Okuduğunuz
yazı
23.6.2010 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
.
.
Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sayın Refika Doğan'ın yorumu, özellikle benim için çok önemli. Çünkü ben, onun kadar ehil olmadığım halde, Sayın Aynur Engindeniz hakkında benzer düşünceleri paylaşıyorum. Türk edebiyatının ve okuyucunun ihtiyaç duyduğu ve duyması gereken bir yetenek ve özel bir kalem o. bence onun bir borcu olmalı Türk edebiyatına ve okuyucuya. Kitaplar yazmalı, basmalı ve edebiyat dünyamıza kazandırmalı. Bunu yapmadığı sürece borçlu bilmeli kendini. Allah ona bu yeteneği boşuna vermedi herhalde.
Günün seçkisi olması da elbette ki çok güzel. Kendisini ben de yürekten kutluyorum.
“………………………. Çocuklardan biri, hocanın rahlesinin kenarına doğru diklenmiş değneği kaptığı gibi, ihtiyarlara sezdirmeden, onların geçiş yoluna doğru uzattı. Elindeki tespihe üfleye üfleye dışarı çıkan ihtiyarlardan birinin, değneğe takılmasıyla, zavallıların üç beşi birden yere abandı. Hafız Hocanın şaşkın bakışları arasında, tuzağın müsebbibi olan çocuk, ayağa fırladığı gibi, ihtiyarların yardımına koştu.
_Cemal dede, iyi misin? Osman amca sen de ver elini…Hah işte oldu. Çocuk, ihtiyarların üzerindeki toz toprağı silkelerken yarım gözle de hocayı kolluyordu. Diğer çocuklar bu gülünç manzara karşısında kahkahayı basarken, ben iğneleyici gözlerle ihtiyarların yanındaki çocuğa bakıyordum.
Ne demek istediğimi anlamış olacak ki, hoca cemaati yolun sonuna kadar yolcu ederken, o sinsi bir suratla yanıma yaklaştı. Çocuğun, ön tarafı girdap gibi dönen, arkaları diken gibi karşıya doğru duran sarı saçlarından ne aksi olduğu anlaşılıyordu.
_Bana bak gavur kızı, hocaya şakamızdan söz edersen cami çıkışında seni döveriz! _Dövemezsiniz, beni teyzem alacak! Hem ben gavur kızı değilim! _Gavur kızısın işte, senin giydiklerini gavurlar giyermiş! _Hiç sevmiyorum sizi…Hem hocaya söylemezsem…. _Hele söyle! Bu akşam dövemezsek başka bir sefer döveriz seni. Diğer çocuklara baktım. Hepsi de acımasız bir şekilde gülüyordu. Korktum. Teyzem hep benle gelecek değildi ya…
Hoca yaklaşıyordu, düzenbaz çocuk bir sihirbaz çevikliğiyle yerine geçti. Oturduğu yerden hala, kaş göz hareketleriyle beni tehdit ediyordu.
_Sallama kafanı, hocaya söylemezsem hepinizi, diye ağlayarak ayağa fırladım. Daha önce hiçbir yerde böylesine küçümsenmemiş, hiç bu kadar etrafıma yabancı kalmamıştım. ………………………………………… …………………………………………. Nefret denen duygunun, yüreğime yerleşmesi bu vaka ile olmuştur. Sonsuz bir nefret, hepsinin canını yakacak kadar, hepsinin canının yanmasını dileyecek kadar büyük bir nefret…
Çocuk kalbine göre, yerin dibine geçmek nasıl bir histi onu şu an tarif edemeyeceğim. Ama şu bir gerçek ki, büyük insanların nefretinden daha entrikasız olsa da, daha keskin, daha acımasız, daha yakıcıydı çocukların nefreti…Belki kısa süreliydi, ama yazın yağan kısa, sıcak ve dopdolu yağmurların, ekinleri çöle çevirmesi gibi… ……………………………………….. …Yalancılar…
Camideki değnekten sonra bayılmışım. Acıdan değil, zaten acıtacak şiddette vurmamıştı hoca. O elindeki değneği havaya kaldırdığı an, bütün çocukların sinsi kahkahaları kulaklarımda uğuldamaya, tuzakçı çoğun başının önündeki saç girdabı beynimde dönmeye başlamıştı. …………………………………………. Sesimdeki buz gibi ifade anneannemi de teyzemi de şaşırtmış olacak ki, birbirlerine bakakaldılar.
Üzülmemiştim o an…Hiç de suçluluk hissetmemiştim. Hak ettiler diyordum içimden. Evet, hak ettiler…
En sonunda yukarıdan bizi izleyen Allah duamı kabul etmişti. O yüzden üzülmek bir yana, mutlu bile sayılabilirdim. Kendimi özel hissediyordum. ……………………………………………………. Bu felaketi de diğerleri gibi o meşhur “lanete” yordular. “
Keskin gözlemci yanıyla etrafında olup bitenleri yaşıtlarına göre daha ileri düzeyde görüp daha sağlıklı bir algı ile algılayabilen; Ancak yetiştiği aile ortamı ve karakteristik özellikleri dolayısıyla göze çarpan iyi ahlak ve terbiyesi gereği davranış ve söylemlerini kaba ve seviyesiz ölçülerden uzak tutarak farklılığını/ farkında lığını ortaya koyan bir çocuğun; Yüreğinde, usunda, ruhunda isyan ve haykırışlara neden olan haksızlıkların kendi özünde taşıdığı erdem kavramlarıyla çelişerek kişiyi (hayatı / çevreyi algılamaya ve algıladıklarını ifade etmeye başladığı yaştan itibaren daha da gelişerek ) kuşattığını; Kişiliğini / kimliğini oluşturarak yaşamdaki duruşuna doğrudan etki edebildiğini vurgulayan çarpıcı, çok ama çok güzel bir örnek. Çocuk bu yaşlarda öğrenir hak / adalet / ceza ve ödül duygusunu. Bu kavramlara getirilen ifadeler ve dayanak olan örnekler, onun bütün yaşamını etkileyecek derecede önem arz eder. Moral değerlerin insani boyutunu çocuk ruhuyla, bilinciyle ve yaşadığı aile ortamı ve yakın çevresiyle bire bir öğrenir model alır bu yaşlarda. Bu öğrendikleri onu yaşamı boyunca etkileyerek hayattaki duruşuna yön verir. Henüz yalanı, ikiyüzlülüğü bilmeyen… Daha çok sevgi, saygı, şefkat duygularıyla yetişmiş, adalet duygusunu olması gerektiği anlamda öğrenmiş bir çocuğun, bir anda benimsemediği ve kötü olarak belleğine nakşettiği davranışların olageldiği farklı bir ortama -kendi rızası dışında- konulmasıyla, o ortamda çocuğa ters gelen davranışların – adil bir diyalogdan uzak yargılama yöntemiyle, inancın kötü niyetlere alet edilebilirliği ve büyüklerin de bu yalana ( önyargılarıyla) ortak olabildiği gerçeği çocuk ruhunda çelişkiler, cevapsız sorgular, isyanlar ve buna bağlı olarak kişilik sorunları meydana getirebiliyor.
Başta çocuk psikolojisi olmak üzere eğitici yanı, sosyal, toplumsal, kültürel boyutlarıyla birlikte moral değerlere yaptığı vurgu, Edebi anlamda yalın, içtenlikli, sevecen, ( halkın dili dediğimiz günlük konuşma diliyle yazarken bile ) dilin akıcılığına, Türkçe’ nin doğru ve düzgün kullanımına gösterilen özenle, kurgusu, içeriği ve anlatımı ve vermeye çalıştığı - değerlere vurgu yapan- insan boyutlu mesajıyla çok derinliği olan bir paylaşım. Yazarın üslubuna, mütevazılığına, içtenliğine, içsel zenginliğine ve bunları ifadedeki yeteneğine hayran kaldım. Böyle bir kalemin “ Denemelerle” kendisini daha da geliştirerek yazım işini ciddiye almasını, başarılarının devamını diliyorum, içtenlikle kutlarken…
Sayın Refika Doğan, ayırığınız zaman için teşekkür ederim. Eğer bu yazıyı üşenmez de devam ettirebilirsem, bu çocuğun gençkızlık ve kadınlık dönemini çocukluğunda yaşadığı olaylar üzerine oturtmaya çalışacağım. Deneme yazmam gerektiğini söylemişsiniz. Aslında denemeleri öykülerden çok severim, ve daha kolay yazarım. Geliştirebilirsek ne mutlu elbette...
Yer yer demogilerle ajite edilmiş ideolojik kaygılarla diğerlerini öteleyen duygularla yazılmış.Gerçek hayatta çok masumca yaşanan köy kasaba çocukluk hikayelerini 70 yıldır kullanılan yöntem tekrarlanarak ve önyargılarla kurgulanarak yazılmış oldukça güzel fakat bir çok benzeri olan yarıya kadar okuyunca poflayıp bıraktığım bir yazı.Tebrikler
Hepsine tamam da ideolojik kaygı var demeniz son derece alakasız... Ayrıca yarıya kadar okuduğunuz bir yazının bütünü hakkında konuşmanız biraz ilginç. Ön yargı da yok. Zaten bir yargı yok bu yazıda. Herhangi bir öğreti yazısı da değil. Aslında hiç bir şey değil. Herhangi bir amaçla değil, yazmak için yazdığım bir öykü bu.
Belki de siz haklısınız. Umarım 70 yıllık yöntemleri yıkmak size nasip olur.Çünkü benim çığır açmak gibi bir misyonum yok...
sevgili aynur hanım aslında yazıyı dün okudum. fakat yorum yazamadım. daha doğrusu yazmak istediğim yorumu yazamadım. günün yazısı olmasını kutluyorum. yorum hakkımı saklı tutuyorum.
Ben neden yazmadığınızı dün de çok merak ettim bugün daha çok ediyorum. Okuduğunuzdan emindim çünkü...Peki ben ne zaman öğreneceğim düşüncelerinizi...Ben üzülmem merak etmeyin. Altı üstü bir yazı...
Okumakta geç kalmışlığımı bağışla kız Ben bu ziyafete yarı belde yetiştim güzel bir anı serisi akıcı ve güzel olacağa benziyor Tane tane okudum bir kaç yerde klavye hatası var birde cümle düşüklüğü gördüm sen anlamazsın dersen saçını yolarım. .......................... Bütün çocuklar, caminin ağaçlar arasında gizlenmiş avlusuna dizildik....bu kısım Bütün çocuklar, ağaçlar arasında gizlenmiş caminin avlusuna dizildik....olmalıydı diye düşünüyorum. ....................... _Hiç sevmiyorum sizi, hiç! Allah belanızı versin! demiştin ama aşağıda aynı cümleyi eksik yazdın mesela.
Hafız Hoca da gelmesin! “Allah belanızı verin” dedim diye değnek attı klavye hatası galiba
Şu anda ulan ihtiyar dediğini duyar gibiyim
..................Ellerine sağlık kardeşim selamlarımla.
Aynur yazında birşey değiştirme yaşayan sensin doğrusu senin yazdığındır. Senin çok titiz birisi olduğunu biliyorum yeterince okuyamıyorum sizin eserlerinizi ama bu sizleri unuttuğum anlamına gelmesin sitede başımın üstünde taşıyacağım onur duyduğum hemşerilerim var.Abilik görevimi tam olarak yapamadığımın farkındayım yolunuz açık ve aydınlık olsun...
Abi yorumuna sağlık. Evet ikinci kısımdaki klavye hatası. Ben yazıyı ekledikten sonra kontrol etmem, o kadar zamanım yok. Affola..
Cümle düşüklüğüne gelince, senin örneğinde "cami ağaçlar arasına gizlenmiş" camiyi kapatacak kdar ağaç görmedim ama, senin dedğin gibi de olur. Benim cümlemde ise, "avlu ağaçlar arasına gizlenmiş"...İkisinde de yanlışlık yok. Ama sen istiyorsan değiştiririm hemen.
Biliyor musun, benim için en güzel yorum bu şekilde olur. Her zaman söylüyorum, bıkmadan da söyleyeceğim. Okuyan gördüğü hatayı söylemezse, biz aynı hatayı tekrar eder dururuz...Bir zaman sonra da " ben tamamım artık" diye düşünür, kendimizi bir şey sanmaya başlarız Maazallah:) Var ol, arada da olsa sen de bir şeyler yazsan da ...
Her ne kadar yazının içeriği, yani çocukların ölümü insanın içini burksa da, sonuçta hayattan bir kesitti sunduğunuz. Bu arada yazıyı öyle berrak yazmışsınız ki okurken insan hem sıkılmıyor, hem de okuduğu yerleri kafasında resmedebiliyor. Ayrıca serideki kurgulama başarınız hemen göze çarpıyor. Kalem usta olunca, yazı da ona göre oluyor.
Güne düşen yazınızı ve sizi tebrik ederim.
Mustafa Sakarya tarafından 6/24/2010 10:22:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
kalem ustaki usta..... bende o çocukların arasındaydım.....muhteşem bir anlatım....yeterki bir başla...... öykünün içindesin..... güne düşmeyi fazlasıyla hakeden bir yazı .....kutluyorum saygılar...
Anlatım, kurgu, yazım güzelliği hepsi bir araya gelince müthiş güzellikte, okumaya doyulmayan bir yazı oluyor. Bize de puan verip sayfadan gitmek kalıyor. Kutlarım Aynur. kocaman yüreğini. Sevgilerimle...
Teşekkür ederim . Eksik olma. Yazılar çok uzun olduğu için de kusura bakmayın.Ama okumak istemeyen, okumuyor zaten değil mi? Okuyanlar bana yeter...Sevgilerimle...
İlkokul ikinci sınıfın yaz tatilinde üst üste üç mevta, (Refikayı da sayıyorum) dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun kaldırabileceği tonajın üstünde bir yük gibi duruyor.
Hatırlarım hemen, hemen aynı yaşlarda yine bir yaz tatilinde köyde yaşlıca birisinin cenazesinde bulunmuştum rahmetli anneannemle. Bir hafta korkumdan gece tuvalete gidemedim, sabahlara kadar kasıklarım patlardı neredeyse. (Bizim oralarda genellikle tabutların üzeri açık olur, cenaze namazına kısa bir süre kala mevtanın yüzü açılır, cenaze cemaatine gösterilir) Gece sabahlara kadar aklımdan çıkmazdı ölünün yüzü, ağzı yarı açık, altı dudağı içeri kaçmış, burun delikleri açılmış, göz çukurları karamış, daha da derinleşmiş birde keskin bir gül suyu kokusu. Fredinin kâbusu gibi diyeceğim de, o zamanlar Fredi, mredi meydanlarda yoktu.
Bir cenaze daha olursa zavallı kız iyi sıhhat te olsunlara karışacak, bak ona göre.
Gerçi bende o yaşlarda memlekete gittiğimde, köyün çocukları arasında belli bir süre dış kapının mandalı muamelesi görürdüm. Kavga, dövüş, altta kalanın canı çıksın derken bakmışsın can ciğer kuzu sarması olmuşuz.
Dört bölümü de beraber değerlendirdiğim de karakterler, gündelik yaşam, ilişkiler, dedim sanki yazar bizim oraları anlatıyor. Taa ki “Köyde hemen her erkek çocuğun bisikleti vardı” cümlesine kadar. Dedim yazarın çocukluğunda geçirdiği bu ilkokul yaz tatili İsviçre’nin şirin bir kasabası kadar olmasa da , Konya veya Çukurova dolaylarında geçmiş. Zira bisiklet bizim oralarda arazi şartlarından dolayı pek makbul bir binek aracı değildir. Yanlış anlaşılmasın maddiyatsızlıktan değil, çünkü bu kadar yamacı bol, yolu yordamı engebeli coğrafyada kasabanın sağlık ocağına ekstradan bir ortopedi servisi daha ilave etmek gerekebilir. Yâda Allah korusun yazlık cenaze ortalaması, yazıdaki gibi üçle sınırlı kalmayıp Türkiye standartlarının üstüne çıkabilir maazallah. Sahi üç değil mi, daha cenaze yok değil mi, olmayacak değil mi :-)
Şaka bir yana yazı dilindeki mükemmelliği, kurgudaki başarınızı, öyküdeki özgünlüğü işi bilen dostlar bir güzel belirtmişler, sakın sen bana bakma. Benimki abesle iştigal
Tebrikler, saygılar, selamlar
Not:Eniştede haş uşağa benzeyi, sakin darlama uşağı, iyi pakasun oğa
Haa ordan gördün...Evet haklısın, yakışıklıdır yaradana şükür...Hava atmaya gelince, şöyle açıklayayım, kendisi biraz haddinden fazla kıskançtır. Arada benden gizli siteye girer ne var ne yok bakar. Kendisiyle ilgili hiç bir satır yazmadığımdan yakınır. Ben de onu biraz onore edeyim dedim. Ama ne yazık ki, resimde sadece kızlarımdan biri vardı, diğerine haksızlık oluyor diye resmi kaldırdım. Adamı internette kaybedeceksem varsın gitsin o zaman:) Ama arkasına da post bağlaması gerek bu durumda.... Sen darlanma, Karadeniz kızı işini bilir kardeş.. Selamlar...
Sevgili Ağyar, bu sefer ne dediğini anladım. Aslında önemli bir kurgu hatamı buldun ki, ben de sayende fark ettim. Bu çok eskilerde geçmiş bir öykü. Her çocukta bisikletin ne işi var. Hiç böyle yazılır mı ya. Ama ne yapacaksın. Öyle aralarında sağa sola karalanan paragraflar ancak bu kadar toparlanıyor.
Ama özgün olduğumu kabul ediyorum. Hiç mütavazi olamayacağım:) Çünkü daha önce kulağıma gelen hiç bir şeyi yazmamaya gayret ediyorum. Aptalca da olsa, benim ürünüm olsun. Yoksa ben de bilirim günlük hikayeler yazmayı, şatafatlı aşk cümleleri kurmayı. Ama bu aşk için o kadar konuşmuş ki atalar, bize diyecek söz bırakmamışlar. Aşk konusunda özgün olunamıyor pek. Aşk demişken, evet has uşaktır benim adamım:) Ama malesef kendi kendine bakıyor, fırıncı olduğu için:) Hem sen nerden gördün ki onu, basına çıkartmamaya özen gösteriyordum hal bu ki... Darlamam merak etme. Sadece kafasının etini yiyrum :) En sevdiğim beyaz et çeşiti olduğu için... Kal sağlıcakla...
Ha bir de bu yazıda geçenler benim hayatım falan değil. Bir de merak etme, daha fazla ölü olmayacak. Gerçi ne olacak ben de bilmiyorum ya...Yazmış olmak için yazıyorum sanırım. İyi bir şey değil bu...Ayrıca bizim orda peş peşe cenaze gördüm ben. Selde... Ondan sonra böyle oldum işte, edebiyat meraklısı... Sevgiler tekrar...
Sözlerimden " ayrıcalıklı" olduğumu kabul etmişim gibi bir anlam çıkmasın ama, şunu samimiyetle söylemeliyim ki asıl sizin şiir de ayrıcalığınız tartışılmaz. Düz yazılardaki akıl dolu yaklaşımlarınız da cabası. Teşekkür ederim. Var olun sevgili dost...
İyi ki bu Nazlı kızla tanışmamışım ben. Çünkü nasıl olsa onu kızdırır bedduasını alırdım ve çoktan belâmı da bulmuş olurdum ! Yoksa tanışmış olabilir miyim ? Yandım öyleyse...
İşin şaka tarafı bir yana ; fakat gerçekten yaşanmışcasına ve çok etkili bir anlatım var öyküde.
(Allah, tüm kötüleri Nazlı'nın karşısına çıkmaktan korusun !)
Günün yazısını kutlarım. Fazlasıyla hak ediyordu. Eksik bir şeyler var demişsin. İnsan daima en iyiyi aradığı ve yazmaya çalıştığı için o eksikliği hep duyuyor sanırım. Ben de öyle yazılarımda eksiklik duyarım da çıkaramam bir türlü. Birileri yardım etse şurası olmamış dese derim. Bu sanırım yaptığımın en iyisini yapayım psikolojisi. Yazdığınla yetinmeyip daha iyiyi, daha güzeli aradığın için. Bu iyi birşey. Kendini geliştirmek açısından. Yoksa biliyorsun iki satır yazmayla kendini yazar sınıfına koyan çok var. Eksikliklerimizi yazdıkça kendimiz bulacağız sanırım. Gönül ister ki okuduğumuz yazıların üzerinde düşünelim, anlayalım ondan sonra yorum yapalım. Ama çoğumuz iş yerinde kısıtlı zamanlarda okuyup yorumluyor ve ancak bu kadar yorum çıkıyor. :))
Teşekkür ederim. Boş vakit buldukça karalıyorum bir şeyler. Tabi bazı şeylere de dikkat ediyorum. Sor ki kendin beğeniyor musun? Hayır, bişey var eksik, bütün yazılarımda böyle bu. Ama ne olduğunu göremiyorum. Bir şey eksik...Onu da bulunca tamam oldu bu iş diyeceğim. Yardımlarınızla elbette. Sevgilerimle.
Aynur kardeş, öykünüz güzel devam ediyor.Ben her zaman, çocukların anne babalarıyla büyümelerinden yanayım. Köy hayatını görüp öğrenmeleri güzel olsa da, öykünün kahramanı, annesi yanında olsa derdini ona anlatırdı.Çocuk yüreğinde bunca öfke ve acı birikmezdi diye düşünüyorum. Sevgi ve saygılarımla...
İnsan bir acıyı yaşayacaksa anne ne kadar yardımcı olabilir bilmiyorum. Elbette küçük bir çocuğun yeri annesinin yanıdr. Ben çocukalrımı köye göndermemekte diretiyorum hala. Galiba kendi öylkümüm etkisinde kaldım:) Sevgilerimle.
İnsan bir acıyı yaşayacaksa anne ne kadar yardımcı olabilir bilmiyorum. Elbette küçük bir çocuğun yeri annesinin yanıdr. Ben çocukalrımı köye göndermemekte diretiyorum hala. Galiba kendi öylkümüm etkisinde kaldım:) Sevgilerimle.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.