12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2959
Okunma

Şu Haziran ayının sonlarına geldiğimiz günlerde, havalar, yağan gündönümü yağmurlarının etkisiyle nispeten serinledi. Geçen haftanın boğucu sıcak havası, yerini insanı rahatlatan, huzur veren meltem serinliğine bıraktı.
Gök gürültülü sağnak yağış, İstanbul’un ağırlıklı olarak Anadolu yakasında olmak üzere, bir çok ilçede sel baskınlarına ve can kayıplarına neden oluyor.
Alçak katları sel suları bastığı gibi, derelerin taşmasıyla, maalesef can kayıpları da yaşanmıştır. Akşam haberlerinde, genç bir hanımın sel sularıyla sürüklenip kayboluğunu üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz.
Geçen haftalardaki yağmurlarda, kurbağalıdere kıyısında, insanları uyarmak isterken, ayağı kayarak, bir temizlik işçimiz sel sularına kapılarak hayatını kaybetti.
Dünyada bir çok ülke, Çin ,Brezilya gibi sellerle boğuşuyor.Tabii afetlerle baş etmek, altyapı çalışmalarının çok güzel çözüme kavuşmasıyla sağlanır.
Düşünüyorum, ilçe belediyeleri ve tabii ki Büyükşehir belediyelerinin, dere ıslah çalışmaları yapmaları, çok önemli. Belediyelere düşen görevi, onlar düşünüp yapmak zorunda.
Pekiyi, bizler vatandaş olarak neler yapabiliriz?
Benim gözüme çarptığı gibi, mutlaka sizler de görüyorsunuzdur. Elimizdeki bilet, makbuz gibi küçük kağıt parçalarını, çocuğumuzun yediği bir şeker veya çikolata jelatinini, kaç tanemiz çöp kutuları arayarak, içine atıyoruz.Ya da çocuklarımıza bu konuda yeterince uyarıda bulunuyor muyuz?
Cadde ve sokaklarımızın temizliğinden o ilçenin görevlendirdiği temizlik işçileri sorumlu.
İstanbul’da temizlik ekipleri, gece gündüz büyük bir özveriyle işlerini yapıyorlar. Bizler de sorumlu vatandaşlar olarak, üzerimize düşeni layıkıyla yerine getirir, sokaklarımızı temiz kullanmaya gayret edersek, yağmur suları mazgallardan rahatlıkla akıp gider.
Bir çok cadde ve sokaktaki logar ve mazgallar, yağmurun sürükleyip getirdiği, rastgele atılmış naylon poşet ve kağıtlarla tıkandığı için, yağmur sularını boşaltamayıp, taşkınlara yol açıyor.
Bilhassa büyük şehirlerimizde, elektrik direklerinde ufak çöpleri atmamız için çöp kutuları bulunduğu gibi, hemen hemen sıklıkla cadde kenarlarında çöp konteynerleri, çöplerimizi kapalı poşetlerle atmamıza imkan sağlıyor. Bizim dönem ilkokullarımızda, vatandaşlık derslerinde, cadde ve sokak temizliğini, öğretmenlerimiz ciddi biçimde uyararak işlerlerdi.
Bir bakıyorsunuz kelli ferli bir beyefendi, arabasının dolu sigara küllüğünü, yavaşça kaldırımın dibine boşaltıyor.Ya da kendilerinden daha tertipli olmalarını umacağımız gençler, ellerindeki küçük büyük çöp ve kağıtları çekinmeden yerlere atabiliyorlar.
Arslan yattığı yerden belli olur. Bizler de her zaman, temizlik imandan gelir düsturunda olduğu gibi, yaşadığımız şehir ve bölgeleri temiz tutmalıyız.
Deniz ve göl kenarlarında hepimiz birer çevreci gibi davranarak, piknik artıklarını, kağıt ve naylonları sulara atmak yerine, çöp toplama yerlerine bırakmalıyız.
Çocuklarımızın ve torunlarımızın sağlıklı, her zaman yeşil, doğası temiz bir ortamda büyüyüp yetişmelerini istiyorsak, bunları yapmayı, o küçücük canlara borçluyuz.
Çok beğendiğim, takdir ettiğim bir sözü sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim.
Unutmayalım, bizlere bu eşsiz doğa ve çevre, atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.
Sağlıklı nesiller için, onlara yaşanabilir, sağlıklı bir vatan borçluyuz.