13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1501
Okunma
Yollarda yakalanan diyaloglar... Sevginin, istemin eserlerine sarılan minik hayatlar... Kavuşmaların sebebini belirleyen tatlı bakışlar... Yolculukların ardına yapışık, yaraşan çocuklar... Çocuklarımız... İlk bakışta anlaşılmayan!..
Yolcuyum ya... Evime gidiyorum, Adana’mın öğle sıcağında. Güpegündüz kızgınlığın yaz kalabalığında... Ekonomik krizin esaslı vurduğu kalabalık halk ordusuna karışıp; bindim, halk otobüsüne.
Yanıma bir bayan oturdu; kucağına çocuğunu çekerek. Göz ucumla çocuğun bakışlarını tanıdım; yüzümde, gönlümde... Kısacık saçlar, kırışık alın, biçimli ağız-burun, o denli güzel, o denli yakışıklı çocuk!..
Çocuksu değil bakışları... Bana... Sorgularcasına ama!?. Anladıkça kavrayamamanın ezikliğini hissettim; ağladı içim.
Okşadım kafasını. Özlem dolu, sevgi taşkını yumuşak anaç sesimle...
_"Çok yakışıklı olacaksın" dedim.
Eliyle kafasını tuttu. Belki avucumun sıcaklığından, belki... Alaysı gülerek, hayata dair: "Neye yarar" der gibi; içini çekerek...
_"Kız çocuğu" dedi, annesi; çocuğuna daha bir sahiplenerek.
Biraz üzünç, biraz usanç vardı, annenin sesinde. Belki de hissimde yanıldım, sıcağın etkisiyle.
Yanılsamama inat:
_"Erkek olsaymış çok yakışıklı olacakmış. ’Arkası erkek’ derler ya ninelerimiz... Kız çocuğu olarak da çok güzel. Biçimli ve özel. Allah bağışlasın" dedim.
_"Sağ olun" dedi, annesi; yorgun bir iç çekişle.
_"Özür dilerim, özel olacak. Fakat; bilmek isterim... Otistik mi"
_"Özürlü"
ÖZÜRLÜ
!?... ! ... ??...
Ö-Z-Ü-R-L-Ü
Anne ağlıyor, yüreğinin gizli sesiyle... Yorgun nefes alış-verişleri belli ediyor iç dünyasının karmaşasını. Çocuğunu, sıcacık saran elleri ise yazgıya nispet titriyor!
Yaşanılanları yüreğimde duyumsadıkça, beynim karıncalanıyor ve lakin; içimden ağlıyorum: ’Özürlü’ kelimesinin kullanılmasına... Silemiyorum hala hafızamdan ne ses tonunu ne de gözlerindeki ifadeyi!..
Belki ben öyle gördüm, belki de hissettiğimdi... Anne ve çocuktaki; kader sorgulaması!?. "Neden ben", "Neden biz" der gibi... Farkında olmaksızın soran gözler... Bana yansıyan.
Ah, bir bilsem kader oyunlarının hepsini... Çağımıza uyarlasam buluşlar doğrultusuyla... Yazsam, ben... Ben de düşüncelerin boğuşmalarından kurtulsam!
Umutsuz annenin gözlerinden yaş akmıyor; kader kabulü olsa gerek!
Çocuğun yumuşacık ellerini tutup, okşarken: "Melaikeler korusun yavrum, canım, çocuğum. Ruhen yanındayım. Korkusuzca, korkutulmadan yaşa" dedim; içimden, beynimden-bedenimden, yüreğimden, sevgimden; sessiz isyan çığlığımı bastırarak sadece, O’na!..
Bir şey olmuştu, bir bağ; görüp, tutup, kavrayamadığım iki elimle!?. Beyinsel harikulade anlaşıyorduk. Sanki yüreklerimizi paylaşıyorduk. Öyle çok sorulara cevap almak ister gibi bir hali vardı ki: ’Neler oluyor’ der gibi... İçim paralanıyordu. Yanıtlarına uygun ve istediği cevapları veremeyecek, onun düşünce gücünün erdemine erişemeyecekmişim gibi de eziklik hissine kapılıyordum.
Gözlerimizde ışıltılı tebessüm ile hayatın sıcaklığını hissediyorduk ki; bir lahzada koptuk, koparıldık... Bilinmez bir yerden kalabalığa, halk otobüsümüzdeki yerimize döndük... Çözümsüz, lüzumsuz belki lazım belki de çözülebilir hayata dair düşün gücümüz; kim bilebilir?.. Ve yaşananlar...
Ellerimdeydi elleri hala ve alev almış ta kavrulup, kaynaşmış gibiyken gözlerim; çocuğun kollarındaki derin izlere takılıp, kaldı. Annesine hiddetli bir merakla baktım ve:
_"Ne oldu, koluna" dememle, sanki yanıt vermeye mecbur edercesine gözlerimi gözlerine diktim.
Anne de olmuş-bitmişliğin ifadesiyle ama, belirgin bir derin sızıyla:
_"Asansörde sıkıştı... Yarıya kadar! Allah korudu" dedi, gözlerimin odak noktasını görmeden, gözlerini yavrusunun kollarına dikerek.
Yaşanmış geçmişin şiddetli acısını yüreğimde his etmem her halde analık duygularımı ateşledi ki; eve geldiğimde, iç çamaşırımda iki damladan fazla kan gördüm, haykırarak ağladım. Çocuğa mı yanayım, kendi deneyimlerime mi? Ya normal doğumla yaşamımıza renk katan evlatlarımızın kavram karmaşasına mı, neye?!.
Hala meramımı yenemediğimden soru üstüne sorular soruyordum anneye:
_"Sevgi eksikliği yaşamıyor, değil mi"
_"Seviyoruz"
_"Gördüğüm kadarı ile siz daha yakınsınız. Peki teşhis ne"
_"Beyninin sağ lopu ölmüş; havaleden!.. Çalışmıyormuş sağ yanı. Konuşma merkezi varmış orda... Konuşamıyor, yavrum. Ah, bir konuşsa!.. Sıcak kanlı üstelik"
_"Eğitim alıyor mu"
_"Sevgi Merkezi’nde... Sizin gibi ablası var" dedi, bezgin ses tonuyla. Hava sıcak, otobüs tıka basa dolu, nemden nefes almak zor zaten; bir de benim meraklı sorularım geçmişi ve bugünü enikonu irdeleyince... Kadıncağızın ruh halini bulandırmış olmalıyım ki; gülümsüyoruz birbirimize, acı acı: ’İşte böyle’ der gibi umutsuzluk çığlığıyla!..
’Korkmayın, az kaldı yaşam keyfinin inatçı sıralanışı... Boş değil nefes alış verilerimiz’ demek isterdim ona da. Ama, demediğime yanmadım değil; kendimi bazı hususlarda misyon görevlisi olarak tayin ettiğimi nerden bilebilirdi ki?..
Vardılar, duraklarına. Anne ivecen bir halle kalktı yerinden. Çocuk anladı, ayrılacağımızı... Bana doğru hamle yaptı; Düşmesin diye kavrayıverdim omuzlarından. Annesi çocuğunu izli kolundan tuttu, çekeledi. Sanki evladından ayıracağımı zannetdi ya da düşün dünyamızın farkına vardı da belki, kıskandı derin bağımızı... Çocuk koluma sarıldı, sanki yapıştı. Yapıştırdı da dudaklarını; ısıracak sandım, korktum. Ama; KOCAMAN BİR ÖPÜCÜK KONDURDU, koluma; çok sesli ve dolu! Ve sıcacık... Esaslı.
’Hiç kimse beni, böyle öpmedi’ dedirttirecek kadar güzel. Algılamamız da özel...
Yolcular, baktı. Baktı, şoför. Otobüs, bekledi.
Çocuk on dört yaşında; kızım kadar kızım.
Gittiler.
Hareket etti otobüsümüz. İçim tir tir titredi. Son anda kucaklatmadı, çekti ya annesi; vaktiyle kucaklayamadığıma ağladım, içli içli. Gözlerimi sair gözlerden sakladım zaten gözlüğümün ardındaydım, yasaktım.
Otobüsün ön camının altına ilişti gözüm. RÜZGARIN OGLU... Kaldım. Rüzgara daldım. Her taraf çok sıcak.
Şoförü düşündüm. İnançları... Bildiklerimi... Çözemediklerimi... Rüzgarın Oğlu’yla bağdaştıramam sandım... Yakışmıyordu artık hiç bir şey: Güneşin Kızı, bana bile!
Yeni bir öyküye düşlemlerimle uzandım. Evdeyim. Hava daha bir sıcak. Buz gibi bira içiyorum, Adana’mın öğle kızgınlığında; yaşayarak.
Hala her taraf lav!..
Pazartesi 12:32 20/08/2001 ADANA
Özel not: İçinizi burktuysam böyle bir günde, özür dilerim. Anlatımım hayatın gerçeği...
Sağlıcakla kalınız.
Gülizar Özlem (GÜRSES) SARAÇOĞLU
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Saygılarımla...