26
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2879
Okunma

Mutluluk ayrıntıda gizlidir aslında. Ayrıntı da anlarımızda saklıdır. Anlık mutluluklarla yelken açıyoruz geleceğimize. Aslında karamsarız biraz. İyi giden her şeyin arkasında ya kötülük ararız ya da mutlu olmaktan korkarız; aptalca…
Karşımızdakine kendimizden daha çok değer veririz. Eksilerimizi hiçe sayar, artılarımızla savaşırız zaman zaman... Yamuk yumuk çizgileri düz görmekten ya da ıslatan yağmuru sevmekten zevk alırız. Ama neden?
Sevgimizi göstermek için karşımızdakine kul köle olmak, onun için dünyaları yıkmak, atmak, kırmak, dökmek, ölmek... Aklımızla kalbimizi aynı çizgide tutmak ne kadar zor? Kendi gölgenle savaşmak gibi bir şey... Bir yanda hayat ve mutluluğu veren yüreğin, diğer yanda hayatı ve mutluluğu öğreten aklın, mantığın! Zor hayat, zor insan...
Nedir ki mutluluk?
Sınırsız paranı anlamsız ve amaçsız harcamak mı? Yarın endişesi duymadan bugününü atlatmak mı? Yoksa daldan dala konup, neyin ne olduğunu anlamadan toprak olmak mı?
İstemediğimiz ortamlarda sevimli durmaya çalışmak, kulaktan dolma bilgilerle insanlara itibar etmek, “Her şeye rağmen hayat güzel” demek midir mutluluk?
Nedir ki mutluluk?
Hayatın ayrıntılarda sunduklarıyla yetinmemek mi? Doyumsuzluk mu? Her ne kadar hepimiz her şeyin güzel gittiğini düşünsek de, aslında hepimizde bir eksiklik var. Eksikliklerimizi kabullenmek midir mutluluk? İnsanlar mutsuzluk için kimi zaman kendisine, çoğu zaman karşısındakine elinden geleni yapıyor. Bunları engellemek için ne yapmamız gerektiğini bulmalıyız belki de.
Peki, nedir ki mutluluk?
Sıradanlıktan çıkmış bir yalnızlık mıdır? Her gecenin ardında, mutlaka seni yaşlandıracak ve sana yeni bir umut katacak olan günün, geleceğini bilmek midir? Duygularını saklamaktan vazgeçip, özgür ve hür olmak mıdır? Suskun fikirlerini açıkça konuşturmak mıdır? Nedir mutluluk? Gerektiği zaman arsız ve zamansız çekip gitmek midir?
Hayat güzel. Onu tadında yaşamak çok daha güzel… Biliyorum ki, hayat insana çok şey kazandırıyor. Tabi bir o kadar da almak karşılığında.
Ruhunuzun sesini dinlediniz mi hiç? Onu da yanınıza çağırdınız mı “anı yaşarken”. Onunla sohbet edip, şimdinin lezzetini arttırdınız mı? Duyularınızla algılarken, ruhunuzla bütünleşip, yaşamınızı güzelleştirdiniz mi?
Geçen gün yağmur yağarken, bir an ruhumla baş başa sohbet ettiğimi hissettim. Uzun süredir böyle bir hissi yaşamamıştım. Yağmurun tek başına yağışı bile, birden şükran duygularımı depreştirivermişti aniden. Ruhum dile gelmişti belki de…
Pencereden baktığımda, tane tane düşen yağmur damlalarının, her birinin bir yaprağı hedef aldığını gördüm. Düşme hızlarını azaltmak için mi, yoksa dostlukları eskiye dayanan yapraklarla anılarını tazelemek için mi bilemem.
Ruhumla sohbet ediyorduk bu manzaranın altında. Ruhum benimle buluşmuştu bu yaprak ve yağmur sağanağının altında. Beş duyumla algılayamadığım şeyleri, onunla baş başayken algıladığımı hissettim.
Ben, yağmur, yapraklar ve ruhum…
Bir an, dünya sadece “O anı” bana yaşatmak için var gibi geldi. İşte anı, şimdiyi yaşamak bu olsa gerek diye düşündüm. Ruhumla, aklımla, bedenimle, duyularımla şimdiyi yaşıyordum. O an, aklımda ne kuraklık üzüntüleri ne de sel tehlikesi vardı. Ne olduğu ya da ne olacağı beni ilgilendirmiyordu.
Evrende görünmeyen, fakat hissedilen büyük senfoniye katılmak, o senfoninin bir parçası olmak; gökte meleklerin, yerde insanların gıptayla bakacağı işler yapmak, belki de ruhumuzu yaşadığımız anlara katmakla mümkündür. Geçmişin üzüntüsü, geleceğin kaygısı olmadan anda yaşamak insanın yapabileceği işlerin en kalitelisi bence…
Konuştuğumuz son insan, bu insan; yaptığımız son iş, bu iş; yaşadığımız son an, bu an gibi hissedip ince düşünerek geçirmeli bütün bir ömrü.
İnce yaşanan anlarla dolu bir ömür geçirmeniz dileğiyle.