47
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2620
Okunma

Leyla Hanımla Bülent Bey, tesadüfen karşılaşıp, birbirlerine âşık olmuşlardı. Bülent Bey, iyi bir işi, kariyer sahibi bir adamdı. Çevresinde herkes tarafından sevilir, sayılırdı. Üniversite yıllarında, ufak tefek flörtleri olmuştu; ama hiç biri Leyla Hanım’a duyduğu aşk gibi değildi.
Onsuz bir hayatı düşünemiyor, hayatının kadını, eşi olmasını istiyordu. Hiç düşünmeden evlenme teklifi etmişti. Leyla Hanım ise, Bülent Bey gibi değildi. Uçarı bir kelebek gibi daldan dala konmasını, arı gibi her çiçekten bal almasını seviyordu. Şimdiye kadar olan flörtlerinin içinde, Bülent Bey gibisine rastlamamış, evlenme teklifini kabul etmişti.
İlk iş olarak, telefonunu ve mail adresini değiştirip, geçmişiyle bütün bağını koparmak, yalnızca kocasıyla hem mutlu olmak, hem de mutlu etmek istiyordu. Yaptı da… Bülent Bey, işi gereği daha sık mesaiye kalır, Leyla hanım eve daha erken gelirdi. Bazen güzel yemekler yapar, bazen de yapmaz, kocası için en güzel kıyafetlerini giyer, en güzel makyajını yapar, O’nu kapıda karşılamaktan mutlu olurdu.
Böyle karşılanmak Bülent Bey’i de mutlu eder, mutluluğunun bozulmaması için Allah’a dua ederdi. Leyla Hanım, bir gün alışveriş için gittiği markette, eski sevgilisi Kemal Beyle karşılaşmıştı. Kemal:
-‘’O Leyla, nerelerdesin? Evlendiğini duydum; ama seni hâlâ unutamadım. Sen benim yüreğimi titreten tek kadınsın. Seni unutmuş değilim, ara sıra ara beni, emi canım’’ Deyip yanağına şap diye bir öpücük kondururken, cüzdanından çıkardığı kartını uzatmıştı. Leyla hem şaşkın, hem heyecanlı, uzatılan kartı alıp çantasına koymuştu. Pek de üzerinde durmamıştı.
Evliydi, iki yaşında tosun gibi bir oğlu vardı. Kocasını seviyor, mutluydu. İyi bir işi ve kariyeri vardı. Kemâl’le vedalaşıp ayrılmalarının üzerinden, birkaç gün geçmişti ki, içinde ki meraka, ihtirasa gem vuramaz olmuş, kartı eline alıp, arayıp aramamak arasında bocalayıp duruyordu. O akşam kocasının mesaisi uzamış, çocuğu da uyumuştu. İçindeki ihtirası bastıramamış, Kemal’i aramıştı:
-Alo…
-Canım benim! Arayacağını biliyordum! Sende bensiz yapamıyorsun biliyorum.
O gece uzun uzun telefonda konuşmuşlar, sonraki günlerde de bu konuşmalar artarak devam etmişti. Artık Leyla, eski hızlı yaşamına dönmeye, defterden sildiklerini tek tek eklemeye başlamıştı. kocasının evde olmadığı günlerde Kemâl’i eve almaya başlamıştı.
Leyla artık kocasından zevk almak şöyle dursun, sıkılmaya bile başlamıştı. Kocasını kapıda karşılamadığı gibi, yatakta da sırtını dönüp yatıyordu. Bülent ise, nerede hata yaptığını bir türlü kavrayamıyor, evden gittikçe uzaklaşıyor, arkadaşlarıyla içki âlemlerine katılıyordu.
Bu durum iki yıl kadar devam etmişti. Yine böyle eve geç geldiği bir gece, yalpalayarak apartman kapısında durup zili çaldığında, kapı hemen açılmamıştı. Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp merdiveni çıkarken, kendi daire kapılarının hızla açılıp kapandığını görmüştü. Adamın biri hızla çatıya doğru tırmanıyordu.
Bülent adamın arkasından, çatıya doğru çıktığında, Kemal’le burun buruna gelmiş, suratının ortasına okkalı bir yumruk indirmişti. Birden adamın gırtlağına yapışıp, sıkmaya başlamış, öldürmek istemişti. Bu düşüncesinden, çocuğunu düşünerek vazgeçmişti. Hemen aşağı, evine doğru koşup kapıyı açtığında, karısının saçı başı dağınık vaziyette uygunsuzdu. Sinirden titremeye, bağırıp çağırmaya başlamıştı.
-Orospu! Evimi derhal terk et! Derhal!
Leyla kendini savunmaya bile gerek duymadan, yatağın üzerine koyduğu bavula özel eşyalarını doldurup, gecenin karanlığında kaybolup gitmişti. Dönüp oğluna bir öpücük bile konduramamış, ya utanmış, ya da şoktaydı… Bülent ise, hemen ertesi gün boşanma davası açıp, karısının telefon görüşmelerinin dokümanını istemişti mahkemeden.
Çıkan kayıtlarda, saatlerce süren cinsellik içeren konuşmaların dökümü vardı. Bülent sadece Kemal var sanıyordu. Dokümanları görünce şaşkınlığı bir kat daha arttı. Karısı bir çok kişiyle görüşüyordu. Tek celsede boşanmışlar, çocuğun velayetini babaya vermişti hâkim.
Annesinden aniden ayrılan çocuk depresyona girmiş, kimse avutamaz olmuştu. Bülent çocuğu hangi psikologa götürdüyse, hepsi de çocuğun anneye verilmesini söylüyorlardı. Çocuğun durumuna içi parçalanan baba, çocuğunu istemeden de olsa annesine vermeye razı olmuş; fakat bu defa da kendisi dayanamamıştı.
İçine iyice kapanıp, kimseyle konuşmaz olmuştu. Kimin yüzüne baksa, soru dolu bakan gözlerle karşılaşıyor, çıldırma derecesine geliyordu. Üstelik çocuğunu da çok özlüyordu. Çocuk ise, yaşadıklarının bilincine varacak yaşta olmadığı için, kendisini annesinden ayıran babasından nefret etmeye başlamıştı.
Adam delirmek üzereydi. Bir ara her şeyin üzerine sünger çekip, çocuğuna yakın olmak için barışmayı bile düşünmüştü; ama ne zaman karısının yüzüne baksa, o adamın yüzünü, nefretle bakan gözlerini görmekten korkuyordu. Şimdi bu adam çaresiz ve delirmek üzere; kendisinden nefret eden çocuğunu düşünüyor... Çocuğuna kendisinin suçsuz olduğunu nasıl anlatabilir? Çocuk babayı suçluyor, olanı biteni anlamıyor. Adam çocuğun nefretle büyümesini istemiyor. Tam bir çıkmaz sokakda; ne yapabilir?
Not: öykü yaşanmıştır.
Emine/Manisa/08/2010