4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
740
Okunma

Kısa bir süre önce Reha Muhtar ve Mine Kırıkkanat’ın köşelerinde aynı kitaptan bahsediliyordu. Kiralık Adam. Yazarı Yazgülü Aldoğan. Kiralık Adam, yıllardır köşe yazarlığı yapan Aldoğan’ın ilk kitabı.
Okudum ve yine, genel anlamda, yorumsuz bırakıyorum.
Son sayfayı çevirdim ve kitap bitti desem? Dedim bile.
Ancak kendimi, her şeye rağmen, bir sorgulamanın içinde buldum:
“ Acaba kendimi tam tanımıyor muyum?”
Neden?
Geçtiğimiz sezon gündemde olan bir kitap vardı, Sır. Yazarı Nermin Bezmen den daha önce okuduğum üçlemenin üstümde yarattığı etkiye güvenerek aldığım ne var ki sonunda bana ne kattığını anlayamadığım bir kitap.
Olay 1800 lerde geçiyordu. 2. dünya savaşı öncesi. Yanılmıyorsam kitabın kahramanı o yıllarda 16 yaşında olan bir genç kızdı. 96 yaşında bıraktığı günlüğün okunması ile başlıyor ve geri dönüşlerle hikâyesini anlatıyordu.
Aynı sorgulama içine o kitabın bitiminde de girmiştim.
1800 lü yıllarda yaşamış 16 yaşında, henüz tam ergen olmamış, bir kızın kabul ettiği cinselliği 21. yüzyılda yaşayan ve kendini modern düşünceli olarak kabul eden bir kadın olarak onaylamak bana imkânsız görünmüştü.
Aynen Kiralık Adam da yaşadığım gibi.
Neyse, bu benim sorunum ve görüşüm kimseyi bağlamaz. Kimsenin görüşünün de beni bağlamayacağı gibi.
Aldoğan, iki yıl önce CETAD, Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği nin organize ettiği profesyonel bir çalışmaya İletişim Kurulunda savunucu olarak katılıyor. Cinsel bilgisizlik, isteksizlik ve sorunların ülkemizde ne kadar yaygın olduğu ve insanların hayatını nasıl kararttığına ilişkin bilgi sahibi oluyor. Buradan yola çıkarak ta bu kitabı yazıyor.
Kitap, eskort bir erkekle başarılı iş kadının birlikteliği üzerine kurgulanmış.
Arayı ve olayları atlıyorum. Ancak beni düşündüren bölümü kısaca anlatmak durumundayım. Yok, merak etmeyin detaya girip işin suyunu kaçırmayacağım.
Bu eskort beyefendi, uzmanların bir araştırmasında aracı olarak seçiliyor. Cinsel sorun yaşayan 3 farklı kültür ve yaştan kadının sorunu aşmalarına yardımcı olacak. Yani terapi yapacak. Terapi yaparken ne dereceye kadar ileri gideceğini, neler yaşayacağını kendisi de bilmiyor. Yani deneklerle cinsel ilişkiye girecek mi? Girmeyecek mi?
Bu soru, duygusal ve bedensel birliktelik yaşadığı iş hanımı ile arasında sorun oluyor. Sorun olmakla kalmıyor kadının verdiği tepkiye de sinirleniyor. Ona göre:
“Cinsellikteki son nokta, yani tatmin, erkek için biyolojik bir olay, elinde olmadan da olabilir. Ancak özel ilgi duyduğun, aşık olduğun, sevdiğin kadınla yaşadığının bir anlamı var. Onu beyninde, ruhunda hissedersin, ancak sevdiğin birisi ile yaşadığın cinsellikten mutlu olursun. Ötekisi fiziksel bir süreç.”
Kadının cevabı :
“ Ben de iktidarsız bir erkekle “terapi” yaparsam normal mi karşılayacaksın yani? “
Anladınız mı ne anlatmak istediğimi?
Bana göre olana gelirsek.
Tanrı, kadın ve erkeği yaratırken ilginç bazı bedensel farklılıklarla yaratmış. Düşüncem o ki namus dediğimiz kavramı kadının sorumluluğuna vermiş ve böylece garanti altına almış. Kadına cinselliği en özelinde yaşatırken erkeğe bedeninin dışında yaşatmış. Olaya bakıştaki farklılığı ve kadının eklediği duygusallığı da bu ayrım getirmiş. Bu yüzdendir ki erkeğin yaşadığı illegal daha kolay af olurken kadının ki “ asla “ olmuş.
Cinsellik, iki kişinin yaşadığı duygusal birlikteliğin doğal sürecidir. Eğer arada sevgi yoksa bedensel tatminden öteye geçemez ki doğadaki diğer canlıların ( hayvanların demek istemedim ) yaşadıkları ile eş değerdir.
İnsan, bir başkası ile, sevdiğinin saatlerini paylaşabilir, günlerini paylaşabilir hatta yüreğini paylaşabilir ama bedenini…………( bedeni paylaşıyorsa sevgi yoktur bana göre )
İşte benim sorgulamamın başladığı nokta da burası.
Bedenin paylaşılması.
Son dönemlerde, gerek kitaplarda gerekse filmlerde, çok doğal ve olası bir paylaşım olarak çıkıyor karşımıza. Tam bir toplumsal erozyon değildir de nedir?
Dedim ki “ Acaba düşüncelerim yaşlandı da ben mi farkında değilim? “
25 yaşındaki kızıma, aynen yukarda özetlediğim gibi, sordum.
“ Sen ne düşünürsün böyle bir olay da? Normal karşılar mısın? Terapi, meslek diyip geçer misin? “ dedim
“ Anne, saçmalama. Hangi kadın böyle bir şeyi kabullenir? Olur mu öyle şey? “ dedi.
İçim rahatladı. Demek ki sorun bende değilmiş.
Tabi ki soru sadece böyle bir olayın kadın tarafından kabullenilir olup olmadığı değil. Asıl sorunun kaynağı bu noktadan sonra başlıyor. Muhatabı da, statüsü ne olursa olsun ( nişanlı-sevgili-nikâhlı ), eşi dışında başka birisi ile birlikte olan erkekler. ( bakın “aldatan erkekler” demiyorum. Elimden geldiğince kelimeleri özenli seçmeye çalışıyorum) Çıkış noktaları bu mu acaba?
“ ÖTEKİSİ FİZİKSEL SÜREÇ “
Komedi mi? Trajedi mi?
Kim akıllı?
Ya da hangi sıkışmış kuyruklu aklın ürettiği bir tabir acaba bu?
Üstelik gözden kaçan çok önemli bir detay var.
Kadının cinselliği yaşaması için herhangi bir bedensel değişime uğraması gerekmez.
Oysa erkeğin fiziksel süreci yaşaması için fiziksel değişime de uğraması gerekir.
Ama eminim ki bunun da bir yanıtı vardır..!!!!!!!
Eser Aslanlı
izmir