14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1592
Okunma
EY CİN
Lale; genç yaşında dul kalmış bir çocuk annesi, hoş bir kadındı. İki yıldır ölen eşine yas tutarak ve mevlüt yaparak bağlılığını göstermişti. Bu yılda mevlüt okutacaktı. İmam Efendi ile birlikte köyün patika yollarından evlerine doğru yürüyorlardı.
Lale önde giderken, İmam Efendi arkasından onun güneş görmemiş süt beyazı kalçalarını izleyip iç geçiriyor, hayallere dalıyordu. İmamın nefsinin en büyük zaafı olmuştu Lale. Lale’yi koklayacağı günü planlıyor ve sabırla takip ediyordu bir gölge gibi. Oy, oy,oy O kalçalar yok mu? Abdest kaçıran şeytan üfürükleri. İmam efendi böyle nefis savaşı yapa yapa Lale ile eve doğru ilelerken köyün delisi ile karşılaştılar. Aynı istikamette yürüdükleri için Deli Hakkı onlara sormadan aralarına daldı. İmam sinirlense de deli ile cebelleşmek istemedi. Görümtüsünü ara ara kapatmasına da razı olmak zorunda kaldı. Zaten Hakkı da İmamın kaldığı müsafir hanede üst kat tavan arasında kalmaktadır. Zararsız olmasına rağmen çok kızdırılınca taş ve toprak atarak insanları korkutmaktadır.
Akşam karanlığına kalmışlardır. Bu nedenle el fenerlerini yakmışlardır. Cinli ırmağın içinden geçerken, köyün gündelikçisi Yahya’yı görürler.
Lale; “ Ödüm koptu, şey sandım” der.
- Yanında İmam Efendi varken korkulur mu?
- Ama burası başka. Biliyorsun.
İmam kendinden emindir. “ Ben bütün süre ve duaları okuyorum.Hiç bir şeyden korkmanıza gerek yok.” Diye böbürlenir. Deli Hakkı; “ hocam, ben en çok senden korkarım” diye diye hocayı onurlamdırrdı.
Cinleri ile ün salmış ve bir çok olayın yaşanmış olduğu bu ırmakta zorkukla ileliyordular. Bir emirle dona kaldılar.
- Durun faniler!
Görünmeyen ve gök gürültüsü gibi şiddetli olan ses gene ırmakta yankılandı.
- Ben, Cin İshak. Her birinize birer ahret suali soracağım. İlk yalanda burnunuz kanayacak. İkincide sağ kolunuz kırılacak. Üçüncüde ölüm meleği sizi ahrete götürecek. Burada doğru konuşmayan canlı çıkamayacak ırmağı. Şimdi dinleyin:
Ey deli; dünya’da en çok neyi isterdin?
- Bu köyün muhtarı olmayı ve onun kızı ile evlenmeyi.
- Ey imam efendi, Felek ve Nas ve de Ayetel- Kürsi’yi okuduğun halde beni niye yakamadın?
- Abdestim kaçmış herhelde.
İmamın da burnu kanamamıştı. Sıra Laledeydi.
- Ey sadık eş ve anne, dün gece bu gün için neyi planladın?
- Mevlüdü en ince ayrıntısına kadar planladım.
Cevapladığı sorudan sonra Lale’nin burnu aşırı derecede kanamaya başlamıştı. Bu durum diğerlerini de ürkütmüştü ve işin vehametini daha iyi kavrattırmıştı.
- Ey gündelikçi delikanlı; Sen Lale hakkında ne düşünüyorsun?
- Deli Hakkıyla evlense de, Onunla rahat rahat ilişki kurabilsem diye…
Günlükçü Yahya’nın cevabı da doğruydu. Hakkı çok kızsa da korkudan ses çıkaramıyordu. Boşa dememiştiler “ deli deliyi görünce değeneğini saklar” diye. Soru sıradı da zaten Hakkı’ya gelmişti.
- Ey deli; sevdiğin ve en arzuladığın şey nedir?
Deli, büyük bir korku yaşıyordu. Nihayet kararını verdi.
- Hocanın Güzel karısını yıkanırken tavan arasından gözetlemeyi çok seviyorum. İmam ölünce karısını alacağım.
Herkes şoktaydı ama burnu kanamamıştı.
- Ey İmam; Senin eşin en güzel iken, niye başka kadınları arzuluyorsun?
- Yakışmadığını biliyorum. Ateşin altını, altın’ın kadını erittiği gibi kadınlar da beni eritiyor. Direnemiyorum. Bağımlıyım.
İmam da doğru söylemişti. Gök gürültüsü gibi ürkütücü ses yine hiddetle yankılandı:
- Ey yalancı kadın; Yahya ile yatma planları yaptığın halde niye başka erkekleri de düşünüp, kendini tahrik ve tatmin ediyorsun?
- Ey cin; Evet günahlar işliyorum. Bundan büyük zevk de alıyorum. Yaratan müsaade etmese yapabilir miyim? Sadakati ben iyi bilirim ama o bilmiyor. Beni ele geçirmiş. Hoş görmediğim her şeyi bulup , inadıma yapıyor. Ben, zayıf, mazlum ve masumum. “O” güçlü, utanmaz ve isterik. Hiçbirimize dokunma. O’nu öldür. Bizi kurtar ve sal gidelim.
Lale’nin cevapları doğru olduğu için azap veren ceza kesilmişti.
- Ey gündelikçi; karın seni aldatsa ne yaparsın?
- Kahrolurum. Belkide cinayet… Mutlaka cezalandırırım bir şekilde.
- Ey faniler; Birbirinize kızmayın. Nefsinizi çok şımartmışsınız. Şimdi de o sizi yonetiyor. Bunca gücüme rağmen bir eşime bir nefsime sözüm geçmez. Nefis oldürebilme gücüm olsa; aleme sultan olurum. Gidin yolunuza. Allah sizin belenızı nefisle vermiş zaten.
Dört fani, cinli ırmağı terk etmiş ve Lale’nin evine gelmişti. Mevlüt yapılıyordu.
Onca bilinmeyene ulaşmalarına karşın, kafaları daha da karışmıştı.Bazen artan veriler karışıklık yaratırdı. Güven sarsılması ayna kırılması gibiydi. Yama tutmuyordu. Nefsimiz zıttımızdı. Bazen bizi kendine çevirirdi. Biz o olurken o daha başkası olurdu. Biz yine o olurken o yine başkası olurdu. Piç, hatta hiç olurduk. Kendimizden utanacağımız şeyler yapar da başkasında görürsek kınardık. O ise her gün daha tatminsiz olurdu. Yasakları yasaklardı kendine. O bize hakimken olmayacaklar olurdu.
Deli Hakkı dahil hiç biri o gün cinli ırmakta yaşadıklarından kimseye bahsetmedi.
İçimizde ki senler-benler. İşte bizi her dakika alt-üst edenler.
“ Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz.”
( Hz. Ali)