9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1649
Okunma

Ebruya düşen sarı boya damlası...
Sarı hasret, serapa hasret...Sarı... Yalnızca hasret...
Yollar çiziktiriyor ebruya , suda kader...
Haydi gel gir şimdi gözlerimin hülyalarına, zararsızım.
İstanbulda sonbaharın rüzgarlı koşusu, tarihi yapıların emektar ağaçlarından, vefalı yaprakları bir bir koparıp gözden kaybediyor. Senli düşümek bir mekanı, bunun adı...Bu arada bende -çok iyi bildiğin- rüzgar sancısı...Yazılarına iniyorum "bir an için"...Yüreğini çırılçıplak gördüğüm yazılar...Bir serzeniş cümlesini izleyen çocuksu sevinçlerini okudukça, ruhunu ruhuma çekme isteğim de o denli karşı konulmaz bir hal alıyor.
Anlıyorum, esatirik söylemle dumanladığım yazılar gibi değil senden okuduklarım.
Ayak uçlarıma basarak yazılarında dolaşıyor, "Sen Gerçeği"ne çarpıyorum, biraz hayran, biraz hissiz, çokça sersem bir vaziyette.Yine böyle de alıyorsun bak, ellerimin ayaklarımın yönetimini benden. İşte diyorum kaçtığım, hep kaçtığım şey. Kaçışlarıma uygun bir gerekçe bulamadım biliyorsun.
Sen gerçeğine değdiğimde, dinginlik, umarsızlık kaplıyor içimi, karıncalar basıyor usumu. Bilmediğim bir ilacın tüm bedenime yayılıp, bedenime sensizlikten gelmiş her sayrılığı sağalttığını hissediyorum. Saatlerce böyle kalabilirim. Hiç ayrılmak istemez benliğim.
Gerçeğinle bir ömür yaşamak, gerçeğinle hiç karşılaşmadan.
-Korktuğum cümleler bunlar.-
Yapabilecek bir şey varken; yapabilecek bir şey yokken...
Yanıtsız sorular, sonu çıkmayan sokaklar, bıktıran labirentler, hayatın gerçeğinden neş’et etmekte...Peki koca bir yaşam sürer mi böyle?
Gerçeğini seviyorum, hala yüzünün aydınlığı aklımda.
Sonra yazılardan medet ummuşuz yıllarca, hüküm versin diye acılara.
Yazılara bakmışım, bakmışsın, gerçeğimize yollar çizmiş sözcükler...
Yazılar yazı olmaktan öte değil, gerçeğin, gerçeklerin hepsinden beri ve yakın.
Gerçeğini seviyorum, ilk görüp ilk sevdiğimi.
Sevdikçe hırpalayışını, sözcük kalburlarında eleyişini, ayıklayışını hayatından beni.
Hep yazılarından, kaleminin ikliminden aldım.
Gönül borcunu ödediğinde sırra kadem basıp, bir acı gerekçenin gölgesinde soldu gidişin.
Söylenmiş sözler, söylenmemiş sözler...
Artık bir önemi var mı?
Kapattın biliyorum, aşk kapısını; gelemem...
Yorgunsun biliyorum, gelemem...
Oysa hep misafirinim bilmesen de...
Her özlediğimde, kızıl gün batımlarında, elimde incebelli çay bardağı.
Gerçeğine sığınıyorum.
Gel gerçeğim, gel.
Sevgilim...