10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1431
Okunma

Hiçbir erkek ilk değildir, kadının hayatında.
Bir kadının, hayatında tanıdığı ilk erkek; babasıdır.
Çocukluğumuzun erken döneminde, en farkındasız, en masum olduğumuz yaşlarda baba, bir imajdır. Anne, sorgusuz, sualsiz kabul ettiğimiz kişidir. Onun varlığını sorgulamadan kabul ederiz. Sanki olmazsa olmazmış gibi. Ama baba, sabah evden çıkıp, akşam gelen kocaman elli, kalın sesli biridir. Ve çocuk bakışımızla, heybetli, iri yarı biridir. İşi gereği, evde sürekli görmediğimiz biridir. O insanın bizi sevmesini isteriz. Kucağına almasını. Başımızı okşamasını. Gelirken hediye getirmesini. Bir şeker, çikolata ya da benzeri bir şey. Bu isteğimiz gerçekleştiğinde “ Beni seviyor “ diye düşünürüz.
Zaman ilerleyip, yaşımız büyüdükçe, farklı olgular girer işin içine. Ve babamız, bizim, erkek olgumuzun ilk temellerini atar.
Bağıran bir babaysa; hayatımıza girecek erkeğin yüksek sesle konuşmamasını isteriz.
Döven bir babaysa; seveceğimiz kişinin hiçbir canlıya vurmamasını isteriz.
İçen bir babaysa; içkiden nefret ederiz.
Söven bir babaysa; sözcüklere dikkat ederiz.
Aldatan bir babaysa; güven duygumuzu kaybederiz.
Hepsinin olduğu bir babaysa; erkeklere, sevgiye inancımızı kaybederiz. Evliliğe korku ile bakmaya başlarız.
Bir baba, kız çocuğunun, ilk aşkıdır. İlk sevdasıdır. İlk erkeğidir.
Ben, çocukluğuma baktığım zaman, babamla ilgili, sevgi içerikli bir anı bulamam. Babasının kucağında Eser tablosu hiç yoktur, hafızamda. Ya da babasına sarılan, babasının öptüğü. Benim için baba, olmayan varlığı ile eve hakim kişidir, anılarımda. Otoritedir.
Yetişkin aklımla düşündüğüm zaman, bazı şeyleri, çok daha iyi anlayabiliyorum.
Bizim yasaklarımız vardı. Babam tarafından konmuş ve asla delinemeyecek, esneme payı olmayan yasaklar.
İç çamaşırımızın üstüne beyaz gömlek giymemiz, yasaktı.
O gömleğin göğüs cebi varsa, o cebe, herhangi bir şey koymamız, yasaktı.
Etek boyumuz, dizimizin iki parmaktan fazla üstüne çıkamazdı.
Dar, vücut hatlarını belli eden giysiler, yasaktı.
Ayak tırnağında renkli oje, el tırnağında kırmızı oje, yasaktı.
Çünkü benim babam, çapkın bir adamdı. Bir kadında, kendisinin dikkatini çeken yönlerden uzak tutmak isterdi bizi. Bunu çok sonra anladım. Yetişkin aklımla.
Babam, banyoya girerken, annem “ Kapılar!“ diye bağırırdı ve bütün ev halkı bulunduğu odanın kapısını kapatırdı. Çıkışında, aynı seremoni tekrarlanırdı. Ben babamı hiç iç çamaşırı ile görmeden büyüdüm. Babam bize uyguladığı gizlenmeyi, kendisi için de uygulardı. Sonradan anladım.
Asla sesini yükseltmezdi. Evimizde “ Eşek “ sözü bile kullanılmazdı. Karı-koca kavga etmezlerdi. Bize huzur ve mutluluk sağlamak içinmiş. Çok çok sonra anladım.
Ve ben, o yeşil gözlü, şahin bakışlı, uzun boylu adama tapardım. Şimdi bile garip gelen bir duygudur bu. Neden? Sorusunun yanıtını, bu gün bile veremem. Ama öyleydi. Hala da öyle.
Oğlumun doğumundan sonra ağır bir kanama geçirmiştim. Doktorların, hayatımı kurtarmak için dakikalarla yarıştığı o koşuşturma içinde, sedyede son sürat ameliyathaneye giderken, başım sedyenin demirine denk gelmişti. Yer karolarının arasındaki mesafe ve sedyenin hızı yüzünden başım sürekli o demire çarpıyordu. Baygınlığım geçmiş ve babamı aramıştı gözlerim. Babam, güven demekti benim için.
Saygınlıktı, dürüstlüktü, sözün senet olmasıydı.
Babamla birlikte hayatımda, bazı şeyleri çok doğal ve olması gereken unsurlar olarak gördüm:
Bir erkek, zaten şiddet uygulamaz.
Bir erkek, zaten kavga etmez.
Bir erkek, asla küfür etmez.
Bir erkek, içip kendinden geçmez.
Ve ben eş seçerken, bunlara hiç bakmadım bile, var mı, yok mu? diye. Çünkü, benim eşimde, zaten olmayacaktı. Daha doğrusu bir erkekte, bunların olabileceği, aklımın ucundan bile geçmezdi. Geçmedi. Zaten olmadı da.
Günün en olmadık saatinde bir karı-kocayı, birlikte gördüğümde garipserdim: “ Bu adamın işi yok mu?” diye düşünürdüm.
Çocuklarımı, okula başladıklarından itibaren, her sene, ilk günlerinde, ben götürdüm. Anne-babalar görürdüm. Birlikte gelmişler. Babaların ellerinde kamera ya da fotoğraf makinesi, ha babam çekim yaparlardı. “ Allah allah! Ne işi var bu adamın burada? “ derdim.
Doktora gittiğimde, kadınlar görürdüm, kocaları yanlarında. “ Ne şımarıklık “ derdim.
Babamdan görmediğimi, eşim de yapmadığı için bana göre bu işler, yalnız halledilirdi, kadın tarafından.
Hiçbir erkek ilk değildir kadının hayatında.
Bir kadının, hayatında tanıdığı ilk erkek; babasıdır.
Hayatımın ilk erkeği, ilk sevdiğim babam dı.
Tüm yokluğuna rağmen.
Neden? Sorusunun yanıtını bulamamış olmama rağmen.
Bildiğim bir tek şey var. Bir erkek, eş, sevgili olarak seçtiği kadının kendisinden neler beklediğini, nasıl bir erkek olmasını istediğini öğrenmek isterse; Babasını tanıyarak başlamalı, yolculuğa.
Bir kadın, babasının kişiliğinde, babalığında, erkekliğinde gizlidir.
Eser Aslanlı
izmir