5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
946
Okunma

Bu güne kadar bu sitede kaç tane yazı paylaştım, bilmiyorum. Saymadım. Bildiğim tek şey; yaşamadığım ya da bir şekilde içinde olmadığım hiçbir olayı, hiçbir duyguyu yazmadım. Elimden geldiğince dürüstçe, tüm samimiyetimle, açık ve net yazmaya çalıştım.
Elli yaşımdayım. Otuz üç yıl süren bir evlilik hayatım oldu. Allah bağışlarsa, iki tane, dünyalara değişmeyeceğim, çocuk sahibi oldum. Çocuklarımla birlikte büyüdüm. Yalnız kaldığımız onlarca gün birbirimize sarıldık. Ve bu günlere birlikte geldik.
Yaşadıklarımı paylaşırken istedim ki, aynı çıkmazlar içine düşen birilerine bir yol göstersin. Belki çıkış olmaz ama çıkışa götürecek yol olur.
Hiçbir zaman mükemmel ve doğru olduğumu savunmadım. İnsan olduğumu, zaaflarım ve zayıflıklarım olduğunu hiç gizlemedim. Yanlışlarım olduğunu da.
Bu akşam, niyetim, sizlerle çok başka bir konuyu paylaşmaktı. Otuz üç sene süren evliliğimin bitiş hikayesini anlatmak istiyordum. Bu süreç içinde yaşıyor ve yaşamakta olduğum – hala sonlanamadı çünkü – inciten, acıtan yanları paylaşacaktım. Onca yıl yaşadığınız insanın- kadın ya da erkek fark etmez – boşanma söz konusu olduğunda nasıl tanınmaz hale geldiğini yazacaktım.
Ama öyle bir olay oldu ki, her şey ikinci planda kaldı. Çok kırgın ve incinmiş olduğumu düşünürken, beni çok daha fazla üzecek başka bir olay olamayacağını düşünürken, hiç ummadığım bir haber her şeyi alt üst etti.
Ben Tanrı’nın işaretlerine her zaman dikkat etmişimdir. Beni tanıyanlar dini konularda çok fazla donanımlı olmadığımı bilirler. Benim din anlayışım; aklım ve yüreğimdir. Tanrı’nın bana kullanmam için verdiği akıl ve yürek. İnancımın temel dayanağı insan olmaktır. Önce insan olmak sonra, becerebilirsem, doğru insan olmak. Bir şeye çok üzüldüğüm zaman ya da bir şeyin beni çok incittiğini düşündüğüm zaman, inanırım ki Tanrı “ Sen buna mı üzüldün? Buna mı kırıldın? “ diyerek gerçekten üzecek, kıracak olayı yaşatıyor. Üzüldüğüm şeyin değmediğini, kırıldığım şeyin önemsizliğini, göstermek için.
Anlatacağım olay belki size “ Hadi canım “ dedirtebilir. Ama konu ile ilgili geçmiş yazılarımı okuyanlar, benim için önemini anlayacaklardır.
İki sene önce, otuz bir yıllık evliliğime noktayı koyup evden ayrıldığımda, çok istediğim bir şeye sahip olmuştum; Mişa. Mişa, kırk beş günlük, kömür karası, dişi bir Labrador du. Birlikte olduğumuz, bir seneden fazla süre içinde, inanılmaz bir şekilde bağlanmıştık, birbirimize. Sonra, bazı sebeplerden dolayı, eğitmenine vermek zorunda kalmıştım. Mişa, benim için, sahip çıkamadığım, koruyamadığım sevgiydi. Kendimi, hiç affedemeyeceğim bir şekilde suçlamıştım, verdiğim zaman. Beceriksiz, hiçbir sevgiye sahip çıkamayan, koruyamayan biri olarak görmüştüm kendimi. Hala da öyle görüyorum.
Geçenlerde bir akşam, eğitmeni aradı. Mişa’nın doğum tarihini sordu ve polis köpeği olacağından bahsetti. Yaşadığım günlerin gerginliği ile olayın üstüne gitmedim. Ama içimde hep bir tedirginlik vardı: “ Ya Mişa’yı uyuşturucu bulmak için eğitirlerse? Ya ona bu eğitim için uyuşturucu verirlerse? “ Sonunda, bu akşam, aradım. Ve Mişa’nın Ankara da ki sınavları birincilikle geçtiğini. İzmir de yapılan, ikinci sınavda da birinci olduğunu öğrendim. Mişa artık kadrolu polis köpeği olmuş. Görevi; bomba bulmak. Diyarbakır’a gitmiş. Orada bir polise zimmetlenmiş. Sekiz yaşına kadar bu işi yapacakmış. Ondan sonra da o polisin köpeği olacakmış.
Mişa’nın gidişi, yüreğimin yaralara ayrılan bölümüne, derin bir çizik atmıştı.
Şimdi anlıyorum ki, o çizik hiç kabuk bağlamayacak.
Ve ben, bir sevgiyi kaybetmişlik, yenilmişlik, sahip çıkamamış olmak duygusunu hiç aşamayacağım.
Bir sevgiye sahip olmadan önce, çok iyi düşünün.
Eğer sahip çıkamayacağınıza dair en ufak bir hissiniz varsa, vazgeçin.
Ama bir insan, ama bir köpek.
İnanın ortak paydası sevgi olduğu sürece, değişen hiçbir şey olmuyor.
Bu gece sadece paylaşmak istedim. Konuşacağım başka hiç kimse yoktu...
Teşekkür ederim...
Eser Aslanlı
izmir.