11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
817
Okunma
Muş – 2009
İlkbahar, Muş’un dağını taşını yeşile, renk renk çiçeklere beziyor. Her yerde hayat yeniden can buluyor, ağaçlar çiçek açıyor. Bu arada hayat bulan sadece doğa değil. İki minik kalp de annelerinin karnında bu coşkuya katılmış ve ılık ve en güvenilir bir suyun içinde hayata merhaba diyorlar.
Senem Hanım yirmi üç yaşında, hamile, hem de ikizlere…
Eşi Sinan Bey’le mutluluklarına, heyecanlarına diyecek yok. Nihayet özlemini çektiklerini çocuk hasreti bitmek üzere. Anneleri her akşam karnını okşayarak bebekleriyle konuşuyor, onlara daha şimdiden ninniler söylüyor.
Onlar iki kardeş, ikiz kardeşler… İsimleri bile daha şimdiden belli. Birisinin adı Ebrar, diğeriyse Meryem. Şu an altı aylıklar. Günlerini annelerinin karnında birbirlerine sarılarak, oynayarak ve bir an önce dünyaya gelip anne, babalarına kavuşmanın heyecanıyla geçiriyorlar. Bu arada ikizlerin odaları bile şimdiden hazır. Babaları Sinan Bey kendini bu mutluluğa öyle kaptırmış ki, neredeyse her akşam eve gelirken onlara giysiler alıp getiriyor. Hem de birbirinin aynı olan çift elbiseler.
Aradan on beş gün geçiyor…
Bugüne kadar hamileliği gayet sağlıklı giden Senem Hanım’ın birden sancıları tutuyor, fakat henüz altı buçuk aylık hamile! Hemen Kadın doğum hastanesine kaldırılıyorlar. İkizler altı dakika arayla dünyaya geliyorlar. Ama ortada çok büyük bir sorun var! Ebrar ve Meryem daha çok küçükler, henüz kendi başlarına nefes bile alamıyorlar. Çok acil şekilde solunum cihazlı kuvöze konmaları gerekiyor. Fakat, maalesef ki bu hastanede kuvöz yok! Ve her geçen dakika Ebrar ve Meryem ölüme doğru gidiyorlar. Sinem hanım ve Sinan Bey gözyaşları içinde çaresizce doktorlardan bir şeyler yapmalarını istiyorlar.
Hastane personeli kendini seferber ederek komşu illerde ki hastaneleri arıyorlar, ama sanki telefona çıkan Azrail gibiymiş hep “Yok” cevabı alınıyor. Bu arada ikizlerin durumu iyice kötüleşmeye başlıyor!
Tam bütün ümitler tükendi derken Van da özel bir hastaneden müjdeli haber geliyor. “Kuvöz var” diye. Ne yazık ki bu iyi haberin içinde birde kötü haber var. Van da ki hastanede sadece bir tane kuvöz olduğu söyleniyor. Ve aileye “Sadece bir çocuğunuzu gönderin.”deniyor. Senem le, Sinan perişan, böyle bir seçeneği nasıl yapabilirler ki? Doktorlara yalvarıyorlar “Ne olur ikisini de aynı kuvöze koyalım” diye. Ama doktorlar bunun imkansız olduğunu büyük bir üzüntüyle belirtiyorlar. Zaman tükenmek üzere, aile bir an önce hangi evlatlarının yaşayıp, hangi evlatlarının öleceğine karar vermek zorundalar. Ve en sonunda doktorlarında iknasıyla Ebrar’ı, Van’a göndermeye karar veriyorlar. İkizler annelerinin karınlarında geçirdikleri altı buçuk aydan sonra ilk kez birbirlerinden ayrılıyorlar, belki de sonsuza dek..
Ebrar bebek Van da hemen kuvöze konuyor ve durumu o an düzelmeye başlıyor. Bunu gören doktorlar hemen Muş’ taki Meryem bebeğinde buraya gönderilmesini istiyorlar. Bu haber Senem ve Sinan çiftini yeniden mutluluğa boğuyor. Fakat Meryem bebek artık Van a gidemeyecek kadar kötü. Aradan on iki saat geçiyor. Annesinin karnındayken kardeşi Ebrar’ la gülüp oynayan ve doğduktan sonra annesine, babasına sarılmayı bekleyen Meryem yaşam mücadelesini ne yazık ki kaybediyor.
Bu acı olayı duyan sağlık bakanlığı hemen devreye giriyor ve Muş kadın doğum hastanesine hemen iki adet kuvöz gönderiyor. Acılı aile Hastaneden minik Meryem’in cenazesiyle çıkarken. İki adet kuvöz de o sırada hastaneye giriyor. Minik Meryem belki de canı karşılığında diğer bebeklerin yaşamasına vesile olacak kuvözlerin gelmesine sebep oluyor.
Bu hikaye Muş’ ta 2009 yılında yaşanmış gerçek bir olaydan derlenmiştir.