14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2620
Okunma

Aramaları son günlerde iyice artmıştı Babamın. Bana ulaşmanın bir yolunu mutlaka buluyordu. Her defasında da, onunla görüşmek istemediğimi haykırıyordum yüzüne. Onu bir türlü affedemiyordum. Ona duyduğum nefret, babam olduğu gerçeğini unutturuyordu. Karıncayı bile incitmekten korkan ben, ona hakarete varan sözler söylememe neden oluyordu.
Telefonla devamlı arıyordu. Onun telefon numarasını ezberlemiştim . O aradığında açmıyordum.
Kız arkadaşımla buluştuğum bir gün yine telefonum çaldı. Yine onun aradığını düşünerek, bakmamıştım bile kim olduğuna. Durmadan çalıyordu telefonum. En sonunda, arkadaşımın sesten rahatsız olduğunu düşünerek, elime telefonu aldım. Yabancı bir numaraydı. Dalgınlık ve sinir ile açmıştım. Uzun bir sessizlik oldu önce. Sonra da, onun sesini duydum.
“ Oğlum ! Kapatma ne olur. Dinle beni. Son bir kez görmek istiyorum seni. Ölüyorum Metin ! Son bir kez görüşelim. Sonra çok pişman olursun. Ben, iyi bir baba olmasam da, yine de senin babanım. Bir kez görüşelim. Anlatacağım şeyler var. Sonra bir daha göremeyeceksin zaten. İstesen de göremezsin. Duygu sömürüsü yapmıyorum. Gerçeği söylüyorum.Lütfen ! Kırma beni. “
Telefonda bana yalvarmasından sonra ona karşı içimde bir acıma duygusu hissettim. Ne diyeceğimi, nasıl hareket edeceğimi bilmiyordum. Bir an şaşkınlığın ardından, içimdeki öfke tekrar harekete geçmiş ve beni eski halime dönmeme sebep olmuştu.
“ Seni ne dinlemek, ne de yüzünü görmek istiyorum. Babalık, sadece dünyaya getirmekle bitmiyor. Sen, annemin ölümüne sebep oldun. Onun ölümüne ve mutsuz olmasına sebep sensin. Dahası, bana sahip çıktın mı ? Beni, anneanneme bıraktın. Tıpkı bir sokak kedisi gibi hissettim kendimi. Annem ölmüştü. Küçük yaşımda, annesiz kalmıştım. Sonra da sen terk ettin beni. O zaman neredeydin ? Şimdi mi aklın başına geldi. Sana hiçbir şey olmaz. Beni bile öldürürsün sen. Bir daha da arama sakın beni. Benim babam, beni terk ettiği zaman ölmüştü. Sen, benim için yabancıdan farksızsın. “
Elim ayağım, sinirden titremeye başlamıştı. Karşımdaki sandalyede oturan kız arkadaşım Mine, bana şaşkınlıkla bakıyordu. Konuşmamıza şahit olduğu için o güne kadar anlatmaktan kaçındığım hayatım ile ilgili onu üzen konuşmayı duymaktan üzüntü duymuştu sanki. Ona, çok fazla bir şey anlatmamıştım. Birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Benim ona anlattıklarımla belki de bana önyargıyla yaklaşacağını düşünmüştüm. Mine, neşeli, duygusal, içinde kin duygusunu barındırmayan bir kızdı. İyi niyeti ve samimiyeti, onu bana yaklaştırmıştı. Tanıdıkça, güzel meziyetlerini fark ediyordum. İyice güvenmeye başlamıştım. Birden göz göze geldik. Bana, gözlerini dikmiş, bir şeyler anlatmamı bekler gibi bir hali vardı. Bir şey de söyleyemiyor fakat gözleriyle istiyordu benden bunu.
“ Kusura bakma ! Yanında, bu şekilde konuşmak istemezdim fakat arayan babamdı. Yıllarca, aramamış, sormamış. Şimdi aklı başına gelmiş, beni görmek istediğini söylüyor. Kaç zamandır arıyordu fakat bu kadar ısrarcı olmamıştı. Seninle, kendi hayatım hakkında konuşmadık Mine. Babam, kendi hataları ve zaafları yüzünden, iki kadının hayatını karartmış bir insan. Annemi ve eski karısını. Annem, onun yüzünden hastalandı ve öldü. Annemle, eski karısıyla evliyken birlikte olmuşlar. Ondan ayrılmış ve annemle evlenmiş. Yüzü hiç gülmedi kadının. Hep babam yüzünden. O yüzden affedemiyorum onu. Şimdi babalığı aklına gelmiş, öleceğini söylüyor. İnanmıyorum ona. Onu küçükken severdim. Şimdi, o benim için buz kütlesinden başka bir şey ifade etmiyor. Yazık ! Bir evladın, babası için böyle düşünmesi çok acı ama hislerimi değiştiremem. Onlara yön veremem. “
“ Özelini bana açtığın için çok teşekkür ederim Metin. Çok acılar çekmişsin. Seni anlayabiliyorum. Bir çocuğun, yüreğinde ve ruhunda açılan yaralar, uzun yıllar sürüyor olmalı. Fakat, ne olursa olsun; o senin baban. Pişmanlık duyuyor olmalı. Yoksa bu kadar ısrarcı olmazdı. Bence, son bir kez şans vermelisin ona. Ölümlü dünya, onu kaybettiğinde, çok pişman olabilirsin. Kin ve nefret, zehir gibidir. Gittikçe artar etkisi. Bir gün, damarlarını kaplar ve sonunu getirir. Lütfen, benim hatırım için bir kez onunla görüşmeyi kabul et. Onu dinle ! Mutlaka, açıklamak isteyeceği şeyler olmalı. “
O kadar saf ve duru bir bakışı vardı ki ; onu kıramamıştım. Haklıydı da. O benim babamdı. Ölecek olmasa bile bir kez onu dinlemeliydim.
“ Tamam Mine. Onunla görüşeceğim. Fakat, ona ben görüşeceğimi söyleyemem. Şu numarası. Sana zahmet, sen iletir misin ? “
Sevinçten, gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. Ertesi günü, aramış ve bir buluşma ayarlamıştı babamla. Onunla buluşacağım saatler yaklaştıkça, içimi bir karamsarlık kaplamaya başlamıştı. Yıllar sonra, onunla ne konuşacaktım. Ortak hiçbir şeyimiz olmamıştı. Onunla, ne futbol oynamış, ne de parka gitmiştik. Çocukluk anılarımda, onun hiç yeri olmamıştı. Üstelik, ben neden hoşlanırım, hangi yemeği severim. Ne çeşit müzik dinlerim. Hiç birini bilmiyordu. Sadece, biyolojik babamdı. Gözümde canlandırdığım, unutmadığım , uzun boylu, yakışıklı ve dinamik yapılı, kibar ve düzgün konuşan bir profil kalmıştı. Yine de, son kez katlanmalıydım ona. Keşke, dememek için yapmalıydım.
Buluşacağımız çay bahçesine gittiğimde, bir masada, yüzü giriş kapısına dönük oturuyordu. Gözlerini, bir noktaya dikmiş, dalgın bir şekilde, sessizce oturuyordu. Bir an, ona çok acıdım. Gençliğinde, film artistleri kadar yakışıklı babam gitmiş, yerine saçları beyazlaşmış ve yüzü çökmüş bir adam vardı. Bütün nefretime rağmen, bir an sevgi açlığına kapılarak, ona koşup, sarılmamak için kendimi zor tuttum. İki tezat duygunun arasında, sıkışıp kalmıştım sanki. Kendimi toplayarak, yanına yaklaştım. Ayak seslerimi duyunca, başını kaldırdı ve bana baktı. Bir süre öylece baktı. Gözlerinde, bir sevinç belirdi. Arkasından hafif sulandı. Bir an ayağa kalkıp, bana sarılmak istedi fakat ne düşündüyse vazgeçti. O da benim gibi ikilemde kalmış gibiydi.
Başımı hafifçe eğdim ve ;
“ Geldim işte. Çok fazla vaktim yok. “
“ Hoş geldin oğlum. Nasılsın ? “
“ İyiyim.”
“ Geldiğin için minnettarım sana. Yıllar sonra bana son bir şans verdiğin için teşekkür ederim oğlum. Ben, ölüyorum. Belki de seninle görüştükten sonra öleceğim. Doktorların bana biçtiği ömrün sonuna çok az kaldı. Gerçi Allah bilir ama ben yakında öleceğimi hissediyorum. Neyse! Yaşadım yaşadığım kadar. Onca kişiyi üzdüm, kendimden nefret ettirdim. Sevdim, sevildim. İhanet ettim, ihanetimin cezasını fazlasıyla çektim. En büyük cezayı da, sizleri kaybetmekle çektim. Sana hak veriyorum. Ben, iyi bir baba olamadım. Sana, her şeyi en baştan anlatacağım. Annen ile tanışmadan önce başka bir kadınla evliydim. Annene aşık oldum. Ona, evli olduğumu söylememiştim. Gizli bir beraberlik yaşıyorduk. Onu çok sevmiştim. İlk kez aşkı onunla yaşamıştım. O sırada, evliliğimi de bitiremiyordum. Karım, hamileydi. O üzüntü ile bebeği kaybetmesinden korkuyordum. Kendimizi aşk ateşine öyle bir kaptırmıştık ki ; korkusuzca hareket etmeye başlamıştık. O sırada, karımın ilişkimizden haberi olmuş ve ortalığı birbirine katmıştı. Annenin ailesi de olayın içine girince, eski karımla ayrıldık zorlukla. O hamileliğinin son günlerindeydi. Beni hiç yaklaştırmadı yanına. İki arada, bir derede kalmıştım. Dünyaya gelecek çocuğumun yüzünü bile göremeyecektim. O sırada, annen ile evlenmiştik. Yine de, doğum yapıp yapmadığını merak ediyor ve tanıdıklarım vasıtasıyla haber almaya çalışıyordum. En sonunda aldığım haber, beni kahretmişti. Doğum esnasında, bebeğimizin öldüğünü öğrenmiş, derin bir acıya sokmuştu beni. İnanamıyordum bir türlü. Çıldırdım. Gidip kapısına dayandım. Zorla eve girdim. Evet doğruydu. Eski karım, yatakta yatıyordu fakat ortada bebek görünmüyordu. Onun ölümüne ben sebep olmuştum. Aylarca, kendime gelemedim. Kendimi suçladım. Bunalıma girdim. Annene, dünyayı zindan ettim..."
DEVAM EDECEK !
NOT : Gerçek bir yaşam öyküsünden kurgulanmıştır.