15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2960
Okunma


PAZAR NOTLARIM
Semt pazarı girişindeyim. Satıcı elinde ortadan ikiye böldüğü limonu göstererek bağırıyor; “Gel abla gel! Kabuğundan sarma yap, suyundan çorba yap geeel abla geeel.” Sıktığı limondan tek damla su çıkmıyor ama o bağırmaya devam ediyor.
Pazarı dolaşmak için biraz daha ilerliyorum, satıcı ile bir hanımefendi ağız dalaşına girmişler. Pazarcı elindeki patlıcanı sallayarak; “Teyze ölmüş anamın etlerini yiyeyim ki bu patlıcan hormonlu değil. Yemin billah ahan da bak üzerinde hormonsuzdur etiketi var. Daha ben ne yapayım sana bilmem ki?
Hanımefendi oralı olmuyor, tavrı dikkatimi çekiyor. O aslında patlıcanın hormonlu olup olmadığına değil, satıcının kendisine “Teyze.” demesine takılmıştı. Sert bir bakış fırlattıktan sonra; “Ben senin nereden teyzen oluyorum terbiyesiz, saçına sakalına bak da utan. Benden büyüksün bir de teyze diyorsun.
Satıcı şaşırmış vaziyette; “Teyze saçıma sakalıma bakma, parasızlıktan tıraş olamadım. Birazda tekel işçilerine destek babında sakallıyım. Siz burada salına salına alışveriş yaparken ben sabah kahvaltısı bile yapmadım. Bak ben 28 yaşındayım. Teyze derken, saygıdan dedim yanlış anladın be abla.
Hanımefendi yine sert bir bakış fırlattı; “Özrün kabahatinden büyük. Şimdi abla deyince daha mı kibar oldun yani.” Satıcı ne derse desin beli bükülmüş elinde bastonla yürüyen hanımefendiyi ikna edemedi. Onunla konuşmaktan vazgeçti.
Kadınların çarşı pazarda kendilerine “Teyze.” denmesinden hoşlanmadıklarını satıcı anlayamamıştı. Her kadının “Abla.” da kalmak istediğini hiç anlayamamıştı...
Tabi bu mümkün olmuyor. Abla’dan teyzeye, teyzeden anneye geçişler var. Anneanne ve babaanne geçişlerini hiç anlatmayayım, teyze kelimesi kadınlarımıza yaşlılığı hatırlatıyorsa varın gerisini siz düşünün.
Pazarı dolaşmaya devam ediyorum, satıcı ıspanakları göstererek bağırıyor; “Hey maşallah kuzu musun sen be? Yetişen alıyor.” diyor, ardından bir mani patlatıyor.
Tarlayı su bastı
Bizi de ter bastı
Erkenden yolduk,
Tezgâha yolladık,
Körpe bunlar körpe
Sibel Can’ın çıtır hali bunlar.
Gel geeeel.
Bir başka satıcı elinde ayşe kadın fasulyeyi ikiye kırıp bağırıyor; “Ayşe kadın boynun kırılsın.”
Gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Nereden bulurlar bu sözleri bilmem. Sanki pazarcılık okulu var da oradan mezun olmuş mübarekler. Tabi tecrübe ile yaşanmışlıklarla ortaya çıkıyor bu sözler. Yürümeye ve etrafı kolaçan etmeye devam ediyorum.
Yufkayı şimdi annem yaptı. Taptaze, sıcacık, gerçek yufka bunlar diye malını pazarlamaya çalışan satıcıya şaşkın şaşkın bakıyorum.
“Yufkaların sahtesi de mi var?” diye soruyorum. “Tabi var hocam, olmaz mı? Mesela 100 metre ileride satılan yufkayı git incele, bir de gel benim malımı incele onlar başka yerlerden alıp burada pazarlıyorlar, çoğunluğu bayat. Benim yufkalarımı annem ve karım kendi elleriyle hazırlıyor. Onun için benim yufkalarım gerçek.” Beni ikna ediyor. Aramızdaki diyalog gerçekten dinlenmeye değerdi. Soruyorum satıcıya;
—ne kadar yufkanın kilosu
—sana 4 lira olur hocam
—hayret benim başkalarından ne farkım var,
—var hocam var.
Sizlerin ellerinde büyüyoruz biz, hocasınız sizlere indirimim hürmetten yani. Beni başkasıyla karıştırdığını anlıyorum. Zira öğretmen değilim, ancak bunu anlatacak zamanım da yok. Teşekkür ediyor ve ayrılıyorum satıcının yanından.
Pazar’da inanılmaz bir gürültü var. Bir yanda satıcıların bağrışmaları, söz düelloları, birbirlerinden müşteri kapma yarışları, diğer yanda annelerinin eteklerinden çekiştiren çocuklar. “Şunu da al anne, bunu da isterim anne.” cümlelerini duyuyorum sıkça.
Bir başka köşede satıcı, diğer satıcı arkadaşına yalvarıyor “Konuş Muhittin ne olur konuş benimle. İster küfret, ister döv yeter ki konuş ellerim kırılsaydı da benim tezgâhtan marul satmasaydım ne bileyim senin müşterin olduğunu.”
En çok ilgimi çeken konuşma şu oldu;
—Abi ben Atom Mühendisiyim. Pazarcılığı bilmem, iş bulamayınca pazarcılık yapmaya başladım, anlayacağın bu yola yeni düştüm. Müşteri avlamayı bilmem, bağırmayı hiç beceremem. Geçim dalgasına buradayım.
Türkiye’nin fotoğraflarından biri daha canlanmıştı gözümde. Emek ver, dirsek çürüt, kıt kanaat imkânlarla oku. Diploman evinin duvarlarını süslesin başkaca işe yaramasın. İçim acıdı birden.
Tam bir tiyatro sahnesi var pazarda. Doğuştan yetenekli oyuncular var, oyunlar farklı olsa da oynayanlar hep aynı, herkes ekmek peşinde. Kim ne derse desin ticaret piyasasının en önemli kolu pazarcılık.
Batı ve doğu ülkelerindeki durumu bilmem ama benim ülkemde pazarcılık halen daha önemini koruyor.
Satıcıların mallarını satarken bağırmaları gürültü kirliliği yaratıyor. Bazı hallerde huzursuzluk da yaratıyor. Fakat pazara girerken sessizlik o isme hiç de yakışmayan bir durum olacak.
Biz yasalarla bazı durumları değiştirmeye çalışsak da alışkanlıklar devam ediyor. Neyi değiştirmeyi, neyi değiştiremeyeceğimizi öğrendiğimizde olgunlaşmış olacağız galiba.
07/02/2010
Hülya TÜRK