7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1704
Okunma

Japonya’da 7.0, Şili’de 8.8 şiddetinde 1.5 dakika süren iki deprem.Bizim ülke olarak yaşadığımız ve çoğumuzun unutmaya yüz tutmuş olan,Marmara Depremini hatırlatmak geldi içimden.Marmara depremini birebir yaşayan biri olarak,benim unutmam mümkün değil tabi ki.Ve, sizlerin de aklınızdan hiç çıkarmamanız, unutmamanız gerekir. Çünkü deprem bizi unutmuyor, her fırsatta kendini göstermeye devam ediyor.
8.8 şiddetiyle sallanan Şili,1960 yılında Dünya’nın en büyük depremini yaşamış. 9.5 şiddetindeki depremde resmi rakamlara göre ölü sayısı 3.000 kişi.
17.Ağustos.1999 saat 03.02..Merkez, Gölcük olmak üzere tüm Marmara’yı etkileyen 7.4 büyüklüğündeki deprem 45 saniye sürdü. Resmi raporlarda 17 küsür bin ölü görünmesine karşılık, gerçekte 30 bini aşan ölü ve 25 bin yaralı..Ardından 12 Kasım 1999 Bolu’da 7.2 şiddetinde 30 saniye süren deprem yaşandı..
Sizlere depremde gördüklerimi,yaşadıklarımı yazmayacağım. Depremi birebir yaşamış biri olarak, çok önemli bir konuyu göstermek istiyorum. Yukarıda yazmış olduğum bilançoya bir kez daha göz gezdirin. Aradaki farkı görebildiniz değil mi?
Peki, 7.4 büyüklüğünde 45 saniye süren bir depremde 30.000 binden fazla ölen oluyorsa, 8.8 büyüklüğünde ve 1.5 dakika süren bir depremde ülkemiz ne hale gelir?Ürperdiniz değil mi?Hele İstanbul’da yaşıyorsanız bence bir kat daha fazla ürperin. Çünkü ülkemizde böyle bir doğal afet sonrası rakkamlar tavana vurur gibi.
Depremin olduğunu nasıl anlarsınız? Bir sarsıntı duyar ve genelde lambaya bakarsınız “deprem oluyor” dersiniz değil mi? Öyle olmuyor işte deprem, birden bire duvarlar üzerinize yıkılıyor. Toz,duman,şiddetli gürültü…Kıyamet koptu sanıyorsunuz ne olduğunu anlayana kadar. Eğer yıkılan duvarların darbeleri kuvvetli ise oracıkta can verirsiniz, ya da taşların arasına sıkışır,korkuyla kurtarılmayı beklersiniz. Bu artık sizin şansınıza kalmıştır. Ya hemen kurtarılırsınız, yada saatlerce veya günlerce beklersiniz kurtarılmak için.Sevdiklerinizin yanınızda ölümlerine tanık olursunuz. Sizin de göçük altından sağlıklı çıkacağınız kesin değildir.
Bunlar, depremi yaşayanlar adına olacaklardı. Ya gurbetten kızını, oğlunu, ablasını, kardeşini, anasını, babasını bulmaya gelenlerin hali ne olacak? O manzaraya nasıl dayanacaklar? Kurtarma ekiplerinin göçükten çıkarttıkları yaralılar ve ölülerle cadde dolarken, acaba benim kızım mı,oğlum mu,kardeşim mi,anam mı,babam mı diye bakmak kolay mı olur sizce?
Yazdıklarım kötü bir filme ait senaryo değil, gerçekler. Abarttığımı da sanmayın sakın,bunlar depremden sadece ufacık bir bölüm… Niyetim sizleri üzmek değil. Ama lütfen “deprem” gerçeğini aklımızdan çıkarmayalım. Bize düşen görevleri yerine getirelim ki,hiç olmazsa kendi adımıza içimiz rahat olsun.
Hadi diyelim devlet üzerine düşmüyor, devlet olarak üzerine düşen görevleri yerine getirmiyor. Can bizim canımız beyler,biz ne yapıyoruz? 11 yıldır elle tutulur elimizde ne var? Ne gibi önlemler alınıyor? Kaç kişi evinin kolonlarına baktırdı? Kaç kişi binasını 4 kat diye başlayıp,üzerine birkaç kat daha çıktı? Kaç müteahhit ucuza çıkarmak için malzemeden çaldı?
Devlete ve uzmanlara gelince;Marmara Depreminden bu yana, bir sürü uzmanlar Marmara Denizi’nde araştırma yapmaya başladı. Başladı…Sonuç?... Bizim ülkemizde nedense her konuda vurdum duymaz oluruz,iş olup bittikten sonra “böyle olmalıydı,şöyle yapmalıydık” gibi sözler söylenir ve hata hep başkalarında aranır. Hatalılar bulunmaz,olan binlerce cana olur ve bize dokunan bir yanı olmazsa kısa bir süre sonra unutulur gider.
Bizler unutmayalım, depremden sonra yıllar da geçse üzerinden izleri silinmiyor. Hep bir taraflarınız kanıyor.Dilerim hiç kimse, hiçbir doğal afeti yaşamaz sevdikleriniz ile ömür boyu mutlu olursunuz. Ama lütfen üzerinize düşenleri şahıs adına yapın ve çevrenizdekileri de bilgilendirin…Şili ve Japonya’da vefat edenlerin ruhu şad olsun…
Mutluluk sizlerden hiç ayrılmasın. Sevgiyle kalın…
Sevgi Salman