9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2516
Okunma

Kendi halinde bir otobüs durağı… Hani her ilde, ilçede; hatta beldelerde bulunan cinsinden… Kimi metal, kimi cam yığını.
Üç kişilik, sıkışınca dört kişinin oturabileceği, yaslanma yeri bile olmayan, delikli sacdan yapılmış, buz gibi oturağıyla kimine göre bir sığınma ve korunma yeri…
Kimine göre güneşten, yağmurdan ve rüzgârdan saklanmak için bir korunak; kimine göre de işsiz güçsüzlerin; kimsesizlerin sığınma yeri; hatta evi…
Uzunca bir palmiyenin üzerine düşmeyen gölgesinde; bir camı çatlak, yer yer metal aksama kazınmış muhtelif yazılar, yerde birkaç sigara izmariti, parke taşlarının arasında yaşama tutunmaya çalışan birkaç ot ve çiçek sapı, reklam verenlerin vazgeçemediği malum camekanlı reklam panosu: içinde bir slogan; “hayatınızı değiştiriyoruz”…
Durağa her yaştan, cinsiyetten; çoğunluğu memur, emekli, işçi, öğrenci olmak üzere her meslek grubundan gelen insanlar…
Heyecanlı el kol hareketleriyle telefonla konuşanlar, sık sık saatini kontrol edenler, otobüslerin tabelalarını okumaya çalışanlar, adres soranlar, birilerini bekleyen ve gözleyenler, sıkı sıkı çocuğunu kolundan tutan anne, kocasına çemkiren kadın, sevgilisine sarılmış delikanlı, durağa sokulmaya çalışan sevimli köpek yavrusu ve ona tekme atan elinde çiçekle bekleyen adam; bir elinde okul çantası diğer elinde telefon arkadaşına laf yetiştiren öğrenci, “tazzeeee simiiihytttt” sesleri arasında, duraktaki çığırtkanın sesi:
“Behçelievler… Pozcu…Mezitli…”
Hızlı bir şekilde otobüse tırmanış, paranın teslimi, koltuk bulma telaşı ki otobüs boşsa bir türlü yer de beğenilmez, “ilerleyim beyler” nidaları arasında “Davultepe’ ye gider mi bu? diyen yaşlı teyzeye; “arkadakine bin” diyen otobüs şoförü; bozuk para üstlerinin verilmesiyle birlikte nihayet hareket…
Her gün yüzlerce kez tekrarlanan sahneler. Arada bir tartışanlar, birbirine sudan sebeplerle hakaret edenler, neredeyse şimdi yumruğu yiyecek dediğiniz kavgalar…
Bu insanları anlamak ne kadar da zor… Neyi paylaşamazlar bir türlü anlamış değilim.
Genci yaşlısına yer vermez, yaşlısı genci azarlar… Kadını erkeği herkes birbirine kuşkuyla bakar, bir günaydın bile demez; suratlar asılır, gülmek sanki yasaktır… Düşünürüm düşünürüm gene de bulamam.
Oysa ne gerek var bunca telaşa, bunca koşturmacaya…
Birazcık insan olsalar ne var sanki?
Bunca yaşadıklarıma rağmen ben halimden şikayet ediyor muyum? Üstelik çoğu zaman canımı acıtmalarına; camımı kırıp, orama burama çakıyla, çiviyle yazı yazmalarına, tekme atmalarına rağmen sesimi çıkarıyor muyum? Hatta zaman zaman durağa bodoslamasına giren taksi, minibüs hatta bizim teşkilattan belediye otobüslerine rağmen kızıp bağırıyor muyum kimseye?
Hepsini sineye çekiyorum. Bunca yapılanlara rağmen hiç küsmeden yine koruyorum onları… Sıcaktan, soğuktan, yağmurdan ve güneşten… Kavuşturuyorum sevgilileri ve sevenleri birbirine… Kanatlarımın altına alıyorum
Bıkmadan, yorulmadan ve sızlanmadan…
Geçer bu günler deyip sessizce bekliyorum bulunduğum yerde. Ta ki alıştığım bu semtten ve duraktan başka bir yere götürünceye ya da dışım çürüyene kadar…
Ya da yeni belediye başkanı ya da yeni model bir otobüs durağı gelene kadar…
Sevgiyle selamlar.
Günay ÖZDEMİR
nisanikibinon / merSİNop