Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Fuat Türker
Fuat Türker

Bencil Tutkular

Yorum

Bencil Tutkular

3

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

666

Okunma

Bencil Tutkular

Bencil Tutkular

Kur’an-ı Kerim’de insana ilişkin ayetlerde çok fazla geçen nefis kelimesi ‘insanın kendisi’ anlamındadır ve ‘benlik’ olarak düşünülebilir. Kuran ayetlerine göre, insan nefsinin kötülüğü emreden bir yönü ve o kötülükten sakınmayı emreden diğer bir yönü bulunmaktadır. Nefsin bu özelliğini Rabbimiz şu ayetlerle haber vermektedir:

Nefse ve ona "bir düzen içinde biçim verene",
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)


Ayetlerde bildirildiği üzere nefsini fücurundan arındırıp-temizleyen ve Yüce Allah’ın ilhamı olan vicdanına uyarak ondan sakınanlar kurtuluş bulacaklardır. Bu, gerçek ve sonsuz kurtuluştur, yani Rabbimiz’in hoşnutluğunu ve cennetini kazanmak...

İşte inanan insanlarla inkar edenler arasındaki en önemli farklardan biri burada ortaya çıkar. Müminlerin aksine inkarcılar içlerindeki bu kötülüğe teslim olur, nefislerini örter ve onun fücuruna tutsak olurlar. Tüm davranışları nefislerinin fücurunun telkinlerine göre düzenleyen kişilerin yaşamı artık bir çeşit içgüdüsel yaşamdır.


Nefsin söz ettiğimiz bu kötü yönünün amacı, etkisi altında olduğu şeytanın karakterini ve düşünce sistemini insana kabul ettirmektir. Bu nedenle de, organize çalıştığı şeytanın telkinleriyle, günlük hayatta gerçeklerden kaçmak için birçok bahane ileri sürer. Dinin hükümlerini uygulamaktan kaçmak için kişinin öne sürdüğü bahanelerin en başında ‘ailevi sorunlar’ gelir. Vicdanının değil bencil tutkularının sesine kulak veren ve Allah’a itaatte tutarlı davranmayan kişiler, "ailemle ilgilenmek tüm zamanımı alıyor, vaktim kalmıyor" ya da "dinin gereklerini yapmama ailem izin vermiyor" gibi bahaneler öne sürerler. İnsanın ailesine zaman ayırması doğaldır ve ailesiyle ilgili işleri de olabilir. Ancak bunun, Allah’ın emirlerini uygulamaya zaman bulamamak gibi bir sonucu olmaz. Dolayısıyla bu samimi bir mazeret değildir ve Allah Katı’nda geçerli olmayabilir.

Kur’an-ı Kerim’de de bu konuya dikkat çekilmekte ve ‘ailevi sorunlar’ mazeretinin geçerli olmadığı bildirilmektedir. Kuran’da bildirildiğine göre, Peygamberle birlikte Allah yolunda savaşa çıkmayıp geride kalanlar, "bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti" gibi bir bahane öne sürmektedirler, ancak ayetin devamında Allah; "... onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar..." (Fetih Suresi, 11) buyurarak onların tüm samimiyetsizliklerini ortaya koymaktadır. Bu kişiler, belki çevrelerindeki insanları aldatabiliyor olabilirler ancak Allah’ın ‘gizlinin gizlisini bilen’ olduğunu ve dolayısıyla kalplerinde olanı da bilen olduğunu unutmuşlardır.

Kur’an-ı Kerim’de bir başka ayette ise Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan bir savaş zamanında evlerinin ‘açıkta’ olduğunu öne sürerek kaçmak isteyenlerden şöyle söz edilmektedir:

"... Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzab Suresi, 13)

Nefsinin bencil tutkularını gözeten kişinin öne sürdüğü mazeretlerin bir başkası ise ‘iş’ ya da ‘okul’ sorunlarının, ibadetlerini yapmaya engel olduğu şeklindedir. İşi ya da okulu nedeniyle çok yoğun olduğu ve namaz kılmaya, oruç tutmaya, insanlara iyiliği emretmeye, müminlerle beraber olmaya zaman bulamadığı bahanesine sığınan kimsenin düşünce yapısında büyük bir çarpıklık olduğu açıktır. Bu kişi, yaşamındaki öncelikler konusunda büyük yanılgıdadır. İşinin ya da okulunun yaşamının en önemli konusu olduğunu düşünmekte, kalan zamanları da dine ayırmaktadır.

Oysa bir mümin için böyle bir durum asla söz konusu olamaz. "De ki: ’Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır." (En’am Suresi, 162) ayeti gereğince, bir mümin tüm yaşamında Allah rızasını gözetir. Yaşamın bir bölümünü dine, bir bölümünü ‘dünya işlerine’ ayırmanın ise kendisini Allah’a ortak koşma durumuna düşüreceğinin bilincindedir. Müminin Allah rızası gözeterek yaptığı her iş birer salih ameldir.

Gerçek bilinçten yoksun yaşayan kişilerin hevalarının, Kuran ahlakını yaşamasını engellemek için öne sürdüğü bahanelerden biri de ‘çevre baskısı’dır. Bazı insanlar, çevreleri tarafından dışlanmaktan korktukları için dinin gereklerini yaşamaktan kaçınırlar.

Oysa Allah’ın dinine uyup, Kuran-ı Kerim’i rehber edinerek yaşamaya karar veren bir insan, bazı sıkıntıları da göze almalıdır. Dine yöneldiğinde, yakın çevresi kendisine tepki gösterebilir. Çünkü iman eden bir insan, çoğunluğu yanlış yolda olan ‘cahiliye toplumu’ndan gelmektedir:

... Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf Suresi, 40)

İnsanların çoğunun iman etmediği, bir başka ayette de, “... Allah, vaadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler. Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.” (Rum Suresi, 6-7) şeklinde bildirilmektedir.

Pek çok insan ayette haber verildiği gibi, dünya hayatının yalnızca ‘dışta olan’ kısmını bilmekte, ‘gizli’ kısmını kavrayamamaktadırlar. Ahiretten ise tümüyle gafildirler. Bu nedenle insanların çoğunluğu her zaman yanlışta ısrarlı olacaktır. Yüce Allah bu konuda tüm müminleri uyarmaktadır:

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar."... (Enam Suresi, 116)

İnanan bir insanın, Yüce Allah’ın uyulmaması konusunda uyardığı çoğunluğun düşüncelerini kendisine kıstas olarak kabul etmesi mümkün değildir. Bu çoğunluğa, doğal olarak kişinin eski yakın çevresi de dahildir. Ancak müminler gaflette yaşayan bu çoğunluğa ters düşmekten ve onlar tarafından kınanmaktan asla çekinmezler. Kuran-ı Kerim’de de belirtildiği gibi, ‘ kınayıcının kınamasından korkmazlar. ’ Çünkü müminlerin aradıkları yalnızca Allah’ın rızasıdır. Rabbimiz kendisinden hoşnut olursa, zaten insanlar da ona değer vereceklerdir.

Hidayet lütfeden, doğru yola ulaştıran Allah, samimi olan insanın kalbini İslam’a açar. "İşittik ve itaat ettik" demek, Allah’ın dosdoğru yolunu seçen bir insanın kalbini tatmin bulmaya götürecek olan ilk adımdır. Kendisini yaratan, ruhundan üfleyen, dosdoğru yola yöneltip-ileten Allah’a itaat etmek, onu sonsuz huzur ve mutluluk yurduna götürecektir. Kısacası, "Biz ona (insana) ’iki yol-iki amaç’ gösterdik." (Beled Suresi, 10) ayetiyle haber verildiği üzere, insanın önünde iki yol vardır; yalnızca Allah’a boyun eğildiğinde O’nun hoşnutluğunu ve cennetini kazandıracak olan iman yolu ve bencil tutkularını ilah edinerek izlediği aşağılanmaya ve cehenneme sürükleyecek olan itaatten çıkmış şeytanın yolu…

Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tegabün Suresi, 16)


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bencil tutkular Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bencil tutkular yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bencil Tutkular yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
he
hepsihikaye, @hepsihikaye
16.5.2010 10:57:57
yüreğinize sağlık...
FilizS
FilizS, @filizs
15.5.2010 10:06:11
10 puan verdi
Harika bir yazı ve bir çok gerçeği ustalıkla kaleminiz gözler önüne sermiş..... kutluyorum sizi selam ve dua ile...
Nazire34
Nazire34, @nazire34
15.5.2010 09:40:48

Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tegabün Suresi, 16)

TEŞEKKKÜRLER ANLAMLI PAYLAŞIMINIZ İÇİN.
EMEK MAHSULÜYDÜ YAZINIZ.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL