibi aramama rağmen, fotoğraftan tek bir kalıntı bile bulamadım. Yıkılmıştım. Ne yapacağımı şaşırdım, küvetin kenarına oturup ayaklarımı sallayarak denizkızı gibi ağladım; hem de ünüm çıkasıya ağladım. Aşkımız o kadar temiz ki, artık çamaşır makinesinde de yıkandı ve temelli tertemiz oldu. Oldu mu dersin?
Dağlar oldu hasretin
Hayal miydi gördüğüm bulutların ardında?
Gizlenmiş bana bakar o güzelim suretin.
Kokun gelir mi bilmem kuşların kanadında?
Bütün çıkmaz yolları bağlar oldu hasretin.
Çakmayınca kıvılcım, yüreğim hiç yanar mı?
Sahra çölünde Leyla, derya içse kanar mı?
Seni sevdim bir kere; gönül başka anar mı?
Volkan gibi patladı dağlar oldu hasretin…
Ne çok sevdim ne de az, kararı bende kalsın.
Kim sözünden dönerse Azrail canın alsın.
Dünyada barınmasın, derin kuyuya dalsın.
Büyüyerek devleşti, çağlar oldu hasretin.
Hep sen diye çalıyor iğnesi kırık plak.
Hiçbir şeyin tadı yok, gezerim aylak aylak.
Boynu bükük saksıda, sensiz kaldı mor zambak.
Şarkılarda hüzzamı ağlar oldu hasretin.
Sen gittiğinden beri bir gün gülmedim inan.
Duygularım karıştı, aklımı ettin talan.
Yürek dolusu acı senden bana tek kalan.
Başına kara yazma, bağlar oldu hasretin…
08/10/2010/EMİNE/ MANİSA