12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
6847
Okunma

Üstü açık sabahın sessizliğini bozan yanlış kurulmuş bir saatten başka bir şey değildi. Yarı uykulu gözleriyle masaya doğru ellerini uzatarak bütün şiddetiyle çalıp duran saati kapatıp biraz daha uyumak istedi.
Sonra ani bir refleksle yatağından ok gibi fırlayıp akşamdan hazırladığı elbiselerini hızla giymeye başladı. Adam öylesine telaş içindeydi ki giydiği çorapların aynı renk olmadığını bile fark edemeden kapıyı sert şekilde çarparak yağmurun ıslattığı caddeye doğru attı kendini.
Henüz günün aydınlanmadığını görüp durakta bekleyen yaşlı bir amcaya saatinin kaç olduğunu sordu.
Aldığı cevapla bir saat erken çıktığını fark etmişti. Geriye dönüp uyumak işine gelmedi. Kendine ve saate kızarken bir anda yanında beliren aydınlık yüzle doğan güneşin sıcaklığını içinde bir yanardağ gibi hissetti.
O sabah gördüğü yüzün daha önce kurduğu hiçbir düşe sığmayacak kadar güzel olduğunu düşünürken durağın önünü kapattığını fark edememişti.
Mimikleriyle müsaade isteyen bayana tek bir söz söylemeden yol verip onu izlemeye devam etti.
Zümrüt yeşili gözleri, sarıya çalan saçları vardı. Haki hırkasının içine giydiği açık yeşil, hafif dekoltesinden göğüs uçlarına kadar inen kolyesine ilişen gözlerini çekmeyi unuttu adam.
Kalbine inen bir vahiy kadar sarsmıştı gözlerinde beliren genç kadının sureti.
Bu tarif edilemez bir başlangıçtı. İçinden binlerce kez ’’merhaba’’ demek istedi. Ama bu anı birkaç basit cümleyle gölgelemek gelmiyordu içinden.
Bir süre bekledikten sonra gelen belediye otobüsünün içine ağır adımlarla ilerlemeye başladı.
Genç kız boş yerler olmasına rağmen ayakta durmayı tercih ederek otobüsün arka kısmında beklemeyi seçti.
Adam aynı yere doğru yürürken hızla atan kalbine bir anlam veremiyordu. Daha önce hiç yaşamadığı bir heyecandı.
Hemen yanına gelerek genç kadının kulaklık takarak dinlediği müzikleri anlamaya çalıştı. Bazen öyle hissetmeye çalıştı ki ona ne kadar yaklaştığını fark edemiyordu.
İkisinin korkulukta buluşan parmak uçları aniden elektrik çarpmış gibi geri çekilirken ikisinde de buna sebep hafif bir tebessüm oluşmuştu.
Ne yolda gözüken nesneleri, ne de otobüsün içindeki diğer yolcuları fark edemeyecek kadar meşguldü zihni. Sadece bu yolculuğun bir ömür sürmesini diliyordu. Onun gözlerinde ömrünün sonuna kadar yolculuk yapabileceğinden emindi. Ama her güzel şey gibi bu yolculuğun sonu da gelmişti
Son durağa gelinmişti. Genç kadın hızlı adımlarla çalıştığı mekana doğru ilerliyordu. Onu takip etmek bir rahatsızlık verebilir endişesi içinde yürürken onu bir daha görüp görememenin hesabını yapmaya başlamıştı.
Erken kalkmanın faturasını bir sabahçı kahvesinde iş saatinin gelmesini bekleyerek geçirecekti.
Zaman sadece yeşil gözlerini çalıyordu adam için ve her saniye genç kadını düşünmekten kendini alamıyordu.
Gece bütün ağırlığı ile genç adamın üstüne düşerken kafasının içindeki bin bir soruya cevap verme umutsuzluğu içinde sabahı getirmeye çalışıyordu.
Sabahı bir gram uyku bile uyuyamadan geçirip aynı saatte hayatını bu denli değiştiren otobüs durağına doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Üzerine giydiği ince elbiseler sabahın ayazında titremesine yol açıyordu. Durağa vardığında henüz karanlık ve kimsenin gelmediğini fark etti.
Saatini bir kez daha kontrol edip gelip gidenleri gözetlemeye başladı
Derken bir gün önce saatini sorduğu yaşı amca ağır adımlarla görünmeye başladı.
Ve ardında aynı elbiseler içinde genç kızın geldiğini fark ettiğinde soğuktan titreyen bedeni kalbinde çalan davulların sesine dönüşmeye başlamıştı
Artık üşüyordu. Ve bunun basit bir üşüme olmadığının farkındaydı. İçinde onu yeniden görmenin verdiği bir bayram telaşı vardı genç adamın gözlerinde. Bundan sonra her sabah bir saat erken kalkmanın faturasını sabahçı kahvelerinde iş saatinin gelmesini bekleyerek de olsa geçirmek onu asla zorlamayacaktı.
Yine otobüsün en son kısmına doğru ilerleyip genç kadının nefesini duyabileceği yakınlığa durmuştu bile.
Bu sihirli zamanın bitmemesi için bildiği tüm duaları okumaya başladı.
Günlerce hiç konuşmadan sadece yüz mimikleriyle süren bu empati iki insanda da inanılmaz bir heyecan ve mutluluk yaratmaya yetiyordu.
Artık elleri istemsiz birbirine çarptığında kimse tepki vermiyordu. Hatta bu anın uzun sürmesi için gayret bile vardı.
Bazen birbirlerine kulaklık sesinden çıkan müziği duyurmak için komik anların yaşanmasına bile neden olabiliyorlardı.
Tam altı ay geçmişti. Akşamları da artık birbirlerinin bindiği durakları keşfedip beraber gelmeye başlamışlardı. Her şey inanılmaz güzel gidiyordu. Bir ilişkide dokunmadan olabilecek en güzel hislere sahiplerdi. Balıkların aşkına benzetiyordu yaşadıklarını ve bunu bozacak herhangi bir olayın yaşanmasını asla istemiyordu.
Zaman geçtikçe genç kadının yüzünde belli belirsiz bir sabırsızlık okunmaya başlamıştı. Ve bu durum adamı oldukça tedirgin etmişti.
Sabah durağa gidip gitmemekte tereddüt yaşarken duygularına yenilip yeniden soluğu aynı saatte aynı durakta aldı.
Genç kızın yüzünde farklı bir ifade vardı bu kez. Oldukça neşeli sıcak görünüyordu.
Genç adama yaklaşıp;
Günaydın!
Benim adım HÜLYA
Artık tanışmaya ne dersin? Dedi.
Bu sözler adamın ömründe duyabileceği en güzel sözlerdi belki de ama bir anda yüreğinin içinden kayıp giden o muhteşem aşka bir gölge düşmüştü. İçinden ona söylemeyi umduğu hiçbir cümleyi söyleyecek gücü ve isteği bulamamıştı genç adam
Aylarca peşinden uykusuz kaldığı, birçok eziyeti göğüslediği aşkının, ellerinin arasından öylece eridiğini hissediyordu kalbi.
Anladı ki bu aşkı karşılıksız sahiplenmişti. Ve genç kadının bu sözleri bu aşkın son perdesi olmuştu.
Genç adam bir daha asla aynı durağa gitmedi.
Ve genç kadını asla görmek isteğini hissetmedi.
Bir otobüs durağında zümrüt yeşili gözleriyle adı Hülya olan bir hayal kırıklığından başka bir şey değildi geriye kalan.
Faik Danışman