1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
635
Okunma

Sevdamız, tutkumuz, ilkbaharımız ile yeşeren doğaya güneşe ve gecemizi aydınlatan Gökteki dolunay’a bakıp içimizde sevgiyi, aşkı ve özlemi nakış işler gibi işlediğimizde bir sevdalılar evreni yaratacağımıza inanıyorum. Bu yaratım bağımsız, özgür, yalın ve çıkarsız eşitlikçi kendi dünyamızın farkında olmayı öğretecektir bize…
Hepimizin düşüneceği bu farkında olmayı balıkçının oltasına takıldığını seyrederken üzüldüğümüz, balıkçının oltasından kurtarılıp bırakılığında sevindiğimiz özgür Martı misali her yenilecek yemin peşi sıra gitmememiz ve her farklının bir ilkbahar lık ilgilisinin olduğunu unutmamamız gerektiğini bilmeliyiz.
Ancak bir sosyal sınıfın koşullandırılmış kendi yaşam seçeneklerinin seçiciliğinden bir küme insanın belirli bir üretim sistemiyle emek karşılığı ürünlerinin insanlara sunulması için varoluşlarını bu anlamda sergilemelerine ait ne denli bir çaba olduğunu gözlemek bir sevda varoluşluğunu yaratmak ayrıcalığı adına gösterilen çaba gibi olduğu hep aklımızda kalmalıdır.
Bu anlamda sevda bir ürünse sevdalı kendi sevda bilincine ermenin en yüksek ifadesini, insanların tamamıyla özgür bir yaşama düzenine kavuşmasıyla olanaklıdır. Bu anlamda kişisel çıkarcılık aşılarak yaşam çabasına katkı koyan bütün insanlar için hasretini hep özgürce giderilmesi tüm edinimli insanların ortak amacı olmalıdır.
Bu koşulla gelişen sevgi, sevda ve aşk insanın kendisine ait olan birey edinimlerini ticarete dayalı bir toplum anlayışından sürekli birileriyle yaşayarak aşk anlayışındaki ruh buluşmasını kirletmemelidir. Bunun için birey ruhsal ve fiziksel stresleriyle karşılaşıp kendi çaresizliklerini yaşamamalıdır. Hayatın olağan akışı içinde yaşadığı etkilenmezlik duygusunu sarsmamak gereklidir.
Belki de özümüzde ki anlatım anlayışlarımızı, dinleme alışkanlıklarımızı bir çağlayanın güzelliğinde birbirimizle uzlaşıyı şarkılarda, türkülerde ve algılayabildiğimiz melodideki güzelliği anlar gibi anlamak yaşanan bu yaşamın yaşanırı ve bize yakışanı olur.
Bedri Demirpençe