- 1150 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÖRMEK İÇİN BİR GÖNÜL YETER
Bir su içtim kana kana Pazar Camiinin şadırvanından. İçten bir şükrettim o suyu verene,ve o suyun ne kadar lezzetli olduğunu gördüm ilk defa. Bir a-bı hayat gibi can verdi yeniden yorgun yüreğime ve ruhuma.
“Rabbim!” dedim, sen ne verirsen hikmetlidir ve neyi takdir etmişsen ben ona razı oldum. Yeter ki, sen de benden razı ol.
Ölmüş gönüllere can suyu olsun da dirilişe yol bulsun bu dua ile ihtiyacı olanlar.
Bazen dua deriz de geçiveririz, aslında ne büyük bir güç olduğunu idrak edemeden. Biz gözünün gördüğü ile hükmeden maddeci düşünen dünyalılar. Halbuki bu dünyanın dışında akıl almaz boyutlarda bir devasa kainat var. Ve bu kainatın da bir sahibi, bir idare edicisi, yüce bir kudret sahibi.
Bize imkansız gelen her şey o yüce kudret için öylesine kolay ki. Bir emri ile birden her şey tersine dönüverir.
Aslında her şey mana aleminde olup biter de bizler oyunun son perdesinde rol alırız. Kader ile tayin edilenleri bir oyuncu gibi yaşarız. Birçok şeyler olacaktır ve olmalıdır ki; olmaktadır. Bunlar İlahi bir takdirin neticesidir… Dua ise bir nevi yaşananlara yön verir. Bu kadar tesirlidir…
Ve bir mucize görmek isteyenlere hergün binlerce mucizeler gösterilir. Her sabah güneşin doğması bunlardan sadece biridir. Ağustos sıcağında yemyeşil yaprakların nasıl kavrulmadan taptaze durduğunu hiç düşündünüz mü? Ya da yine aynı yaprakların sonbahar yağmurlarıyla birlikte yeşilliğini kaybedip, kuruması ve nihayet dökülmesi…Akıl ve mantık kurallarına zıt olan bu durum bir mucize değil mi?
Ya dev cüsseleriyle semada seyl-ü sefer edip duran gezegenler o korkunç süratlerine göre nasıl birbirlerine hiç çarpmadan devran-ı devam ederler?
Ya da bir bebek nasıl dünyaya geldiği andan itibaren doyurulmağa başlanır?
Bunlar bir büyük kudret ve aynı zamanda merhamet eseridir.
Rabbim neden iki göz vermiş de bir tane kalb vermiş? Demek ki; maddi alemi görmeğe ve dahi algılamağa yetmez bir göz, daha doğrusu kısır kalır bu yönde. Çünkü madde de kısırdır, sınırlıdır. İmkansızlıklarla doludur.
Oysa mana alemini keşfetmeğe programlanmış olan kalb bir tanedir, tevhidin sembolüymüş gibi duruşuyla. Buna rağmen onun aldığı yol sınırsızdır, aynı mana alemi gibi. Sanki bir deryaya dalmış gibi insanın özgürce ruhunun dolaşmasına ve derinleştikçe, lezzet almasına zemin hazırlamaktadır adeta…
Belki gözler üç beşyüz adım ötesini göremez ama gönül gözü ile insan yıldızlarda dolaşır, bulutlar üzerine çıkar.
İşte bütün bunları sağlayan da inanmaktır. İnanan insanın hem geçmişi karanlıktan hem de geleceği yokluktan kurtulmaktadır. Ve önü bu kadar açık olan bir insan da serbestçe ilerleyebilmektedir.
İman ile, inanç ile feraset ile de yoluna devam etmektedir. Tek başına akıl ve zeka ise bir kısıtlı kalmaktadır...
Bir gönül yetmektedir görmek için….