10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
999
Okunma

Ben, çocukluğumdan bu yana uykuyu severim. Uyumak, vazgeçemediğim, beni dinlendiren bir çeşit terapi gibidir. Üzgün olduğum zamanlarda özellikle uyumaya çalışırım. Beynimdeki beni rahatsız eden düşünceleri uykuyla atmaya çalışırım.
Uykuyla ilgili çok anım vardır o yüzden de. Kişilik olarak sakin ve kendi halinde biriyim. Çok komik ve esprili biri değilimdir. Eğlenceyi severim. Şakayı da; fakat soğuk şakaları pek sevmem. Yapılan kişiyi üzdüğünü düşündüğüm için belki de…
Benim şekerim var. O yüzden de bazı zamanlarda, düşme ve yükselme olabiliyor. Normalinde, doktorların istediği gibi olamıyor. Stres ve yediğim yemekler ile yükseliyor, düşebiliyor.
Aklıma geldikçe, güldüğüm birkaç olayım var. Yaklaşık on üç yıl öncesiydi ilk vukuat. O zamanlar, işyerimin lojmanında oturuyorduk. Kızım ilkokula gidiyordu. Ben de yıllık izine ayrılmış ve dolayısıyla da evdeydim. Eşimin de şehir dışına gitmesi gerekiyordu. Sabahın çok erken bir saatinde onu uğurladım ve akabinde hemen yattım.
Eşim, evde unuttuğu bir şeyi almak için geri dönüyor. Anahtarını da almadığı için zili çalıyor. Çalıyor, çalıyor… Bütün komşular uyanıyor fakat ben uyanmıyorum. Kızım da o gece babaannesinde kaldığı için evde yalnızım. Endişelenmiş. İçinden “ Eyvah ! Şekeri düştü ve komaya girdi “ Diye korkmuş. Lojmanın, dış kapıları çok bakımsızdı. Çaresiz kalınca, omzunu atıp kırmaya çalışmış; olmamış. Sonra, yumruk darbeleriyle, tam orta yerinden kocaman bir delik açmayı başarmış.
Tam o sırada, sesleri duyunca; kapıya gittim. Eşimin kolunu görünce, şaşkınlık içinde ona baktım önce. Karşısında beni sağlam görünce, çok sevinmişti. Tabii ki gideceği yere gidemedi. Kapı da kırıldığı için akşama kadar kapısız evde, evi beklemek zorunda kalmıştım.
İkinci olay da; bundan bir hafta önce meydana geldi. Bir Cumartesiydi. Cumartesi günleri de işe gidiyorum. Diğer günlerden farkı, saat dokuz ile öğlen bir arası çalışıyorum. O sabah yine yakın İllerden birine gidecekti. Sabah altı gibi gittiğini duydum fakat kalkmadım. Saat sekiz gibi kalksam yetişecektim nasılsa.
Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Bir telefon sesiyle uyandım. Telefonda konuşan, görümcelerimden biriydi. Ne olduğunu anlamaya çalışarak konuşmaya çalışıyordum. Salonun kapısında, onunla konuşurken; konuştuğum görümcemin eşi ve diğer görümcemi kapının içinde gördüm birden bire. Yüzlerinde; korku ve endişe dolu bakışlar vardı.
Eşim, yoldan telefonla beni aramış. Uyandırmak için. Bana ulaşamayınca da ; endişelenmiş. Ablasını aramış. O gelmiş, zili çalmış, karşı komşum çıkmış. Telefonlar çalıyormuş fakat içeriden ses gelmiyormuş. Koşarak, işyerime gitmiş. Arkadaşlarımdan, erken gelenlere beni sormuş. Geriye dönmüş, eniştesini çağırmış.
Eniştemin elindeki tornavidaları gördüm. Onunla açmış olmalıydı. Ağzımdan çıkan sözler ise “ Ne işiniz var sizin ya !” Onların kısaca durumu anlatmalarıyla; yine bir Nermin klasiği yaşadığımı anlamıştım. Onları gönderdim. Üzerimi değiştim. Yolda kendime gülerek gittim. Sabah altıdan sonrasını hiç hatırlamıyordum.
En çok da, benim için endişelenen sevdiklerime üzüldüm. Çok endişelenmişlerdi. Eşim akşam olup da evine döndüğünde; hala olayın etkisinden kurtulamamış görünüyordu. Eve girdiğinde; ilk söylediği söz " Hanım, bugün senin doğum günündü. Sen bir yaş, bense tam beş yaş ihtiyarladım. Öldüm öldüm dirildim. Tam kırkl beş dakika aradım telefonla. Çıldırdım sanki.En sonunda, ablam ve eniştemi aramakta buldum çareyi."
İnşallah bir daha böyle bir olay yaşamam… Yaşamazlar da…