16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1478
Okunma

Mesai saatimin bitimine yarım saat kalmıştı. Kalan işlerimi toparlamaya çalışıyordum. Telefonum uzun uzun çalınca, elimdeki işi bırakıp açtım. Bir bayan sesiydi… Aslında ses bana tanıdık geliyordu; ama telefon başka bir dostuma aitti. Bayan başladı konuşmaya:
-Merhaba Emine Hanım. Ben Secattin’in sekreteriyim. Az sonra sizi O’na bağlayacağım. Bağlayasıya kadar biraz konuşsak ne dersin?
İçimden ‘Allah Allah! Bu da ne biçim sekreter? Biri beni işletiyor ama hadi hayırlısı.’ Dedim. Ses de çok tanıdık…
-Tanışıyor muyuz Hanımefendi?
-Elbette tanışıyoruz. Ne çabuk unuttun Gençlik Parkını?
-Unutur muyum hiç! Toynak oradaydı da, sekreteri yoktu ki. Yoksa sen de sitede mi yazıyorsun?
-Elbette yazıyorum. Hem ben de gençlik parkındaydım! Aşk olsun, beni tanıyamadın!
Nihayet sesi tanımıştım. Bu bizim mavideydisevgi’den başkası değildi.
-Kız Sevgiiii! Allah cezanı vermesin emiii! Senin ne işin var bakayım Toynak’ın yanında?
-Ben yalnız değilim ki. Ayhan Bey ve Secattin Bey de var.
Ayhan Bey’in ismi anons edilir edilmez telefonu kaptı:
-Emine, biz burada dört kişiyiz.
-Kimler var? Say bakayım.
-Sevgi, Secattin, Secattin, ben. Sana da bir sandalye ayırdık haberin olsun.
-Ayhan, benim zaten kulağım duymuyor, tek tek söyle şu kelimelerini. Lafını ağzında yuvarlama!
-Nasıl yuvarlamayayım? Bir şişe yetmişlik bitti. Dilim dönmüyor ki.
-Gözünüz kör olmasın sizin! Öğlenin ördünde içki mi içiyorsunuz?
-Şimdi şöyle yapıyoruz. Herkesin bardağını sıradan dolduruyoruz. Tabi seninkini de… E sen nasıl olsa içki içmiyorsun. Eh, hatırı kalmasın, onu da ben kimseye çaktırmadan dikiyorum tepeme. Öyle olunca da iki lafı bir araya getiremiyorum tabi.
Ayhan lafını bitirmeden başka biri telefonu alıyor:
-Merhaba Emine Hanım, ben secattin. Biliyor musunuz, şurada yarım saattir sizden bahsediyoruz. Ne çok özledik dostları bilemezsin. Biz şu toplantıyı ayda bir yapsak olmaz mı?
-Merhaba Secattin Bey. Yapalım tabi. Hem İzmir de yapın ki, ben de geleyim.
-Yok ya! Manisa da yapacağız.
-Ah ne iyi olur. Hem burada sinir hastanesi var, sinirleri gerileni gevşettiririz!
-Bayılıyorum senin şu şakalarına. Gerçekten özledim bilmiş ol.
-Ben de seni özledim; ama sana bir şey diyeceğim. Telefonun mikrofonu açıksa kapatır mısın. Söyleyeceklerimi kimseler duymasın. Aramızda kalsın.
-Tamam kapattım, hadi söyle.
-Bak şimdi, Sevgi Hanım çok güzel bir bayan. Senin Hanım da gördüğüm kadarıyla çok kıskanç. Sakın Sevgi’yi sekreter alma! Yoksa başına gelecekleri önceden söylemiştim derim.
Bir kahkaha tufanı koptu. Telefonu başka biri aldı. ‘Hay Allah! Bunlar üç kişiler ama ses dört kişilik. Biri kim acaba?’ Hem Secattin neden iki tane? Telefonu alan kişi başladı konuşmaya:
-Alo, Emine ben Secattin. Nasılsın kardeşim iyi misin?
Al işte, bir Secattin daha.
-İyiyim Toynak sen nasılsın? Ya Toynak siz kaç kişisiniz, ben bir türlü çözemedim de?
-Dört kişiyiz. Çok eğleniyoruz. Keşke sen de aramızda olsaydın. Aslında sandalyenin biri boş. Oraya seni oturttuk. Yarım saattir o sandalyeye bakıp bakıp konuşuyoruz. Haydi atla gel. Seni bekliyoruz. Bugün Türkcell’in bedava günüymüş. Sitedeki arkadaşları sıradan arıyoruz. Sen daha çalışıyor musun.
-Çalışıyorum tabi. Hem bugün Pazar değil, sen çalışmıyor musun?
-Çalışmıyorum. Beni işten attılar.
Tekrar gülüşmeler başladı. Ben telefonun bu tarafında, onları gözümde canlandırdıkça çatlıyorum. ‘Sanki ben de yanınızda olsam ne olurdu?’ Vedalaşıp telefonu kapatıyoruz. Mesai bitiyor ve ben eve gelince Ayhan Bey beni tekrar arıyor:
-Alo Emine, bugün çok eğlendik inanır mısın. Tacettin çok komikti, bizi çok güldürdü.
-
-Hangi Tacettin?
-Hangi olacak; bizim komutan.
Eyvah! Ben şimdi hapı yuttum. Evvel de sesin biri çok kalın geliyordu. Bir türlü çözememiştim. Tacettin’i, Secattin sandım ve hanımı hakkında verip veriştirdim. Şimdi ben dedikodu mu yapmış oldum?
Emine/Manisa/14/06/2010