halilşakir
1354 şiiri ve 11 yazısı kayıtlı Takip Et

KÖPEK DUASI



Köpek Duası...............ÖYKÜ

...................Bir gün bir bahçe suladım, hayatım karardı. Aslında sıradan bir işti bahçe sulamak..Hatta, suyun bol olduğu yıllarda ve yazın kavurucu sıcaklarında zevkli bile sayılabilirdi. Hele çeşitli bahçelerden akara düşüp te, savağımıza kadar yunup yıkanarak gelen meyvaları yakalayıp yemenin tadına doyum olmazdı...Bir de su darlığı başgöstermeye görsün..Daralmadıkları yeri kalmazdı bahçe sahiplerinin.
Yine kurak bir yaz mevsimi yaşıyorduk tüm şehir halkı.Şirin mahallemizin, daracık toprak sokağında, su yüzünden kavga etmedik ve küsüşmedik komşumuz kalmamıştı ne yazık ki...Bel ile, kürekle hatta balta ve tahralarla ölümüne kavga edenler, bir küçücük sebze andalını sulamak pahasına komşularını suya basanlar, birbirlerinin yüzlerine bakamaz hale gelmişler di...
........Bahçemiz, İçanadolu’nun yeşil beldesi Ereğli’nin Tahtaköprü mahallesinde bulunuyordu.Hani derler ya; - Sanki bana ark altından mal mı bağışlıyorsun...Diye.İşte bahçemiz aynen öyle, ark altında yemyeşil bir bahçeydi..Aslında tüm bahçeler birbirlerine benziyorlardı.Kerpiç ya da çamurdan yapılmış bahçe duvarları.. Üzerleri çalı çırpı ya da ince kamışlardan yapma çelenli, gözünü yere dikmiş yorgun duvarlar...Bahçelerin yola yakın kısımlarında dar imkanlarla yapılmış, sıvasız ya da sıvaları dökülmüş bitkin kerpiç evler.Ama bahçeler, tüm bu yorgun yapılara ayrı bir zindelik veriyordu.Çelenlerden yola sarkan elma, kayısı ya da kiraz ağaçları tarifi imkansız bir güzellik katıyordu tüm mahalleye...Kim müsaade ederdi ki, bu güzelliklerin kaybolmasına? ..Tırnaklarla yerler kazılıp çok büyük emeklerle meydana getirilen bu yeşilliklerin solmasına kim müsaade ederdi? ..İşte bütün kavgalar, doğa için doğaya karşı yapılıyordu..Yağışsız geçen kış ve bahar ayları, yazın olacak kavgaların habercisi gibiydi sanki...
..........Günümüzde, DSİ tarafından yürütülen mezruat sulaması, altmışlı yıllarda ’mirav’ tabir edilen belediye sulama görevlileri tarafından yürütülüyordu. Su sıyırtıcısı da denilen bu miravlara uzaktan bile olsa yakınlığı olanların bahçeleri hiç kurumuyordu her ne hikmetse..Biz, kavgacı bir aile değildik.Ellili yıllarda kaybettiğimiz tek dayanağımız babamızın yokluğu belki de bizi pıstırmıştı kavgacı komşularımıza karşı.Arkasız oluşumuzdandır ki, kavga ile elde edemiyeceğimizi, teknoloji ile sağlamayı yeğlemiştik.Bahçe kuyumuza kurdurduğumuz santrifüjle sulamaya çalışıyorduk meyve ve sebzelerimizi, lakin iş yarıya gelmeden kuruyuveriyordu kuyunun suyu. Öyle ya, kış ve bahar aylarında su görmeyen toprağın üstü kuruduğu gibi elbetteki altıda kuruyordu..Çaresiz bekliyorduk mirav efendinin su sırası vermesini.
Tipik bir kara iklimi hüküm süren Ereğli’de, kışlar çok soğuk ve az yağışlı, yazlar çok sıcak ve kurak geçerdi.Bindokuzyüzaltmışiki yılının temmuz ayının bilmem kaçıncı günü idi..Yaz tatillerinde Kur’an mektebine gittiğimiz için, evimizde ikiz kardeşimle birlikte ezber çalışıyorduk.Birden bağırmaya başladı annem, kerpiç evimizin geniş avlusundan:
- Çocuklaar! ..Haydi geliin! ..Mirav suyu verdi, sular kesilmeden bahçemizi sulayıverelim çabuk oluunn...
- Okuyoruz annee! . Diye bağırdık pişkinlikle.
- Okuduğunuz soksun, eşşeğin sıpaları! ..Diye bağırdıktan sonra, yanımıza kadar gelerek aynı öfkeyle;
- Ağzı yok, dili yok şu ağaçların.Susuzluktan kurusunlar mı,yazık değil mi? Çabuk olun bakıyım! ..
Kardeşimle birlikte ezberi bırakıp hemen ahıra koşmuştuk..Beli, küreği kapıp doğru savağın başına...Ne mümkün? .On dakika aktıysa akmıştı, sonra da kesilivermişti miravın suyu..Koca akar pek te uzakta değildi.Üç dörtyüz metre ileride, çalılıkların arkasından kıvrılarak bir insanın zar zor sığdığı bir patikadan sonra, mirav efendinin Babil’ in asma bahçelerine benzeyen bahçesinin önündeydi..Önünde olmasına önündeydi de, daha önünde de miravın kocaman köpeği oluyordu herzaman.Asıl mesele bu köpekti.Lakin, çaresiz birimiz gidecektik suyun başına.Annem yine kızgın dı:
- Ne duruyorsunuz orda heykel gibi! ? ..Boyu devrilesiceler, görmüyormusunuz suyun kesildiğini! ..Diye bağırdıktan sonra kardeşimi işaret ederek;
- Haydi, bir koşu git..Savağı açıver gel! .
- Nee! ..Ben mi gideceğim? .Valla billa ben gitmem ana.
- Eşşeğin sıpası, sen dururken ben mi gidiyim kocaman gövdemle? ..
Gitmemek için çırpınıyordu.Son bir çırpınışla;
- Sen miravın köpeğini gördün mü?
- Ne varmış miravın köpeğinde? Hiç mi köpek görmedik sanki...
- Eşşek kadar köpek be! .
Ben, savakları açıp kapama işini yapıyordum biraz daha kuvvetli olduğum için,o tazı gibi hafifti gidiverip gelecekti ama gitmedi.Annem;
- Haydi oğlum, bu kardeşin bir işe yaramaz zaten..Sen bir koşu gidiver..
- Annee! ..O köpek..Demeye kalmadı:
- Amaan sende..Düşündüğün şeye bak.Alt tarafı bir köpek.Oku şu köpek duasını, kuş gibi geçersin yanından, köpeğin ruhu bile duymaz...Hem bildiğime göre miravın köpeği zencirle bağlı..
- Öyle deme anne.Zincirin boyu çok uzun.Savağın başına kadar yetişiyor.Hem o dediğin köpek duasını ben hiç duymadım, bilmiyorum da..
- Okuduğu sokasıcalar..Yıllardır Kur’an mektebine gönderirim de, bir köpek duasını bile belleyemediniz mi? ..
Annem kendi ifadesiyle,elifi görse mertek sanır,rabbiyessirde üç yanlışının olduğunu söyler durur du.Cahil kulağından sulanır der, kim ne derse hemen inanırdı..Köpek duasını da kimden duymuştu bilmiyorum ama ayaküstü büyük bir ciddiyetle meşhur duasını bana öğretmeye çalışıyordu...Başlamıştı ciddi ciddi okumaya:
.....Legat legat leylegat,
.....İslim segat sen segat..
.....Leylegatın havası,
.....Budur kelpin duası,
.....Sen yat taş gibi..
.....Ben geçiyim kuş gibi...
Ne demekse artık..Taşı,kuşu anlamıştım ama gersi neydi bir türlü anlam bile veremiyordum.Yıllar sonra kelpin köpek olduğunu anlamıştım ama neye yarar...Hayatımda hiç böyle saçma sapan bir dua duymamıştım.Çocukluğun duru hafızasından veya köpekten korkumun aşırılığından olmalı ki, duayı hemen ezberlemiştim. Psikolojik olmalıydı..Apayrı bir cesaret gelmişti bana. Kaptım küreği, düştüm arkın boyuna.Legat, legat diyerek bir yandan duayı tekrar ediyor, bir yandan da ıslık çalmaya çalışıyordum, cesaretimi arttırmak için.Doğru dürüst ıslık bile çıkmıyordu dudaklarımdan. Miravın bahçe sınırına varmıştım.Köpek duasını bırakıp, ’Allahım, neolur bir insan geçse de şuralardan, gölgesinde ben de geçsem..’ Diye dualar ediyordum. Kendimden küçük biri bile olsa razıydım ama in-cin top oynuyordu...Var olmasına biri vardı keşke olmasaydı..Birden havlamaya başlamıştı tok sesiyle.Bir ön tarafa koşuyordu, bir arka tarafa.Ben başlamıştım tekrar,hulusi kalple köpek duasını okumaya..İte dalanmaktan sa çalıyı dolanacağım ama, çalı bir tek miravın bahçesinde...’Neyseki zincirliymiş..’ Dedim kendi kendime.Köpek durmadan havlıyor, benim se tüylerim diken diken, saçlarım kirpi sırtı gibi, ancak titrek bir sesle; Hooşşt..Ho-o-şşt! .. Diyebiliyordum. Nasıl olduğunu anlamamıştım, köpek zinciri mi kırdı, kazığını mı söktü, her ne yaptıysa beni kaptığı gibi, suyu yeni kesilmiş akarın çamurlarına posta pulu gibi yapıştırıvermişti...Dilim tutulmuştu sanki..Hoşt bile diyemiyordum artık.Hıçkırıklarla karışık:
- İm..İm..İmdaaatt! ..Diye sessiz çığlıklar atıyordum.Köpek, üzerimde elbise namına hiç bir şey bırakmamıştı. Baldırlarıma geçirdiği dişler de cabasıydı..
Tarifi zor acılar içerisindeydim ve mezar gibi daracık akarda, köpeğin
oyuncağı olmuştum sanki..Birden, şalvarlı, orta yaşlarda bir kadının bağırarak yaklaştığını hissettim:
- Yaşı kara gelesicee..Vurgunu yiğin gelesice azgın iitt! ..Hoşşt ordan pis köpeek! ..Deyip zinciri çektiğini farkettim.Gelen miravın karısı idi.Bir yandan; Vay guzuum..Diye bana sesleniyor,diğer yandan ’azgın it,gene azdın’ diye köpeğine kızıyordu...Artık ayakta duracak halim kalmamıştı.Geciktiğimden olacaktı ki, annemle kardeşim de gelmişlerdi suyun başına.Annem kıyasıya bir ağız kavgasına tutuşmuştu miravın karısıyla.Bağırışıyorlardı can havliyle;
- Kökü kesilesiceleer..Sürüm sürüm sürünesiceleer..Bakamıyacağınız iti ne var da beslersiniizz..
- Teyze, bağırma..Köpek bağlıydı..
- Ben mi daladım kendi oğlumuu? ..Şu çocuğun haline baakk! ..
- Teyze, aksilik işte, köpek kazığını sökmüş, akla gelir mi hiç? .
- O kazığı sana da itine de yedirmessem bana da yazıklar olsuunn...
Kardeşim çağırmıştı annemi, yoksa bırakacağı yoktu bağrışmayı.Benim se sesim sedam çıkmıyordu.Kardeşim anneme seslenmişti:
- Ben sana demedim mi,miravın köpeği azgın diye? ..Kavga edeceğimize biraderi hastaneye götürelim bari..
Annem kızgınlığını atamamış olmalıydı, kalan hıncını benden çıkarmaya kalktı;
- Hay oğlum..Dedi.Bir köpek duasını belleyemedin gitti. Sana da yazıklar olsun..Ben, çıkarabildiğim son sesimle;
- Anne, bırak şu köpek duasını..Ben neredeyse tüm kitabı hatmettim.Allahın sopası yok ki...

Ereğli-1975

Halil Şakir Taşçıoğlu





Beğen

halilşakir
Kayıt Tarihi:28 Eylül 2010 Salı 20:31:06

KÖPEK DUASI YAZISI'NA YORUM YAP
"KÖPEK DUASI" başlıklı yazı ile ilgili
düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.


YORUMLAR
ŞEMİSTAN
30 Mart 2020 Pazartesi 11:10:19
Hey gidi heyyy, Şimdi oralardan geçerken bir acı tebessüm başlar sonra hikaye akla yaşanmış o hikaye gelir . biz neymişiz bee diye hayıflanır insan. Cahilliğin ve bilgisizliğin kol gezdiği o yılları geri getirip bu günkü akılla biçimlendirince ortaya çıkan fikirler beğenilmez olur oysa o zamanlar tek fikir vardır bil ve yap, Bizler o zamanları biliriz de yeni neslin anlamadığı zamanlar hatta katıla katıla gülerek, ya buda yapılır mı demeleri yaşanmış acılar daha da derinleştirdiğini bilmezler.
Yolda bir çivi bulsan saklarsın veya bir lokma ekmeği bayatlalamadan yemek için ya bitirirsin yada saklarsın çünkü; yokluk dönemini yaşamış büyüklerimiz elinden geldiği kadar malının kıymetini bil gelecek için düşün ve bulduğunu yarın arama bu günden muhafaza altına al diye öğretirlerdi.
Şimdi artık bollukta yaşayıp fakirlik çekme zamanı. Ne yapsan az ne kazansan yetmez. ihtiyaçlar sınırsız kazançlar az hati bir ortasını bulalalım derseniz. size binlerce yol gösterenler hiç bir işe koşulmazlar. ve kolayını bulmuşlar "Bizden adam olmaz" denemeyi bilmeyenlerin en iyi sözü.

Cevap Yaz
kadir elcek
15 Kasım 2017 Çarşamba 19:32:38
çok güzel bir hikayeydi hocam severek okudum emeğinize sağlık

1 cevap yazılmış Cevap Yaz


halilşakir Yazının sahibi 15 Kasım 2017 Çarşamba 19:55:39

onur verdiniz üstadım.
Çok teşekkür ediyor, selam ve saygılar sunuyorum.......HŞT
Erol Duran
27 Temmuz 2017 Perşembe 11:47:45
Çok hoş bir hikaye

Cevap Yaz
Tülay Bostancı
17 Kasım 2015 Salı 13:58:23
Ben okudukça kendimi memlekette hissettim izninizle facebookta paylaşmak istiyorum Ereğli'de geçen hikayelerinizi,arkadaşlarımın da çok hoşuna gideceğinden eminim,yazmalısınız .Saygılarımla

1 cevap yazılmış Cevap Yaz


halilşakir Yazının sahibi 17 Kasım 2015 Salı 21:30:52
Hikayelerimin ikisi hariç tamamı Ereğli'de olmuş hayat hikayeleridir efendim...2010 yılında Ed.defteri, 2006 yılında antoloji.com da yayınlamıştım...yeni bir kitap çıkaracak olursam HİKAYELERİM adı altında yayınlamayı düşünüyorum...kısmet ne deyim ki...çok teşekkür ediyorum ilginize...sizin Ereğli ile ünsiyetiniz nedir bilmek isterdim doğrusu...ben Ereğli'nin 1994 yılı belediye başkan adayı idim, ancak üçüncü parti olabildim...selam ve saygılar sunuyorum.
Derebey
5 Aralık 2013 Perşembe 06:02:03
Muhterem hocam.harika bir anı.mükemmel bir anlatım.gülmekten kırdınız beni.Allahta sızı güldürsün.

Sayğılarımla.

Cevap Yaz
kadiryeter
21 Ağustos 2011 Pazar 16:47:17

"Atını önce sağlam kazığa bağla; sonra, Allah'a emânet et" derler ya... Sizin dua da öyle olmuş.

Ne çâre, meğer öyküsü olacakmış... evvel yazılı.

Eserinizden bilgiler aldım...

Saygımla Selâmımı yolladım; Gönlü zengin Ustama...

Kadir Yeter. TRABZON.

Cevap Yaz
Nilgün Akçay
30 Eylül 2010 Perşembe 15:24:00
:)Güldüm ama o an ki acıyı da bıraktınız yüreğime. Gülerken düşündüren hayatın gerçekleriyle birebir buluşturan,okumanın zevkine varırken; doğruyu bulmanın da, yolunu açan şahane bir yazı olmuş yüreğinize sağlık.

1 cevap yazılmış Cevap Yaz


halilşakir Yazının sahibi 30 Eylül 2010 Perşembe 15:29:04
kadir bilir asil yüreğinize saygılarımı sunuyorum..güç ve cesaret veriyorsunuz...eksik olmayın efendim...
hicbitmez
29 Eylül 2010 Çarşamba 01:30:05
Cahil kulağından sulanır der, kim ne derse hemen inanırdı..

Oldukca güzeldi
Aklima bir cok anlamsiz olan sözler geldi
Sözde atasözü diye bilinen.Köpek duasi da evet niye olmasin ki.

Yüreginize saglik
Saygilarimla

Cevap Yaz
Mehtap ALTAN
28 Eylül 2010 Salı 23:09:43
Evvet tebessüm ettiren akabinde düşündüren bir yazıydı...

İnanın sonuna dek nefessiz okudum ...

Anlatım güzeldi ....

kutladım...

Cevap Yaz
su_misali(Gülhun Ertilav)
28 Eylül 2010 Salı 22:54:41

:))saygıdeğer hocam
harika bir anlatım
ve gülerken düşündüren bir öykü

kutlarım yürekten

saygılarımla



Cevap Yaz
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
Edebiyatdefteri.com'u kullanarak Çerez Politikamızı kabul etmiş sayılırsınız.