7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1120
Okunma
Biliyordun.
Biliyordun seni çok özleyeceğimi. Yerine kimseyi koyamayacağımı. Biliyordun, seni ne çok gönlüme alıp sakladığımı.
Bundandı işte gidişin, bunu da ben biliyordum. Bu kadar çok sevdiğimi bilmen, cesaret veriyordu uzun zamandır sana. Gitmek bu yüzden güzel bir kadın gibi sokuldu aklına. Biliyordun gidişinle nasıl bir aşk yangını düşecek göğüs boşluğuma.
Ah Gül-i Zar’ım… Hangi bahçe senin kadar güzel olur ki dünyanın her hangi bir yerinde. Hangisinin goncası beklenmeye değer, sabah ayazlarına kadar. Hangisine rengi al olsun diyerek gönül batırılıp akan kan feda edilir gecenin karanlığında. Hangi Gülizar yakama ilişir bir bahar sabahı yeniden. Hangi gonca açar yakamda, duyduğum sevgiden…
Ah Gül-I Zar’ım… Güzeller güzeli kadınım… En çok da beyaz omuzlarına ömrümce hayran bakakaldığım. Yanağındaki gülüşler solmasın ille de, soldurma n’olur. Madem gül bahçem artık gönlümün bahçesinden gitmek ister ki bu mümkün değildir bilirsin, o halde emanetim olsun sana gülüşlerin.
Gülizar… Gülüşlerin, gülüşlerimiz, seni sokağın başında bekleyişlerim, saati unutup yollarına gözlerimi serişlerim hatta senin hiç bilmediğin, gelmeyişinle beraber bir yol bulup o delikanlı halimle gözlerimden akıveren sensiz iç çekişlerim… Anılarımızı da emanetine al, Gülizar’ım…
Hani seninle yürüdüğümüz o yollar var ya el ele tutuşarak… Hangi cadde kaldı ki seninle üzerine basmadığım. Şimdi seni özledikçe sarılın bana diye haykıracağım, kaldırım taşlarıma…
Sesin takılıp kalmıştı ya kahkaha dolu gülüşlerinde yolun kenarında duran kestane ağacına. Kimse görmeden bir akşam üzeri, tam da iş çıkışı saatinde, yeniden sen gelmişçesine sarılsam mı o kalın gövdesine. Dallarını uzatıp, ellerin gibi tutsa hatta Gülizar’ım… Mucize bu ya Gülizar, hikmetinden hiç sual etmesem eskiden olduğu gibi. Okşasa simsiyah saçlarımı, dizlerine uzandığımda senin okşadığın gibi.
Gitmemiş gibi olsan ağaca sarılışımda Gülizar’ım. Hatta gitmesen… Ne var gideceğin o yerlerde, ne bulmayı umuyorsun… Biliyorsun seni ne kadar çok sevdiğimi işte. Biliyorum bu kadar çok sevdiğim için gitmeye cesaret edebildiğini… Biliyorsun ne zaman dönsen, nereden dönsen seni severim… Biliyorsun Gülizar sen… Biliyorsun ya inadından gidiyorsun.
Huzurla yaşadığım şu sevgiden memnun değilsin, beni mecnuna çevirmek istiyorsun. Sanıyorsun ki, deliler gibi severim, özlerim, ararım seni. Düşerim hatta peşine… Yanılıyorsun Gülizar. Beklediğin hiç bir şeyi yapmayacağım, göreceksin. Düşmeyeceğim ne peşine ne de üstüne öyle eskisinden daha fazla. Bu sevginin daha fazlası olur mu sanıyorsun. Bu sessiz delilikten, daha fazlası, bileklerimde iki jilet yarası olur ancak. Yapmayacağım Gülizar’ım. Uzakta da olsan kalbimde bulup yaşatacağım her an seni. Almayacağım o jileti ellerime asla. Çünkü burada olmazsa bile orada, bir gün mutlaka sana kavuşacağım.
Senin beni bırakıp gittiğin bu günlerde Gülizar, yeniden dualarıma döneceğim. Yeniden aflar dileyeceğim, Mevla’dan. En çokta seni dileyeceğim Gülizar. Yaratan Allah’tan affını, affımızı ve bir gün mutlaka ebedi saadetim olarak bana geri verilmeni dileyeceğim…
Benim Gül-i Zar’ım…
Sen gidersen… Evet, öksüz ve yetim kalacağım. Ama asla sensiz kalmayacağım…
Ben biliyorum, sende biliyorsun Gülizar… Gidişin ne sana ne bana mutluluk getirmeyecek ve gidişinle bir eski defter gibi güz rüzgârlarında uçuşacak yaşanılan her şey…