Okuduğunuz
yazı
28.8.2010 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
.
.
Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
edebiyatla yazma düzeyine ulaşmış kişilere göre bu tartışma biraz ilginç. galiba imge deyince sadece kriter sitede yazan şair arkadaşların bazılarının imge kullanım şekilleri göz önüne alınıyor. imge şiirde en yüce sanat. şiirin temel taşı. ulaşıp hakkıyla yapanın önünde saygıyla eğilmek gerekir. şiire ilgim vardı, zamanında birkaç ay şiirle ilgili bir atölyede haydar ergülen'in ve nilay özer'in öğrencisi oldum. doğrusu, tanrıya şükür ki olmuşum. evet benden bir şair olmadı ama iyi bir şiir okuru oldu. imgenin ustalarını tanıdım derinlemesine.. attila ilhan'ı, turgut uyar'ı, ece ayhan'ı ve başkalarını.. ve imgeyi tanıdım gerçek anlamda. imge bir büyü. sırrına erdikçe yeni sırlar doğuran bir büyü. burada bahsettiğimiz elbetteki zorlama imgeler, sözlük çalışması imgeler değil. duyguyla yapılmış zeka ürünü imgeler.. dönüp dünüp okuduğumuz okumaktan bıkmadığımız imgeler.. tutktunu olduğunuz imgeler... ben o tutkunlardanım işte.. en iyisi susmak ve imgeyi haydar hoca'nın bir şiiriyle anlatmak...
EYLÜL
Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir kadın gider ve bir şair doğar bundan (Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim) "Yazın bittiği her yerde söylenir" se * kadının gittiği de her yerde söylenir. kadın gittiği yerde şiir diye söylenir: Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir, yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu... Şehir her semtiyle yazın peşine düşse yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir, yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir eylülün semtine kadar böyle gidilir Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda kadın tarafından terkedildi o söylenceye: Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder! O kadın beni terkederse şair olurum oğul olduğum kadın sakın beni terketme, şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
teşekkürler sevgili asran, şiir hakkında akademik yorumları sitedeki şair arkadaşların çok daha iyi yapacağını düşünüyorum. benimkisi sadece okur yorumu. ama umuyorum birgün bir şiirde yolumuz kesişir ve en azından şiirin bize hissettirdiklerini paylaşırız...
Bir yorumla tüketilmeyecek kadar güzel başlamışsınız keşke sustum dediğiniz yerde konuşmaya karar vermiş olsaydınız. Biraz da şiir konuşsak keşke. Gönlünüz müsaitse dinlemek için duyduğum bir heyecanla beklediğimi bilmenizi isterim. Saygımla...asran
Kast ettiğim bu tür şiirler değil. Bunlar anlaşılır eserler. Ben karmaşa yüklü, aşırı imge yoğunluğundan anlamını kaybetmiş şiirlerden bahsediyorum. Yoksa imge kullanımının sanat olduğunu elbette biliyorum. Ayrıca denemelerimde sıkça kullanırım. Ama diyorum ya, yerinde ve dozunda ve de gerçekçi....
Giyotinli, neşterli, slikonlu şiirler öylesine yapay duruyor ki bana göre.. Şiir, bir cümledeki kelimelerin dizilişini değiştirerek, ortaya kuralsız bir anlaşılmazlık çıkartma sanatı olmamalıdır.
Katildigim bir yazi tamami ile. Ne dedigi ne mesaj tasidigi belirgin olmali bir siirin. Ne okurken ne de yazarken ruhu yormamali bir siir. Ama siirden cok bir calisma halini almis bir cok siir. Onun icin saniyorum ki etkisi olmuyor hissettmeden yazilan bir siir bir his veremez. Gönülden yazilanlar gönüllere ulasabilir diyse düsünüyorum.
Yüreginize saglik Tebrikler günün anlamli yazisina. Sevgilerimle
Sitenin bence kendisine yapması gereken öz eleştiriyi sen burada yapmışsın, sırf yorum alabilmek için hiç anlamadığı bir şiire 'yüreğine sağlık bilmem kesene bereket' yazmaktansa şairi eleştirmek şairin eksik olduğuna inandığın yönünü açığa vurmak daha gerçekçi olur. Bence sitede herkes birbirini kandırıyor hiç eleştiri göremiyorum şiirlerde herkes bir başkasının şiirini mükemmel buluyor ozaman şunu sorasım geliyor ulan madem bukadar mükemmelsiniz neden hala buralardasınız, neden sizi bir şiir programında göremiyorum? Şairler birbirini kandırıyor burada aa sen ne güzael yazmışsın gönlüne sağlık aa sende çok güzel yazmışsın seninde yüreğine sağlık, durum bundan ibaret sen bana iyi yorum yap bende sana iyi yorum yapayım, eleştirirsen aman ha sakın yapma ağzıma geleni derim. Bir başka şiir sitesinden ve nicelerinden atılmama sebep olan davranış buydu riyakarca şiirlere ya da yazılara olumlu eleştiriler yapılması. Şimdi sitede seçki yapan edebiyatçılara sormak lazım seçtiğiniz şiirlerde ve yazılarda ne kadar samimisiniz? Açık günün şiirlerini okuyun 3 şiirin en az ikisinde dizeler arasında hiç bir bağlantı olmayan tamamen kopuk hatta dizeler arasında bile bir ilişki olmayan şiirler günün şiiri seçiliyor ve şairim diyenlerde gidip yüreğine sağlık yazabiliyor.
Yazıya tekrar dönersek eleştirdiğin şeylerin başında imgelerin çok kullanıldığı şiirler ;ama bunu yaparken öyle çok imge olan şiirler kullanmışsınki, mesela; 'tarihn gözleri var, surlarda delik' 'Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... ' vs... eleştirdiğin konuyu imgelerle dolu şiirlerle anlatman çelişki.
Diğer bir yakındığın konu eskiye ve eski aşklara olan özlem ve şimdilerde o samimi aşkların olmaması, şimdi şunu düşünmek lazım bence; eskiden hayallerimkiz vardı umut ederdik ve buna göre yaşardık çünkü bir umudumuz vardı ;ama şimdi her şeyin farkındayız umutlarımız yok artık hayal kuramıyoruzda hayat okadar realistçe karşımıza çıktıki artık eskisi gibi umutla dolamıyoruz ve buda bizi samimiyetten uzaklaştırıyor.
Benim imgeli şiir eklememe gelince, o imgelerin ne anlama geldiğini anlıyoruz değil mi? Hem sıfır imge demiyorum. yerinde kararında ve anlaşılır imgeler...Ve degerçekçi...Şiir hayal ürünü olsa da, biraz gerçekçi tarafı da olmalı öyle değil mi?
Aslında eleştirdiğim tarzdan da örnekler verir ne demek istediğimi çok daha iyi anlatırdım da, konu çığırından çıkardı. Çünkü biz de tartışma kültürü yok malesef. Ben de sayfamda kavga istemiyorum. O yüzden eksik anlattığımı kabul ediyorum...
Teşekkür ederim katkınız için. Beni eleştirebilirsiniz her türlü...Ama sonunda darılıp sinirlenip ve de hakaretler etmeden...
Aynur hanım madem imgesiz şiir diyorsunuz, benimde çok beğendiğim bir şair var, imgesiz şiir gibi, bu şiirini eklemek istedim..
Daha önce ki yorumda da belirtmiştim..Eski, yeni meselesinden ziyade, ortada ne eserler var, kim edebiyata ne katmış ona bakmak lazım diye düşünüyorum..
Otoritenin Milli görüşüne göre. eskilerin yeni nesle zorla, dayatmayla beyinlerine yerleştirilmesine karşıyım..Örneğin MİLLİ Eğitim Bakanlığı olmasa bu kitapları kim satın alır, onu da düşünmek lazım.. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz? - Şükrü Erbaş
Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır Değişen bir dünyaya karşı Kerpiç duvarlar gibi katı Çakır dikenleri gibi susuz Kayıtsızca direnerek yaşarlar. Aptal, kaba ve kurnazdırlar. İnanarak ve kolayca yalan söylerler. Paraları olsa da Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır. Herşeyi hafife alır ve herkese söverler. Yağmuru, rüzgarı ve güneşi Birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden Düşünmezler... Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar karılarını döverler Seslerinin tonu yumuşak değildir Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler. Gazete okumaz ve haksızlığa Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar. Adım başı pınar olsa da köylerinde Temiz giyinmez ve her zaman Bir karış sakalla gezerler. Çocuklarını iyi yetiştiremezler Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur. Birgün olsun dişlerini fırçalamaz Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler. Birbirlerinin evlerine ancak Ölümlerde ve düğünlerde giderler. Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar. Binlerce yılın kalın kabuğu altında Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır. Aldanmak korkusu içinde Sürekli birbirlerini aldatırlar. Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse Karılarından en az on adım önde yürürler Ve bir erkeklik işareti olarak Onları herkesin ortasında azarlarlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler Kendilerinden olanlarla alay edip Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar. Devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar. Yiğittirler askerde subay dövecek kadar Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır- Ezim ezim ezilirler. Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler. Dindardırlar ahret korkusu içinde Ama bir kadının topuklarından Memelerini görecek kadar bıçkındırlar Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez Şehre giderler !..
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar. Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde Bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar. Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki Zengin bir akrabalarından söz ederler. Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar Ama sokağa çıkar çıkmaz sünküre sünküre Yollara tükürürler... Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar. Yarı gecelerde yıldızlara bakarak Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur. Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler. Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe -Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa- Sonuçlarını görmeden inanmazlar. Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur. Mülk düşkünüdürler amansız derecede Bir ülkenin geleceği Küçücük topraklarının ipoteği altındadır. Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden Zamanın derin ırmakları önünde...
KÖYLÜLERİ, SÖYLEYİN NASIL NASIL KURTARALIM ?..
Şükrü Erbaş
IRIZA tarafından 8/29/2010 10:47:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
Şiir her satırında doğruyu söylemiş malesef. Ben de senden farklı bir şey demiyorum ki. İşte ne güzel anlatmış adam derdini. Biz de anladık. Beğeniriz veya beğenmeyiz. Hem sen merak etme. Şu an hala eski romanlar yok satıyorsa ve dilelrden düşmüyorsa, bir kez daha düşün tezini...Sevgiler..
Kuş HatıralarıBenim çocukluğumda soframıza kuşlar konar rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.
kışın bir sobamız olurdu sobanın yanında kedimiz kedinin önünde yün yumağı bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.
Yerli malı kullanan yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili kuru incir üzüm fındık tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren kuru üzüm inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu...
Özlerdik. Memleketteki halamızı ince doğranmış bir dilim pastırmayı yurttan sesler korosunu akşam komşuluklarını radyo tiyatrolarını sabah ezanını kalaycıyı bozacıyı münir nurettin şarkılarını orhan boran yarışmalarını kandil gecelerini duvarlarımızın sarmaşıklarını bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını okul önü kozhelvalarını akşam oturmalarını ve hayatı...
Top oynardık ip atlar kedi kovalar taşlarla birbirimizin başını yarar mahalle savaşları çıkarır gece olunca da tutar babalamızın elinden yazlık sinemaya gider Sadri Alışık Vahi Öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder Olimpos gazozlar içer güler eğlenir bağırır çağırır dönerken yıldızları sayardık. Sıkı çocuklardık.
Hepimizin birer yıldızı vardı onlara isim takardık onlar da bize isim takardı pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı.
Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik biz kimseden yana değildik.
Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı. Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kurufasulyayı sigaralardan harmanı belki bunun için çok sevdim.
Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk ama adamlar sağlamdı.
Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdelalar takan çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin bu şehrin yıldızları vardı.
Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı. Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi. Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar Şişhane'de mutlak raydan çıkardı. Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.
Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu bizzat kendisi vardı.
Başımız ağrırdı komşumuz vardı gönlümüz daralırdı komşumuz vardı Çorbamızı umutlarımızı memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı.
Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz bizim kadar zayıf da olsa nohuta makarnaya alışmış da olsa Sarman adında bir kedimiz ceperimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz göstermekten utanmayacağımız bir içimiz bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotağrafımız vardı.
Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük. Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler Süheyla hanımın Raci beyin Melahat mehveş ablanın Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense Ama yok ama yoklar.
Ne harman sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu ne Sadri alışık.
Kalan bir tortuydu belki.
Belki kırık bir rüya denizi belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey. Herşey Maltepe sigarasının her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de.
belki de biz bir rüya mı görmüştük?
Hadi hepsi yalandı. Hadi hepsi hayaldi. Hadi hepsini ben uydurmuştum Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar? Ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı?
İbrahim Sadri
Eski- yeni meselesi değil....Bu şiir günümüzde yazılmış. Ama imgelere boğulmadan, duru, duygulu ve gerçekçi bir şekilde yazılmış. Bu şiiri okuyup anlamayacak kimse yoktur. Beğenmeyen elbette olabilir. İşte demek istediğim böyle bir şey. Bu tür şiirleri arıyor gönlüm ve gözlerim.
Çok önemli bir eksikliğimi daha fark ettim bu şiirde. Niçin İbrahim Sadri'yi okumuyorum ? Eksiklerim aslında o kadar çok ki ! Fakat bu oldukça önemli gibi galiba. Teşekkürler Sevgili Aynur.
Sevgili Semra Hanım, eleştiriniz için teşekkür ederim.
Herkes bildiğini okuyacak tabi. Ve de sevdiğini...Ne yapalım beğeni meselesi, bazılarının dediği gibi kültür meselesi olduğunu sanmıyorum.Hepsini okursun. Ama hepsini beğenmek gibi bir zorunlulun yok.
Sevgili Aynur, ben eski ve yeni ayrımı yapmadan, güzel bulduğum ve okurken anladığım şiir ve yazıları zevk alarak okuyorum.
Sizin anlatmak istediğiniz olayı gayet iyi anlıyorum. Öyle imgeler var ki, ne yazdığını hangi sözlükte bulacağımı düşünüyorum bazen. Bu demek değil ki, ben anlamıyorum diye herkes anlamıyor. Belki anlayan birileri vardır diye de düşünüyorum ama, genelinin anlamadığı kanısındayım. Yani, düşüncende pek de yalnız sayılmazsın.
Zaten ben şiir yazmayı pek beremiyorum, bir de böyle anlamadığım şiirle karşılaşırsam, okumaktan da vazgeçiyorum.
Yamızı bitirme kararı aldığım için, bir süreliğine siteye girmeme kararı almıştım ama, yine dayanamayıp şöyle bir göz ucuyla baktığımda bu güzel yazınla karşılaştım. İyi ki bakmışım.
Sanirim yaziyi degerlendirecek nitelikte siir yazamiyorum daha ve imge nedir onu bile cözemedim imge manyagi siirler anlatan bu yazida.
Katildigim fikirleriniz disinda katilmadiklarimin resmidir ilk satirda yazdiklarim ki simdiki zamanda okunacak sairlerinde oldugunu, bu sairlerin kendilerini gizledigini birde siir okumayi bilmeyenlerin agizlarinda "tebrik" alma yogunlugundan kurtulmak istedikleri icin gerilerde kalmayi tercih ettiklerini belirtmemde yarar var.
Eskileri okumak helede Necip F.K ve niceleri gibi, insani hep derinlere daldirmis aslinda eskiligi degilde anlami almistir icine onlar eski degil eskimeyeceklerde sadece yillarin araya koydugu mesafenin adidir eski burda.
Diyecegim su ki (sizin tabirinizle eski) bizlere bu eskiyi birakan o eski sairler gibi bu zamandan yeni nesile iz birakacak degerli sairlerde var gnümüzde, yeter ki okunmasi bilinsin yeterki ortaya cikarilmasi bilinsin.
"Secici olmak lazim "
Burda sözüm benden öte, konuyla alakam yok, bir siir yazan degilde okuyan olarak yazdim düsündüklerimi sesli düsündüm demeliyim belki de.
Katkınız için teşekkür ederim. Size katılmamak mümkün değil. elbette günümüzde de çok güzel yazan değerli şairler var.Aslında tarzını beğenmediğim işairlerde çok değerlidir. Ama demek istediğim farklı...
Mesela çok uzağa gitmeye gerek yok sitemizde bir şair var ki her şiiri yüz defa okunacak güzellikte. Hemen hepimizin tanıdığı Şahan Çoker...O da imge kullanıyor, ama onun şiirlerinde değişik bir duygu var. İmgeleri de gayet normal ve anlaşılır. O şiirler dönüp dünüp okunur...
O zaman gizli yetenekleri keşfetmek üzere yola çıkalım. Ama nerede gizlenirler bilemiyoruz ki...Umarım en kısa sürede imdadımıza yetişirler. Ben ve benim gibi düşünenler için de bir kaç şiir yazarlar....
Çok basit şiirler yazarak başlamıştım ben de bu sayfalarda. Onlara şiir bile demenin mümkün olmadığını kısa sürede anladım. Fakat zamanla kendimi geliştirebileceğime de inanmak istedim. Gün geçtikçe, '' imge salatası '' şiirlerin revaçta olduğunu görünce, ben şairlikten umudu kestim ve şiir yazmamaya başladım. Okuyup öğrenmeye, çalıştıkça da şiirden soğudum. Çünkü, hiç bir şeye anlayamıyordum o imge yoğunluğu olan şiirlerden.
Bu yazı bence bir çok kişi gibi, benim de duygularıma tercüman olmuş. Benim gibi düşünen bir dostun olması da çok güzel.
Böyle bir yazının güne gelmesi deseniz, bana bile bir ödül olmuş sanki. Çünkü duygularıma ödül, destek. belki de şiir yazmayı ve okumayı tekrar denememe sebep olacak bir ödül.
Siz yazın Fikret Bey, imgesiz şiir de güzeldir. Hatta çok daha güzeldir. Ayrıca bunu sevmek ve savunmak asla cahillik ya da kültürsüzlük değildir. Aksine, entel görüneceğim diye kendinin bile anlamayacağı çorba gibi şiirleri yazmak kültürsüzlüktür.Tabi bana göre. Hepsi bana göre...Herkes fikrini belirtmekte hürdür tabi.
Şiirde İmge Şiir, birçok malzemenin uyumlu birleşiminden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu girişik yapı içinde de imge, bir şiiri incelerken onu konu veya tema açısından bir sınıfa sokmayı bırakıp nasıl bir söyleyişe sahip olduğu sorusunu sorduğumuzda, istiare, sembol ve mit’le birlikte şiirin merkezî yapısını oluşturan dört temel öğeden birini oluşturmaktadır (Wellek, 1993: 160). İmge hem psikolojiyi, hem de edebiyat incelemelerini ilgilendiren bir konudur. Psikolojide İmge (imaj, hayal), “duyu örgenlerinin dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri; duyusal bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar” olarak tanımlanır. Edebiyatta imge ise, “anlatılmak isteneni daha canlı, daha duyulur biçimde anlatmak için onunla başka şeyler arasında bağlantı kurarak tasarlanan yeni biçimler” (Özkırımlı, 1990: 681) ya da “sanatçının çeşitli duyularıyla algıladığı özel, özgün bir görüntünün dille aktarılışı” (Aksan, 1993: 32) demektir. Çeşitli şiir akımlarının kuramcısı olan Ezra Pound, imgeyi, tablo halinde bir canlandırma olmaktan ziyade, “zamanın bir anındaki fikrî ve hissî bir terkibi sunan bir şey”, “apayrı fikirlerin bir birleşmesi” olarak tanımlamaktadır (Wellek, 1993: 161). Wellek, Richards’ın 1924’te Principles of Literary Criticism’de vardığı “İmajların duyulara ne derece hitap ettiği hususuna daima gereğinden fazla önem verilmiştir. Bir imajı etkili kılan şey, onun bir imaj olarak canlı olmasından çok, duyuma özel bir şekilde bağlı bir zihin olayı olma niteliğidir” yargısının sonraki yıllarda da sağlam göründüğünü; imajın etkililiğinin duyumun bir “kalıntısı”, “temsilcisi”olmasından geldiğini belirtir (1993: 161). Türkçe’de bir “iç ses” arama çabalarının İkinci Yeni’de imge çılgınlığı başlattığını söyleyen Cemal Süreya, şiirin aslında dil içinde bir dil olduğunu, “kuşdili” kullanılmadığına göre, imgenin mutlaka bir şeyin karşılığı olması gerektiğini belirtir ve imgeyi şöyle tanımlar: İmge ne acaba? İmge bir şeyin daha iyisi, daha kötüsü, daha gerçeği, daha gerçek dışı durumu, daha temizi, daha kirlisi, daha hafifi, daha ağırı, daha ... nasıl söyleyeyim, daha kendisi (Duruel, 1997: 177).
“Duyumların izlerini taşıyan temsilciler” olarak da tanımlanabilen imgenin, Ece Ayhan’ın şiirini kuran temel malzemelerden biri olduğu ve şiirlerinin gücünü, daha çok, bu özgün hayallerden aldığı söylenebilir. “Doğrudan doğruya imgelere, çağrışımlara yaslanan bu şiirlere okuyucunun zor girebildiği” iddialarına karşılık Ece Ayhan, şiirlerinin temalarını, tarih kitaplarına pek girmeyen, ama toplum hayatında derin izler bırakan “ayrıntılar”dan aldığını, kültür seviyesini yükseltme çabası içine girmeyen okurun bu işte suçlu olduğunu iddia eder: İmge aslında anlam. Anlam taşıyıcısı. Şiirin birimi. Ama bir bakıma da değeri var, yalnızca araç değil. Okur, kentli okur olduğu için müthiş tembel; şöyle bir göz ucuyla ‘parasız yatılı’ herhangi bir şiire girilebilir mi? (1996: 76) Garip hareketinin şiirden kovmak istediği imgeyi, hak ettiği yere tekrar oturtmak için mücadele edenlerden biri olduğunu savunan Attila İlhan, kimi eleştirmenlerce kendi şiiriyle de akrabalıklar kurulan İkinci Yeni’ye yönelik eleştirilerini, “imajı boşa çalıştırarak şiiri toplumsal ve insancıl görevinden kopardılar” iddiası üzerinde odaklaştırır: Edebiyat tarihine elbette ikinci diktanın şiiri diye geçecek olan “ikinci yeni” hikâyesinin bamteli işte buradadır. Tarih önünde sorumluluğunu bilen toplumcu bir şair ne yapar? Bu çeşit sapmalara ve kaymalara cephe alır (İlhan, 1996: 242).
Şiiri bir “imgeler sanatı” olarak gören Ece Ayhan, şiirin imgeyle kurulduğunu ve imge olmadan hiç bir şey anlatılamayacağını savunur (1996: 74). İmgeyle görüntü arasında, genellikle, sıkı bir bağ kurmaya çalışan sanatçı, bu özelliğiyle, İkinci Yeni içinde değerlendirilen çoğu şairin gerçek üstü görüntülere dayalı imge yapılarından –“çikolata yiyen trenler”, “bir düdüğün kırmızısı” (Edip Cansever); “sokaktan yatağa uzanan otomobiller”, “Afrikası uzun bir gece” (Cemal Süreya); “bulutların çıkını”, “telgraf direklerinde gemi leşleri” (Oktay Rifat)- ayrılmaktadır.
Şiir-Okur İlişkisi Modern şiirin anlamı örtmek, gizlemek istediği konusunda, edebiyat eleştirmenlerinin hemen hemen görüş birliği içinde oldukları söylenebilir (Bkz.: Akalın 1984: 185). Modern şiirin bu özelliğiyle ilgili olarak Behçet Necatigil şunları söyler: Modern şiirin biraz da okuyucu tarafından doldurulması gerekli boşluklar taşıdığını, böyle bir şiir tecrübesinden geçmemiş kimselere bunların biraz katı ve kapalı geleceğini kabul ediyorum. Ama şiirin ilk bakışta çapraşık ve bilmeceli görünmesi onun çözülemeyeceği anlamına da gelmez (1979: 105).
Modern şiirin anlam kapalılığından kaynaklanan okurla mesafeli duruş özelliği, İkinci Yeni şiirinin en çok eleştirilen yönlerinden biri olmuştur. Okurlarının “burjuvazi” sınıfından ya da sınıf değiştirmek isteyen insanların oluşturduğu kentlilerden meydana geldiğini belirten Ece Ayhan, “yaşayışlarına, dünya görüşlerine, beğenilerine, seçmelerine, tarih anlayışlarına...” kısacası her şeylerine bütünüyle karşı olduğu bu insanlarla hiç bir ilişki kurma niyetinde olmadığını söyler. Çünkü, bu okur kitlesiyle bağıntı kurmak, toplumun atan nabzını tutmak anlamına gelmemektedir. Sanatçıya göre, toplumun gerçek nabzı şu anda yol kesimlerinde, sokaklarda, evlerde ya da kenar mahallelerde (sözgelimi Ümraniye’deki ya da Samandıra’daki pazar güreşlerinde) atmaktadır (1996: 71). Ancak toplumun bu kesimi henüz sanatçının şiirlerini anlayabilecek hazırlıkta değildir. O halde, halihazırdaki “bir şiire filmin yarısında girer gibi giren” okuyucuların yargıları da Ece Ayhan’ı pek ilgilendirmemektedir. Şiirin bu toplumda pek ciddiye alınmadığı görüşünde olan Ece Ayhan, “İçinde bulunduğumuz toplumun bir insan toplumu olduğu üzre benim derin kuşkularım var” (1996: 60) der ve “Benim okurlarım her zaman çocuklardır, onları düşünerek yazarım, yazacağım. Ve çocuklardan, alttan gelenlerden başkasına da güvenmiyorum, güvenmeyeceğim de” sözleriyle, içinde yaşadığı topluma ve döneme bakış açısıyla, bir asır öncesinin Tevfik Fikret’ini hatırlatır. Ece Ayhan, okurun “kutsal” ya da “dokunulmaz” bir varlık olmadığını ve üzerindeki saygıdeğerlilik payesinin bir an önce kaldırılması gerektiğini düşünür. Sanatçı, kendisine yöneltilen “Yazdığınız şiirin okurdan koptuğu, şiir okuru sayısını gitgide azalttığı, şiire ilgiyi gevşettiği ileri sürülüyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şu cevabı verir: ‘Gizli bir dil değil’ kullanılan dil; ‘ağız’lar, ‘kuşdili’, ‘argo’ ya da ‘jargon’ hiç değil. Gerçeklikler dille sınırlandırılamıyor; işte burada o zaman patlamalar oluyor... onlar için yazmıyoruz. Velinimetimiz yok.... Okuru sarsalım, şımartılmıştır (1996: 101). Okurun şiirden “rötuşlu ve net fotoğraflar” beklediğini, ama “kurgu”nun olmadığı yerde sanatsal bir üründen söz edilemeyeceğini savunan Ece Ayhan, okurun kendisini yetiştirerek sanat eseri karşısında emek harcaması gerektiğini vurgular: Düz okuru pek önemsemiyorum ben. Korkarım, ürkerim okur beni alkışlarsa. Hep ara konaklara bakıyorlar çünkü. Ben ara konaklarda değilim ki... Hep ona göre bakıp ona göre yargı veriyorlar. İlk elde karanlık ve zor geliyor ama grapon kâğıdı gibi açılır benim şiirim (1993a: 151).
**** alıntı*****
ve ben anlamıyorum demek toptancılıktır.. anlayanı suçlama edebiyat tarihini suçlamaktır. bir de bu alıntı çerçevesinde değerlendirme yapınız selam ve saygılar...
Zaman ayıdığınız için ben teşekkür ederim. Görüşüm görüşünüze uymuyor diye alınganlık yapmanın bir faydası yok. Siz o tarzı seviyorsunuzdur. Saygı duyarım. aYRICA SEÇKİN OKUR KİTLESİ DİYE BİR ŞEYİ KABUL ETMİYORUM. bARİ EDEBİYATI SINIFLARA AYIRMAYIN. Her insan kendi çapında seçkindir.Kaldı ki sözü geçen Ece Ayhan Çağlar beyefendi zaten kendi okurunu kendi hor görmüş sizin alıntınıza göre. Burada tartıştığımız şairler değil, şiirler. Ona bakarsanız Ece Ayhan hakkında söylenecek çoook şey var.Olumlu ya da olumsuz. hemen hemen bütün şiirlerini okudum. Çok beğendiğim özlü sözleri vardır. Ama işte ne yazık ki ne kadar oku oku oku yaz deseniz de bu yürek meselesi. Okuyup okuyup yazzabilmeyi becerebilsem de, sanırım yine o eskimeyen şiirleri sevmeye devam edeceğim. Bunun adı karanlıkta kalmaksa, kimse ışıklarımı açmasın.
Ece Ayhan şiirleri ile edebiyat tarihinde yerini yüksek ve seçkin okur kitlesiyle almıştır.Şiirle ilgili olan herkes bunu bilir/bilmelidir.İnsanların ışığa gözlerini kapamaları,kendi karanlıklarıyla kalması demektir.Sizi kendi karanlığınızla başbaşa bırakıyorum.Yazınıza zaman ayırdığım için kendimden özür diliyorum.Şiir yolu emek yoğun bir süreçtir.Araştırma gerektirir.Oku oku oku ve yaz !...
Okurlarının “burjuvazi” sınıfından ya da sınıf değiştirmek isteyen insanların oluşturduğu kentlilerden meydana geldiğini belirten Ece Ayhan, “yaşayışlarına, dünya görüşlerine, beğenilerine, seçmelerine, tarih anlayışlarına...” kısacası her şeylerine bütünüyle karşı olduğu bu insanlarla hiç bir ilişki kurma niyetinde olmadığını söyler. Çünkü, bu okur kitlesiyle bağıntı kurmak, toplumun atan nabzını tutmak anlamına gelmemektedir. Sanatçıya göre, toplumun gerçek nabzı şu anda yol kesimlerinde, sokaklarda, evlerde ya da kenar mahallelerde (sözgelimi Ümraniye’deki ya da Samandıra’daki pazar güreşlerinde) atmaktadır (1996: 71). Ancak toplumun bu kesimi henüz sanatçının şiirlerini anlayabilecek hazırlıkta değildir. O halde, halihazırdaki “bir şiire filmin yarısında girer gibi giren” okuyucuların yargıları da Ece Ayhan’ı pek ilgilendirmemektedir. Şiirin bu toplumda pek ciddiye alınmadığı görüşünde olan Ece Ayhan, “İçinde bulunduğumuz toplumun bir insan toplumu olduğu üzre benim derin kuşkularım var” (1996: 60
Bu sözlere katılıyor musunuz yani...Daha okuyucusunu bu kadar aşağılayan bir insana rastlamadım doğrusu.Resmen saçmalamış. Okuyucu kitlesi azalınca ne diyecek başka. O tabaka beni anlamıyor diyecek elbette. Çok saçma bir yaklaşım. Bir okur olarak kınıyorum. İyi ki onu severek okuyanlardan değildim. Kendimi 2.sınıf gibi hissetmeme neden olabilirdi.
Ece AYHAN hiç kusura bakmasın. Okuyucu olmazsa, okuyucu değerli değilse, onun duyguları istekleri önemli değilse neden kitap yapıyor o zaman. Otursun kendi kendine okusun şiirlerini.
Edebiyat tarihini suçlamak diyorsunuz da,ben sadece imge kullanımın aşırılığı hakkındaki fikrimi yazdım. İmgeye karşıyım demedim, ki imgesiz ne şiir olur ne öykü ne roman...
Anlamıyorum demek ne diye toptancılık olsun ki, siz demek istiyorsunuz ki, okuyun düşünün şiirdeki cevheri bulacaksınız. Ben de buna karşıyım işte. Ama bu benim fikrim.
Bilgilendirici eleştiriniz için teşekkür ediyorum. İmgenin ne olduğunu bilmeyenlerimiz için aydınlatıcı olmuştur.
Ama asla Ece AYHANa katılmıyorum. İmgelerle ne olduğu anlaşılamayan bir şiiri sırf kültür seviyem artsın diye sevemez gönlüm. Anlamak sozrun değil, "sevmek, sevmek, sevmek" Ve okur, her şeydir...
Bu arada genelleme yaptım sanırım, düzeltiyorum. Bugünün anlamını anlayamadığım şiirlerini sevemiyorum. yoksa çok muhteşem şiirler de yok değil. ve bazı şiirler de varki, ne demek istediğini anlamasan da, bir şekilde fethediyor seni...Ama aşırı imgeye, ve bir kelimeye yüzbin anlam vermeye hayır bence....
Herkesin dağarcığında sakladığı bir sivri uçlu kalemi vardır Benimde sivri uçlu bir kalemim var silahım gibi kollarım onu Aynur ENGİNDENİZ Karadenizin neminden almış hırçınlığını doğruya doğru der yanlışa yanlış asla bunun tersi olmaz Yazılarında şiirlere yaptığı yorumlarda görüyorumki aynı hedefe atıyoruz ama o vuruyor ben vuramıyorum nedenmi o daha cesaretlide ondan Benimde sitede okuduğumda birkaç kez okuduğum şiirler var oh be ne şiir diyebiliyorum ama bazı şiirlere bakıyorum içindeki kelimelerin yarısını anlamıyorum. Diyorumki kendi kendime bu şiire tebrikler çok harika olmuş diyen adamlar ne bilgili insanlar ben çok cahil kalmışım Bana ister kızın ister kızmayın imge yaratayım diye kelimelerin yerlerini değiştirip çümlenin içine etmeye ne gerek var Şiirler yazılırken kullandığımız kelimeler varken sözlükten bakıp arapça kelime ekleme olmazsa olmazmı
Sitede ki şiirlerden çok ama çok etkilendiğim şiirler var mesela Şairin ismini vermiyeceğim şiirin başlığı şöyleydi.....BABASIZ BİR BABANIN BABASIZ KIZINA MEKTUP....ben bu şiirden çok etkilendim unutamam.... Tesbitlerine katılıyorum deli kız çok haklısın......
Lisede okurken yeni mezun bir edebiyat öğretmeni gelmişti. Sanırım Türk Edebiyatı dersinden bir şekilde geçmişti; Türk Edebiyatı'na hiç girmez, şimdi 'serbest şiir' dediğimiz türden çeviri şiirleri bize sevdirmeye çalışmıştı.
Burada gerçekten değerli şair/e arkadaşlar var. Ama bunların yanısıra sadece kendine göre adını şiir koyduğu yazılar ve işin garibi bunları alkışlayan çook arkadaş var.
Sıkıntınızı anlıyorum değerli arkadaşım.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Ben de şiirde imgeyi çok fazla sevmiyorum. Kesinlikle haklısın Aynur, şiirde anlatılan tema anlatılmalı. Öbür türlü imgelerle boğulan şiirden açıkçası okuduğumu anlamakta güçlük çekiyorum. Güzeldi yazın. Tebrik ediyorum. Saygılar
Sevgili Aynur, şiir konusunda sizin gibi düşünüyorum.Bir şiiri okuduğum zaman anlamalıyım şairin ne dediğini, çok kafa patlatmadan.Çok bilinmezli, bilmece gibi şiirler tarzım değil. Yazınızdaki eski saydığımız, klasiklere girmiş şiirler, gönlümü açtı, teşekkürler. Herkesin fikirleri farklıdır bu konuda,saygı duyuyorum; ben de sizin gibi okuduğum anda bana hitap eden şiirleri seviyorum. Yaşlanmaya gelince, onu hiç söyleme canım.Birincisi hanımlar hiç bir zaman yaşlanmaz, olgunlaşır.İkincisi, siz daha benim oğlum yaşındasınız, tahminen, siz öyle derseniz, biz kendimizi nasıl hissederiz! Yazınızı beğenerek okudum, tabii ki tam puan.Selam ve sevgilerimle canım...
Evet haklısınız eski dönemlerin, şiirleri, şairleri bir başkaydı..Mutlaka günümüzle kıyaslanamaz..Ama şunu da unutmamak lazım, bu yazarlar Divan, Seveti Fünun Edebiyatının mirasçıları sayılır..Dilleri kuvvetliydi, yani çenebaz adamlardı..
Okur yazar kıtlığı döneminde eli kalem tutan sayılı insanların çok rahatça, şair, yazar, vali, müdür,bakan olduğu üstelik çok kolay bir şekilde yükseldiği yıllardı...Ahbap çavuş ilişkilerinin zirve yaptığı yıllardı..Dönemin rahatlığını bir düşünsenize..Boğaz, yalılar, köşkler ve müthiş eserler ve de yanar döner üstadlar...
Eğer günümüze gelirsek yukarıda örnek gösterdiğin şiirleri bu şairler bu sitede yazsaydı acaba günün şiiri seçilir miydi onuda çok merak ediyorum..
Değişik ve ilginç bir bakış açısı yansımış yazıda..Bende kendi fikrimi belirttim..Paylaşım için teşekkür ederim..
Selamlar..
IRIZA tarafından 8/28/2010 11:05:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ben de zaten sadece şiiri, şairleri eskileri kastetmedim..Öyküler, romanlar ve yazarlar da hepsi buna dahil...Milli eğitim sistemi ile eskiler zorla dayatmayla çocuklara, gençlere okutuluyor...Üstelik bu eserlerin tümü dram ve arabesk...Üstelik gerçeklerden tamamen uzak..
Kaderci anlayışa göre nesil yetiştiriliyor..İnsanımız zaten yapı olarak dış dünyaya kapalı yaşıyor, gelişmiyor ve bu sistemle tam kapatılıyor..Bunu da zaten otorite bilinçli yapıyor, kendi rantları ve gelecekleri için..
Düşünsene yıllardır bir İnce Memed efsanesi sürdü ve geçenlerde Yaşar Kemal bu romanını beğenmediğini, yazdığına pişman olduğunu söyledi, yani gerçeği itiraf etti..
Tolstoy veya Gogol günümüzde belki yavan gelebilir ...Eski klasikler de ısrar etmemin sebebi bunlar dünyada iz bırakmış eserler, okunması gerekir diye düşünüyorum..Yabancı Edebiyat eleştirmenleri -Başlangııç olarak Yunan ve roma edebiyatının öğrenilmesini-- tavsiye ediyorlar..
Geçenler de öğrendim.Ankara Hukuk Fakültesinde Roma Hukuku kaldırılmış..Otorite elinden geleni yapıyor bu toplumu geri bırakmak için.. Sağolsunlar bunuda başardı gibiler..
Mesele senin yazının konusundan farklı bir yöne kaydı..Düşüncene saygılıyım..Ben farklı yönden konuya yaklaştım..
Sevgili Irıza, en önce belirteyim benim sana kızmam söz konusu bile değil. Herkes fikrini açıkça söyleyecek. Bu yazıyı da edebiyat olsun diye yazmadım. On beş dakikada yazdığım bir yazının seçilmesine, sevinecek kadar yeteneksiz değilim. Şiirdeki yozluğa kendi açımdan yorum getirdim sadece.
Gelelim eski yazarlar işine. Bence onlar tartışılmaz bile. Ama bak ne diyorum "bence". Sence boş olabilirler yeteneksiz hatta taklitçi olabilirler. Ama duygu vardı şiirlerinde ve romanlarında. Senin dünya klasiklerinden Tolstoy'u da ben sevmedim sevemedim. Gogol'u ve de diğerlerini...Cümle yapılarını bir incele, bir kere son derece basit. Sanatsız...Ama onların bir avantajı var, yaşadıkalrı memleketlerde insanlar kitap okuyor. Bizim memleketteki garibanları kendi halkı okumuş mu ki, dünyaya açılıp klasik olsunlar? Şimdiki nesile bir bak. Konuştukları dil bile Türkçe değil. Nasıl bir tımarhaneden çıkmışlarsa:)
Eski güzellikler örf ve adetler diyorum...Çünkü benim hayat felsefem bu...İyi bir şiiri ve yazıyı da daha başlığından tanıyacak kadar edebiyat zevkime güveniyorum. Her tarzı okudum. Aklına gelebilecek her tarzı. Gününün en az iki saatini okumakla geçiren bir okurum. Belki teknik bilgim yok, ama ben eserin ruhunu görürüm. Ruhunu göremediğim eseri de beğenmem...
Lise yıllarımda kimse bana şunları oku demedi. O senin dediğin tarih dersinde olmasın. Yıllar boyunca yalan bir tarih okuttular bize. Sonra döndüler değiştirdiler.
Edebiyatın başarısı görecelidir, dedim ya, sevgili arkadaşım. O yüzden farlı beğenilerimiz. Ben senin bir yazını Gogol'un bütün kitaplarına değişmem. Neden, çünkü sen bizi anlatıyorsun. Yazının ruhunda bizden parçalar var. Ama Gogol bana hiç bir şey ifade etmiyor. Rus edebiyatını Türk edebiyatıyla asla kıyaslamam bile. Ya da Fransız...De ki çok mu yabancı eser okudun, hayır, sadece fikir yürütmeye yetecek kadar...
Dilerim bizim edebiyatımız da dünya çapında olur. Ama olmasa da çok da dert değil. Bana yetiyor...Biz de dünya çapında olmanın tek yolu, bazı değerleri karalamaktan geçiyor. Sanat para etmez bizim için. Eğer ülke çapında ünlü olmak istiyorsan ya Atatürk'e çamur atacaksın, ya İslama...Ya da marjinal ilişkileri olanca hayasızlığı ile kaleme alacaksın.
Dedim ya ben eski kafalının tekiyim. Bundan da mutluyum. Ya da gerçekten yaşlanıyor ve çağdışı olmak yolunda koşar adım ilerliyorum.
Edebiyatımızda sanata değer verileceğini bilseydim ben de bir roman yazardım. Çok şükür bunu başarabilecek kapasitedeyim. Ama yazdığını okuyan olmadıktan sonra, ha kendi kendine konuşmuşsun, ha da kitap yazmışsın. Ama eskiden, hani o cahiliye diye adlandırılan devirlerde, Trabzonun en tepe köylerinde inek bekleyen halam bir gününü kitap okumadan geçirmezdi. Kitap alabilmek için, pazarda sattığı fasüleyelerin parasından aşırırdı. Demek ki, o kitaplar kendini okutuyordu. Ve insanların yanlızlıklarına ortak olabiliyordu. Öyküye girdiğin zaman olayların bir yerinde kendini buluyordun mutlaka. Şimdilerde yazarların buhranlı anlarında döktürdüğü rahatlama terapilerini okuyoruz. Öyle kaleme alınmış kitaplar var ki, adam sanki yazmamış, telefonda konuşmuş. Çok başarılı yazarlarımız ve şairlerimiz de var. Onları tenzih ediyorum. Ama malesef yine "bence" geneli sanatsız, duygusuz eserlerin.
Yok satanlara bakıyorum, bizim site de yazan şairlerimiz ve yazarlarımız onlardan daha başarılı geliyor bazen...
Kimseye dil uzatmak değil amacım. Bir okur olarak hissetiklerim bunlar. Benim kişisel yorumum.
"Eski güzellikler, örf, adetler diye diye bu memleketi açık hava tımarhanesine çevirdiler" Bu eleştirine asla katılmıyorum. Şimdiki şiirler cinnet dökümü resmen. Ne dediğini anlıyorsun, ne Türkçe yazılmış, ne de herkesin anlayabileceği şekilde bir anlam bütünlüğü var.
Şiiri yazan ne demek istediğini biliyor. Ama ben ne nedem istediğini anlıyorum, ne de bari kendime göre yorumlayayım diyebiliyorum. Nedir bu, zihin karmaşasından başka bir şey değil. Zaten tonla dertle dolu beyinler, bir de bu şifreleri çözmeye çalışmak zorunda mı.
Ayrıca yanlış anlaşılmasın, şiir eleştirim asla bu site baz alınarak yapılmamıştır. Gerçi burada da aynı sıkıntı var ama, ben edebiyata mal olmuş şairler ve yazarlardan söz ediyorum. Ve onların eserlerinden.
Sen her zaman düşünceni serbestçe söyle. Paylaşaılamayacak bir konumuz yok. Zaten bu bir makale ve tartışma amacıyla yazılmış.
Destek vermediğimi nereden çıkardın..Biraz ukalalık olacak ama eski yazarlarımız ne verdi merak ediyorum..Bunlardan kaçı dünya edebiyatında yer alıyor..
Bizim edebiyatta maşallah varlar.Milli, manevi sömürü politikası ile İlkokuldan, Üniversite dönemine kadar zorla dayatmayla gençlerimizin beynine yerleştiriyorlar...Kitaplarını zorla sattırıyorlar..Sonra o genç gördüğünü, okuduğunu edebiyat sanıyor..Sonra da o yolda ilerliyor...Yalan mı?
Eski güzellikler, örf, adetler diye diye bu memleketi açık hava tımarhanesine çevirdiler..İşte günümüzde yaşanan olayları görüyorsun..
Edebiyattan siyasete döndü mevzu ama bunlar da birbirine bağlı şeyler değil mi?
Sanki biraz kızdın gibi..Rica ederim sadece düşüncemi belirtmek istemiştim..
Sevgili Irıza, fikrini saygılıyım...Ama ben Osmanlı Dönemi şiirinden bahsetmiyorum. O şiirlerle şimdiki şiirlerin arasında hiç fark yok bence. Ha, divan edebiyatının anlaşılmazlığı, ha da uzay çağı edebiyatının anlaşılmazlığı. Ama özellikle Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri bambaşka. Ve onlar senin dediğin gibi sefa içinde de yazmadılar. Yani bir çoğu...
Hadi o zamanlar okuyucu kıttı. Ya şimdi...Hala ölmedi eserleri. Hala herkes hayranlıkla okuyor onları. Ama günümüz şairlerinden kaç şiir üsüste okunur bilmiyorum.
Fikir tabiki. Hiç bir şey eskisi gibi değil. Eski saflık, eski canlılık eski değerler hşç bir yerde kalmadı ki, şiirde kalsın.
Hem sen hemen hemen hiç imge kullanmayan biri olarak sözlerime destek vermen gerekirdi:)
eski ve yeni kavramları benim hep kafamı meşgul etmiştir her yeni eskimeye hazırdır ortaya çıktığı andan itibaren siz bence eski şiirleri değil eskimeyen şiirleri özlemişsiniz günümüz şiir anlayışına gelince eleştirilecek çok yönü var fakat içinde barındırdığı güzelliklere hürmeten susuyorum üslubunuzun ve yazılarınızın takipçisi olacağım inşallah burada olduğum sürece baki selam...
Sevgiler, duygular yapaylaştıkça kelimeler de yapaylaşmaya başladı sanırım. Kelimelere o eski masum duyguları katamayınca imgelere sarıldılar, belki aradığımız his bunda gizlidir diye. Olmaz mı? Olabilir!.. Sanırım ben de yaşlandım sevgili Aynur!.. Yazın benim duygularıma tercüman olmuşta...
Sevgilerimle canım benim...
Söylemeyi unutmuşum; senin son zamanlarda adetin olduğu üzere yazına puanım tabii ki 10 :))
N. B. Ç. tarafından 8/28/2010 9:04:03 AM zamanında düzenlenmiştir.
Teşekkür ederim güzel yorumun ve desteğin için. Ne yapayım canım, adım sıfırcıya çıktığı için, son zamanlarda puanımı deşifre etmek zorunda kalıyorum:) Sevgilerimle.
"Eski değil eskimeyen dost" gibidir eski şiirler çok haklısınız. Çok fazla imge; doğal, duru ve masum bir yüze dozu biraz fazla kaçmış makyaj gibi duruyor bence.. Altındaki gerçeğe ulaşmak için makyaj temizleyicine ihtiyaç duyuyor insan... Gizemli olmak; okunulan hiç bir satırı anlayamamak değildir ki aslında.. Teşekkürler güzel ve anlamlı yazınız için. Tebrikler. Sevgilerimle..
Aynur kardeş,sen de kendine "yaşlanıyorum " dersen; ben hepten öldüm ya.Bu Ayın yirmisinde 54' e bastım.(Valla yaş günümü de kutlamadın ya gücendim sana.Aslanlı resmime bakıp bakıp da güldün de mi?)
Yukarıdaki düşüncelerinin tamamına katılıyorum.Hemfikirim.İşte bu yüzden kaliteli ve estetiklik adına şiir yazmaktan feragat etmiş durumdayım...
Üfff anam üfff,ortalıkda öyle şair enflasyonu var ki;nasıl bir üretkenliktir bu? Sabah,öğlen,alşam neredeyse şiir asacaklar ed.defterine(önceden öyleydi zaten)
Hayırlı ramazanlar dilerim,can dost.
Selamlar...
ayhansarıkaya tarafından 8/28/2010 5:02:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya tarafından 8/29/2010 2:59:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ayhan abi, aslanlı resmini beğendim de, eşinin de olduğu aslanlı remime çok güldüm:) Suzan abla benden çok gülmüştür sana galiba.. Doğum gününü kaçırdığım için çok üzüldüm. Bu ara bana ne oluyor anlamadım. Her önemli şeyi kaçırıyorum. İyi ki doğdun değerli dostumuz, abimiz, arkadaşımız....Sana kahkahayla marine dilmiş günlerle dolu bir ömür diliyorum.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.