Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Fevzi Tek
Fevzi Tek

Ümmetin Olduğumuz Devlet Yeter

Yorum

Ümmetin Olduğumuz Devlet Yeter

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1386

Okunma

Ümmetin Olduğumuz Devlet Yeter

Mevlit’in Miraç bölümünü dinlerken çok duygulanıyorum. Peygamberimiz, Cebrail ile konuşurken Refref’in gelip selam vermesi, Peygamberimizi alıp götürmesi, Peygamberimizin Miraç anında yaşadıkları... Hayalimde bir bir canlanıyor. Diğer İslam ülkelerinde benzeri olmayan Mevlit, muhteşem bir eser; Türk halkının gönlünde yer eden “peygamber sevgisi”nin âdeta bir sembolü ve milletimizin bir alamet-i farikası.
1998 yılında, Mevlit Kandili’nde, Medine’de Mescid-i Nebevi’deydik. Akşam ve yatsı namazlarından sonra “Kandil’e özgü bir faaliyet görebilir miyim?” heyecanıyla etrafa bakındım. Önceki akşamlardan farklı, Kandil ile alakalı hiçbir gelişme yoktu. Hâlbuki Peygamber Efendimiz yanı başımızdaydı ve onun doğum yıl dönümüydü. Suudilerde, Kandil gecelerine, özel bir ilginin olmayışı dikkatimizi çekmişti. Arkadaşlarla otelin kafeteryasında, gözyaşlarının âdeta sel olduğu, duygu yüklü bir program yaptık. Demek ki “peygamber sevgisi” millet olarak bizde, daha farklı bir mahiyette tecessüm ediyor.

Bu millet, tarih boyunca Peygamber Efendimize müstesna bir sevgi duymuş, aşırı bir saygı göstermiştir. 15 yy. (1409) dan itibaren günümüze kadar halkımız tarafından (düğünlerde, sünnetlerde, doğumlarda, ölümlerde vb. törenlerde) çok okunan veya dinlenilen Mevlit’in “veladet” bölümünde, Peygamberimizin doğumu ve doğum sırasında yaşanan olağanüstü olaylar, uzun uzun anlatılır. Doğum anını ifade eden; “Doğdu ol saatte ol sultan-ı din / Nura gark oldu semavat-ü zemin.” beyti okunacağı sırada, dinleyenlerin, doğmak üzere olan Allah resulünü âdeta karşılarcasına topluca ayağa kalkmaları hatta kıbleye dönerek el bağlamaları, halkımızın Peygamberimize olan saygısının, sevgisinin anlamlı bir ifadesidir.
17. yy. şairlerimizden, Peygamber sevgisinin âdeta sembolü olan Nabi (1642-1712), saraydan bazı devlet adamlarının da katıldığı bir kafileyle hacca gitmişti. Medine yakınlarında, istirahat amacıyla konakladıklarında, kıbleye, dolayısıyla Peygamberimizin kabrinin bulunduğu Medine Mescidi’ne doğru gayriihtiyari ayaklarını uzatan yol arkadaşına, (doğaçlama) bir şiir ile nazikçe ikazda bulunmuştu: “Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ’dır bu / Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ’dır bu. (Edebi terk etmekten sakın. Zira burası Allah (CC)’ın sevgilisi, Peygamber Efendimizin (SAV) bulunduğu yerdir. Burası, Allah’ın nazar evi, Resul-i Ekrem’in makamıdır.)”

Peygamberimiz, bilindiği gibi Mekke’de doğdu. Dünyaya geldiği ev, şimdi restore edilmiş. Hâlen kütüphane olarak kullanılan bu eserin maalesef orijinal yapısı korunamamış. Suudiler tarihe, tarihî eserlere bizim kadar saygılı değil. O eser, bizde olsaydı herhâlde koruma altına alınır ve “peygamber hatırası” olan bu eserin orijinal biçiminin korunmasına özen gösterilirdi. Onlarda, bu hassasiyet gelişmemiş maalesef.
Kırk yaşındayken Hıra Mağarası’nda, Cebrail (AS) tarafından tebliğ edilen “Oku!” emriyle kendisine peygamberlik görevi verilmişti (Aslında Türkçemizde “oku-mak” fiili, “çağırmak, davet etmek” anlamında da kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu ilk ayet, “İnsanları, gerçek dine çağır, davet et.” şeklinde de yorumlanabilir.).
Onu diğer peygamberlerden üstün kılan, Miraç mucizesiydi. Hz. Musa, Tur Dağı’nda Allah (CC) ile konuşmuş ama görüşememişti. Peygamberimiz Miraç’ta, Allah (CC) ile aracısız görüşmüş; görüşme anını, yaşadıklarını, gördüklerini bilahare ayrıntılarıyla arkadaşlarına anlatmıştı.
*
Ya Resulallah! Hani o, çöllerdeki meşakkatli yolculuktan sonra takati tükenmiş vaziyette sana gelen, Mehmet Akif’in “Sudanlı”sı; “Ya Nebi... Şu hâlime bak! / Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın / Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın / Harim-i Pak’ine can atmak istedim durdum / Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum / Demir nikabını kaldır mezar-ı pâkinden / Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden / Nedir o meşale, nurun mu ya Resulallah?” sözleriyle ruhunu teslim etmiş ve seni “canından çok sevenler”in timsali olmuştu.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber, ey Nebi! İnsanlığın ıstırap yükünün muhteşem paratoneri! O gün, anlattıklarını tam bir teslimiyetle dinleyen ve Miraç’ını kutlayan ashabının dediği gibi; “Biz kamumuz kullarız sen şahsın / Gönlümüz içinde ruşen mahsın.”
Ya Resulallah! “Ümmetin olduğumuz devlet yeter / Hizmetin kıldığımız izzet yeter.”







Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ümmetin olduğumuz devlet yeter Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ümmetin olduğumuz devlet yeter yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ümmetin Olduğumuz Devlet Yeter yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL