14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2002
Okunma

Kiyra’da gece... Akşam... Akşam akşam arabalar... Işıklar, ne kadar çok... Terk etmemiş sokakları hala kızlar, hayat devam ediyor, kızlı erkekli...Kime güveniyorsunuz kızım siz ya. Birbirinin boynuna, koluna, beline sarılmış onlarca çift. Neden insanlar birbirlerine bu kadar çok güveniyorlar? İlginç...
Modern bir şehir. Doğal hayattan iz yok. Yapma her şey, medeniyet diyorlar. Ortalıkta canlı yok neredeyse hiç. Kediler neden yok buralarda? Kanatlarını genişçe açıp korku filmlerinden çıkma kocaman kuşlar uçmuyor ortalıkta. Sadece arabalar var etrafta, demirden yapılmış, tekerlekli, sıradan insana son derece basit, sıradan gelen bir hayat düzeni. Düzen mi bu ya da? Maddi boyutu bu dünyanın yani. Ama görünmeyeler görünmez...Duygular, düşünceler, ruhlar...
Örümcek ağları...
Binalar, pencereler, ışıklar, sesler, insanlar var bol bol Kiyra’nın en kalabalık caddesinde, Çarklyn caddesinde. Kitapçılar var, bir de yerde kitap satanlar; ellerinde güller, sevgililerine almaları için bilhassa erkeklere zorlama, dayatma, toplumsal baskı belki. Hiç bir zaman içten olamayacak, doğal olamayacak, maddede kalacak, basit kalacak, kolaya kaçacak güller. Bazı yerlerde polisler, kurallara uymayanları pataklamak üzere. Ya yakalayamadıkları...? Akşam... Kiyra’da klasik bir akşam işte!
Alışveriş merkezleri... Vitrinler... Siyah elbiseler... Kırmızı ve siyah olanları seviyorum, ama masum gelmiyor insanlara, masum görünmeli insan. Güvenilmesi için. Beyaz masum derler de mi, tamam o zaman. Beyaz görünmeli...
M___: Cidden ya, acıktım ben. Ne yiyelim, ne istersin?
L___: Ben bir şey yemeyeceğim.
M___: Neden?
L___: Canım istemiyor.
M___: Olmaz öyle şey, kaç saattir dolaşıyoruz, yemeliyiz bir şeyler. Enerjin kalmaz sonra.
L___: Tamam, sen ye, ben de yanında dururum. Ama ısrar etme ne olur, istemiyor canım.
M___: Tamam, tamam. Şuraya bir girelim, bir şeyler buluruz yiyecek.
Kocaman bir lokanta... İnsanlar her yerde... Tabak çatal sesleri, mutfak bölümünde çalışan işçilerin uğraşları görülebiliyor. Koşuşturmaca... Tüm sandalyeler dolu neredeyse, ortalıkta da onlarca garson dolaşıyor. Niye buradalar bu insanlar?Yok mu bu insanların evleri, nereden gelmişler? Evlerinde yemiyorlar mı yemeklerini? Gereksizlik... Tembellikten mi yoksa... İnsan nasıl rahat yemek yer burada...?
Garson: Ne alırdınız efendim? Menüden beğendiğiniz bir şey var mı?
M___: Ben büyük boy bir vejeteryan pizza alıcam.
Garson: Yanında içecek arzu eder miydiniz?
M___: Ayran.
Garson: Siz, efendim?
L___: Ben hiç bir şey almayacağım. Teşekkürler.
M___: Hey, neden böyle yapıyorsun ya? Olur mu hiç! Söyle bana, ne seversin? Hemen ondan alalım. Bulmuşum seni bir kere, bırakır mıyım güzel bir zaman geçirmeden...
L___: Cidden, istemiyor canım hiç bir şey. Teşekkürler.
M___: Ya ne demek! Sabahtan beridir birlikte dolanıyoruz, öğlen bir şey yemedik, tüm günümüzü Yarasa Fosilleri Müzesinde geçirdik.
Garson: Yarasa Fosilleri Müzesi mi...? (M ve L konuşmalarının bölünmesinden rahatsız, sinirle bakarlar garsona) Afedersiniz efendim.
M___: Tamam, senin için ben seçeceğim o zaman. Bir de küçük boy bir vejeteryan pizza lütfen.
Garson: Evet efendim.
M___: Tamam.
L___: Ama, ben hiç bir şey istemiyorum ki...
M___: Tamam garson bey. Özel bir isteğimiz yok pizzanın içeriği hakkında.
Garson: İçecek bir şeyler alır mıydınız?
L___: Şalgam suyu olsun.
Garson: Hay hay efendim. 15 Dakikaya hazır olur.
Neden bu kadar uğraş... Yemek yemek... Zor, tatsız...Işık, şiddetli ışıklar. İnsanları gerçekliklerden ve doğadan uzaklaştırmak için gererek en büyük şey. İnsanlar bilmiyorlar artık gece olunca havanın karardığını, her yer aydınlık. İnsanın gözünün içine içine gelen bir ışık. Rahatsız edici. Garsonda göstermelik bir nezaket. Normal hayatta ananı ağlatır ama burada para uğunda köle hissediyor kendini. Şişman. Yüzünde bir kırmızılık. Mutfak bölümünde de insanların yüzünde kırmızı, sıcaktan. Ter, yüzlerinin kızarması... Neredeyse pişecek. Garsonun elindeki bıçak ve çatallar soğuk olmalı. Metal güzel. Baldırları da iri iri, kaç kilo gelir kim bilir...
M___: Teşekkürler nezaketiniz için garson bey.
Garson: Ne demek, ben teşekkür ederim.
M___: Bahsetmeyecek misin kendinden biraz daha.
L___: Ne bilmek istiyorsun ki?
M___: Ne bileyim, mesela, daha önce böyle duygusal anlamda bir arkadaşın oldu mu?
L___: Evet. Biçok kereler.
M___: E, peki sonra?
L___: Kısa sürelilerdi zaten. Gereksizlerdi hepsi. Sevmedim hiç birini, devam etmedi. Bitti, bitirdim.
M___: Peki, beni de sevmez misin?
L___: Seni seviyorum ya, buradayım, yanındayım ya...
M___: Öyle mi, beni ama onlar kadar seviyor musun?
L___: Evet. Seni hepsinden çok seviyorum.
M___: Öyle mi? İnanayım mı?
L___: İnan tabi. Bana bak. Aslında... Seni daha da inandıracağım, bir kaç saat sonra. Hı, ne dersin?
M___: Nasıl?
L___: O zaman gelince görürsün. Bizim evde... Anladın sen?
M___: Hmm... Öyle mi? Şey... Tamam. Peki o zaman. Tabi ki, harika fikir hatta.
L___: Bakıyorum da sevindin. Seni gidi seni... İstediğini biliyorum ben senin.
M___: ...
L___: Bak, nasıl da utanıyor tatlı tatlı. Yerim seni bak, bu kadar tatlı olma!
Zaman göreceli gerçekten, aferin sana Einshtein. Ve beklemek gerçekten de en uzun olanı. Ama çok şeyleri bekliyor insanlar. Hayatta sürekli bir şeylerin gerçekleşmesini bekliyorlar. Hızlı değil o zaman sokaklar ve hayat. insanların hareketleri... Yavaş yavaş ve acı çektire çektire...
M___: Bak, son kez soruyorum, yemeyeceğine emin misin?
L___: Yemiycem dedim, şalgam suyumu içtim ve işte, bu bana yeter.
M___: İnanamıyorum ya, sabahtan beridir hiç bir şey yemedin ve saat de 23 oldu.
L___: Ya, bak, aslına bakarsan dışarıda yemek yiyemiyorum ben. Ortam müsait değil. Yani rahatsız oluyorum.
M___: Tamam, o zaman paket yaptıralım evine gittiğimizde yersin, tamam mı?
L___: Tamam.
M___: Tamam bakalım. Ama evde yiyeceksin, söz ver bana.
L___: Tamam, söz veriyorum sana, evde yiyeceğim bir şeyler, ama yanında bir şeyler de içelim, olmaz mı?
M___: Tabi, hemen buradan bir kaç da şalgam suyu alalım istersen.
L___: Yok yok, gerek yok. Evde var bol bol.
M___: Şalgam suyunu seviyorsun galiba.
L___: Evet, hem de çok.
M___: Öyle mi...
L___: Ben çok acıktım, hadi gidelim.
M___: Tamam, hadi.
02.01.2009- gecenin bir vakti.
(ne çıkardı ki zaten bu saatte bir vahşet hikayesinden başka?)