6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
909
Okunma
Var olmakla yok olmak arasında mikronla bile ölçülemeyecek incelikte âdeta bir sınır çizgisi düşününüz.
Bir tarafta yaşadığımız acı tatlı anılarımız, geleceğe dönük umutlarımız, düşlerimiz, sesimiz, nefesimiz, hevesimiz ve nefsimiz kısaca varlığımızı tüm belirtileriyle sürdürdüğümüz dünyevî âlem; diğer tarafta ise, çok boyutlu bir bilinmezlik ve sonsuzluk yani uhrevî âlem.
Takdir edilir ki sonunda yok olan ruh değil et ve kemik yani bedenimizdir. Bu dünyadaki misyonunu tamamlayan ve miadı dolan tüm canlılar vakti saati geldiğinde sınır çizgisini muhakkak geçecektir. Bir başka deyişle tüm fâniler aslına rücu’ eder.
Hani bazen kapı çalınır, açıp baktığınızda kimseyi göremezsiniz. Bazen de kapının çalındığını sanarak açarsınız, yine kimse yoktur. Zamanla kapınızın çalınmasını özgün bir hevesle beklemeye başlarsınız.
Hastalık, kaza, belâ, afet, felâket kısaca hayır ve şer Allah’tan olup, böyle süreçlerde insan doğal olarak aşırı duyarlı, alıngan, karamsar ve sinirli hisseder. O anki ruh hâliyle en basit konularda bile pek sağlıklı düşünemez.
Her ne zaman düşümde ayaklarımın yerden kesildiğini görsem, sağlığımın bozulduğunu ya da bozulacağını düşünmekten kendimi alamam. Zira ya hastalanmışımdır, ya da gördüğüm düşün ardından ölümün teğet geçtiğini fark etmişimdir.
Âdeta bir burgaca yakalanmışçasına uzayın derinliklerine hızla sürüklenmekte olduğumu, soluğumun kesildiğini, beynimde arı kovanı misali güçlü uğultu ve harıltıların giderek arttığını birkaç kez yaşadım.
En sonuncusu 3 Mart 2009 salı günü evde başıma geldi. Sonradan yakınlarımın anlattığına göre aşağı yukarı on dakika süren tüm uyarılar, seslenmeler ve çabalar hep tesirsiz kalmış. Stres, zihin yorgunluğu ve uykusuzluk yüzünden nabzımın da yavaşlamasıyla fena hâlde kendimden geçmişim.
İnce çizgiden dönmüşlüğün verdiği bir yorgunlukla sanki çok derin bir uykudan uyanmış gibiydim. Rutin ilaçlarımı da alarak bir süre dinlendim ve güzel düşünmeye başladım. Hem kendimi tamamen bırakmadığımı, hem de yüce Yaradan’ın sevdiklerime ve sevenlerime bağışladığını düşünerek daima şükrederim.
Hayat; bütün acımasızlıklarına, karmaşasına ve maddî manevî her türlü sıkıntılara karşın yine de yaşanmaya değer, öyle değil mi?
Her şeyin gönlümüzce olmasını beklemeksizin, olabildiğince dolu ve anlamlı, gök kubbede hoş seda bırakmaya çalışarak yaşayalım.
Hoş ve esen kalınız.