16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2227
Okunma

İnanç; inanmaktan önce edepti müslüman hanımların göğsünde. Biz örtümüzü üzerimize almadan önce edebimizi takarız ve gururla dökeriz o nazlı başörtülerimizi omuzlarımızdan aşağıya. Salarız rüzgara karşı tıpkı eğik bir başak gibi erdemli. Namusumuzdur ve sınırlarımızı çizen toprağımızdır örtümüz bizim. Bir Aşktır içimizde örtümüz ve hiç bir suyun söndüremeyeceği bir ateştir yaktığımız ve uğruna yandığımız.
Hiç şaşırmadım aslında onu bu akşam haberlerde izlerken. Elleri titriyordu ve sesi boğazında düğümleniyordu. Ne zordur o an da konuşmak ve duygularını ifade edebilmek... Ne zordur ve ne kadar zordur. Yapamıyordu bunu zaten. Takma saçlarını tutarken ve gün kadar aydın yüzünü saklarken bir ceylan kadar ürkek ve güzeldi.
Suçsuz du...Bunu da yine en iyi o biliyordu ama, nedense saklanmak istiyordu yüzünü tüm insanlardan yinede. Binlerce öğrenciden yalnızca biriydi ve başka yerlerde ki birileri gibiydi.
Kadıköy Leman Kaya İlköğretim Okulu’nda perukla sınava girmek isteyen Ümit Köse kardeşimiz Dç. Dr. Barbaros Okan tarafından çirkin bir saldırıya maruz kalmış ve hırpalanmıştır.
"Okul önünde yaşadığı olayı anlatırken gözyaşlarına engel olayan Ümit Köse, Herkesin içinde başındaki peruğun çıkartılarak rencide edildiğini söyledi. Köse, "Emeklerim boşa gitti. Herkesin içinde başımdaki peruk çıkartılarak rencide edildim. Hangi hakla bana bunu yapabilir. Bir yıl boyunca bütün çabalarım yok oldu. Haklarım elimden alındı." diye konuşarak gözyaşlarına boğuldu." haber.com
Kınayamıyorum bile ben artık bu durumu. Kınanacak durumun bir değeri olmalı çünkü. Nasıl bir zavallılıktır ki bu durum kınanacak kadar dahi olsa bir değeri yok içimizde.
"suskunluğum asaletimdendir her lafa verilecek bir cevabım var, lakin; bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye" sözü bizim ebed bir cevabımızdır.
Ne yazık ki; şizofreni bir zihniyet var bizim ülkemiz de. Ve o illet nöbeti tuttuğu an katlediyor inancımızı hiç acımadan. Benim diyorum çünkü, ağlayan o gözler benim de gözlerimdi aslında. Yaşamayan anlayamaz böyle bir durumu elbette. Ancak insan olmak adına birazcık dahi olsa, empati kuramazmı insanlar, insanlıkları adına.
Hala bu zihniyeti ısrarla ve göre göre-göstere göstere savunan insanlar var ülkemiz de. Demokratik ve eşit bir yaşam karşısında bu kurumlara ısrarla destek verip inatla bu zihniyete destek olanlar da bu suçu işleyenler kadar suçludurlar.
Demokrasi diyoruz, insan haklarından bahsediyoruz. Demokrasi,yalnızca kendi partisini ve kendi yaşam tarzını benimseyip zorla Millete kabul ettirmek ve insanlar üzerinde inanç ve kılık kıyafet baskısı yapmak demek değildir. Demokrasi, devletin zirvesinde başörtüsünü reddedip kadeh tokuşturmayı mübah görmek değildir.
Demokrasi; açık bölegeleri kapalı yerlerinden çok fazla olanı medeni,kapalı olan yerleri açık bölgelerden çok fazla olanı da gerici (yobaz) olarak adlandırmak değildir.
Demokrasi, boynunda haç il ünüversite kapısından elini kolunu sallayarak giren bir insana kucak açıp, başörtüsünü yırta yırta bir kadını yerlerde sürüklemek demek değildir.
Demokrasi, kapalı olmayan insanlara başım üstünde yerin var gel buyur deyip, kapalı insanlara da "başını açacaksın" yoksa burada yerin yok senin demek değildir. Bunun aksini iddia eden insan, demokrasiden nasibini almamış demektir. Kamusal alan kavramının doğru anlaşılması, hizmet veren ile hizmet alan ayrımının doğru yapılmasına bağlıdır.
Hizmet almak için kamunun kapısını çalan vatandaşa bürokrasi, başını açacaksın baskısı yapamaz. Üniversiteye okumak için gelen kız öğrenci hizmet veren değil, hizmet alan durumundadır. Yani bu gençler YÖK`ün (ya da başka bir otoritenin) memuru değil, devletten hizmet alan vatandaş durumundadırlar. Bu kişilere baskı yapılması hukuk dışıdır, demokrasi dışıdır; keyfidir. Demokrasi keyfiyetle var olamaz ve şahısların zevkine göre yürüyemez.
Başörtü meselesi Türkiye`nin gündemini neredeyse çeyrek asırdır meşgul ediyor. Bu süre içinde milliyetçi, muhafazakar, dindar, sağcı, sosyal demokrat vb. gibi nice iktidarlar geldi geçti ve bu meseleye asla çözüm bulunamadı. Neye rağmen? meydanlarda halka çözüm sözü verilmesine rağmen. Böyle bir meselede tek taktik inatlaşma üzerine kurulu kamplaşmalar olmamalıdır.
Halkın sokakta büyük bir olgunlukla çözdüğü bu problem elbette sistem tarafından da çözülmek zorundadır. Başörtüsü meselesine herkes dilediği gibi yaklaşabilir. Kimileri bundan rejim bunalımı çıkarmak ister, kimileri de siyasi rant elde etmek ister.
Acı bir gerçek var ki oda, mütemadiyen başörtüsü aleyhtarlığı yapan marjinal bir otorite var ülkede; kitle yöneticileri içinde kalmış marjinal eğitimcilerde. Onlara sormak gerekiyor aslında, bu yasağın kime faydası var? Ülkemize mi, devletimize mi, gençliğimize mi?..
Heyhat! Türkiye de bürokrasi karanlık buhranında güneşsiz yaşıyor. Güneşse ölülerin değil,dirilerin üzerine doğar hep.
Yarasalar baş aşağı tutunarak karanlık mağaralarda ışık yüzü görmeden yaşarlar. Oysa yarasalar çoğu insanın gündüz yapamadığı işi, gece zifiri karanlıkta yaparlar.
Deve kuşu sessizce başını kuma gömünce bunu korktuğundan dolayı yapar sanırlar. Oysa bu kuşlar,o sananlardan daha akıllıdırlar. Hayvanlarla insanları yan yana getirmek elbet saygısızlıktır ama,Darwin derki insan maymundan türemiştir.
Yani "insana en büyük saygısızlığı, yine bir insan yapmıştır."
Kısacası,Demokrasi için "tahammül rejimi" derler ya hani, ne var ki tahammül kültürünü bir türlü içine sindiremeyenler var.
Aydın yaklaşımının kalbi, temel hak ve özgürlükler üzerine atılmalıdır. Sizinde aydın bir cümleniz varsa eğer, Ümit Köse"ler adına yükseltin sesinizi.
Men dakka dukka....