11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1222
Okunma

/Yaşam, ölüm gelecek diye güzel
Ey güzeller güzeli beklediğim
Kaç saatim, kaç dakikam ya da saniyem
Artık ne gelmek ne de gitmek
Yaşamın en zor yanı beklemek
Hiçbirimiz beklemedik doğmayı,
Doğduğumuzdan beri beklediğimiz
ÖLMEK/.....a.n.
Bahçesinde tek bir ağaç bile olmayan, beyaz badanalı, tek katlı bir ev…Kıraç bir arazide kurulmuş bir köyün en uzak ve en yalnız evi.
Adam daha güneş doğmadan bahçedeki sandalyesine oturdu. Köyün içinden geçip ta küçük ak tepelerin labirentlerinde kaybolan yılankavi yola dikti gözlerini. Bir şey beklediği belliydi.
Kadın, elinde bakır kovaya tulumbadan su dolduruyordu. Arada bir başını kaldırıp kocasına bakıyordu. Elleri sabah işlerinin telaşıyla devinirken, gözleri şefkatli bir annenin sıcaklığıyla kocasındaydı.
Adam, iyice kırlaşmış saçlarıyla en az altmışında görünüyordu. Yüzü, yaşlılıktan ziyade güneşten kırış kırıştı. Gözünü yoldan ayırmadan sigara tablasını açtı, itinayla bir sigara sarmaya başladı. Kısa çok kısa bir an , gözü karısına kaydı;
- Güneş neredeyse tepeye çıktı, hala gelmedi, dedi.
Kadının başında koyu mavi bir eşarp vardı. Yüzü, onca güneşe rağmen ak ve pürüzsüzdü. Yalnız, dudaklarının iki kenarında birer derin çizgi uzanıyordu. Bu çizgiler yüzüne bilgece bir hava veriyordu. Kocasının sözlerini duyunca;
- Gelmeyeceğini biliyorsun, dedi.
Adam, karısına bir saniye de olsa öfkeyle baktı. Sonra yine yola dikti gözlerini. Sigarasından sakin bir nefes çekti. Dumanını yola doğru üfledi.
- Görürsün bak, bugün gelecek, dedi.
Kadın, kovayı doldurmuştu, eve yöneldi:
-Kahvaltı hazır sayılır, bu sefer içeri gel, şimdi güneş kızdıracak yine. Üzme beni. Postacı gelince, sana seslenmez mi, a deli adam, dedi.
Adam, itirazlı bir sesle bağırdı;
- Be kadın, ben sana kaç kere diyeceğim buraya getir benim kahvaltımı diye!
Kadın, tamam anlaşıldı, bakışlarıyla içeri girdi. Beş dakika sonra kahvaltı tepsisiyle geldi.
- Ben de seninle kahvaltı edeceğim bugün, dedi.
Sessizce yemeye başladılar. Güneş iyiden kızdırmaya başlamıştı. Kadın, elini gözlerine siper edip gökyüzüne baktı;
- Ne iyi olurdu bizim de bahçemizde gölge edecek bir ağacımız olsaydı. Bak, yolun sonundaki komşular iki ağaç birden diktiler geçen kış başı. Gölgesi şimdiden bir hoş ki sorma.
Adam, sabahtan beri ilk kez karısına gerçekten baktı. Kadının mavi eşarbı sıyrılmış, yer yer aklaşan saçları ortaya çıkmıştı. Adam, hayretle baktı karısının saçlarına:
- Saçların ne zaman beyazladı senin? diye sordu.
Kadın gülüşüne yapışmış hüzünle baktı kocasının gözlerini içine:
- Yola değil de bana baksaydın bilirdin, dedi, usulca.
Adamın gözleri, parlak bir ıslaklıkla doldu. Dudakları masumca kıvrıldı;
- Ağacımız olsaydı bizim de, ne iyi olurdu. Haklısın, ama kolay mı ağaç dikmek? Olsaydı ne iyi olurdu. Torunlar da ayaklanır yakında. Oynarlardı geldiklerinde gölgesinde.
Kahvaltı bitmişti, kadın tepsiyi alıp içeriye girdi. Adam, yine bir sigara sarmaya başladı. Gözlerini yola dikti:
- Bugün gelecek , içme doğdu, gelecek bugün, diye mırıldandı.
........................*..............................
not: Can dostuma ithafen....
resim: beckett