2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
909
Okunma

" 22 Haziran 2007 ve 19 Haziran 2008 Tarihlerinde Hak’ ın rahmetine kavuşan Saygıdeğer dostlarım, canlarım;
Sevim Erdoğan TEZEL ve
Münevver ŞENOL Ablamızın aziz hâtırasına..."
Bugün aramızdan ayrılışının...
Hak’ ka yürüyüşünün ve de;
Lütfettiği küçük mutlulukların kıyısında kocaman elemler yaşatan bu canım dünyanın nimetlerine, elemlerine sırtını dönüşünün üçüncü yılı!
Hâlâ özleminle, hâlâ dostluğunla, sevginle/sevgimizle dolu dolu; arıyorum varlığını... Seni Sevim! Seni arıyorum...
Fakat insan nasıl bir hakikat ki, yine de bütün beşeriyetiyle bağlanabiliyor bu dünyanın nimetlerine, sevdasına, halına!
Bak! Seni ararken her günün gölgesinde; sensiz de yaşayabiliyor, yüreğime zaman zaman kor düşürüyor, bazı da serinletiyorum buz ile.
Oysa sevgi aynı sevgi, sana özlem aynı, dostluk, kardeşlik, insanlık keza...
Yazılarım bile kısaldı; sevgimin, özlemimin uzunluğuna rağmen! Demek ki acı, zaman denilen çarkın dişleri arasında öğütülerek kabaca halinden un ufak bir görünüme geçiyor, savruluyor -ruhumuzdan olmasa da- bedenimizden rüzgâra karşı!
Sevim, üç gün önce de -hani o çok sevdiğimiz ve hayatın ruhuna rahmet okuyan bir diklenişle hayata âşık- dostumuz, ablamız; Münevver ŞENOL yürüdü Hak’ ka! Senden tam bir yıl sonra, yani 19 Haziran 2008’ de...
İkinizi de yürekten sevdim, ikinize de derin saygı duydum ve hep "CAN" dedim, " CANIM KURBAN! " dedim! Dedim ama yine de başaramadım biraz daha "CAN’ na "CAN" katabilmeyi, başaramadım can...
Beni çok iyi tanıdığınızı biliyorum! Yine biliyorum, bildiğinizi; içtenlikten yoksun yapay yazılar yazamayacağımı, sevgi gösterilerinde bulunamayacağımı...
Nice ölümler gördüm, nice yok oluşlar, yıldız olup kayışlar… Nice yangınlar bıraktı yüreğimde ölümler, nice inanılması zor kabullenişler/reddedişler… Ama işte insanoğlu… Kimin kime ya da; hangi ölüm saatinde nasıl bir ağıt yakacağımızı bilemezken biz; yüreğimiz, kurulmuş saat gibi düzenliyor kendi düzeneğini.
Yaş kemale ermişken ve artık unuturken bir bir hayallerimi; seni ve Miniş Ablamızı unutmuyor – feleğinen âşık atıştırmış- yüreğim! Ola ki bir gün unutursa, bil ki; yitirmiş diriliğini, özsuyunu benliğim… Ve o benlikte bölük pörçük anılarıyla kan basıncını yukarı çekmeye çalışan naçar yüreğim… O zaman, işte o zaman çok görmeyin unutkanlığımı canlarım! Zira anlayınız ki, BEN BEN’ i terk etmişim bu şehrin ortasında; yitik, ıssız, yoksun bir geda gibi! İşte o BEN’ i vursanız da sadakat kurşunlarıyla; yaşamın ortasında çöle kurşun sıksan ne yazar..
Ey benim onurlu, vefalı, dirençli, sevecen ve saygın dostlarım, canlarım; Sevgili Sevimlim, Sevim ve
İsyanlarını özünde yıkayarak her gün aklayıp paklayan, inadına hayatın üzerine rengârenk bir çul gibi saran cıvıltısıyla, Miniş Ablam;
Sizleri her gün içimin ıssızlığında anarken, bugün dışımın kalabalığına çıkardım; gün, güneş göresiniz insanlığın vefasında, diye…
Sevginizden, size özlemimden, dostluğumdan zerre eksiltmeksizin,
Bütün içtenliğimle aziz hatıranız önünde saygıyla eğiliyor; “mekânınız cennet, ruhunuz şad, olsun sevdiğim, güzel insanlarım, canlarım! “ diyorum, rahmet dileklerimle…
Refika Doğan- Antalya- 22 Haziran 2010