Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
hacı ali
hacı ali

Soru-cevaplar-18

Yorum

Soru-cevaplar-18

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

686

Okunma

Soru-cevaplar-18

Soru-cevaplar-18

hayatyolu ( 11/2/2009 )
RE:

Aşağıdaki yazıyı okuyarak bir yorum yapar mısınız, hocam...



Mehdi Ve İşportacıları
2 Kasım 2009 | Kemal Gökdoğan

Hz. Muhammedler, Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler ve M. Kemaller ordularının önünde cenk meydanlarında adetullaha göre savaştıkları için muzaffer oldular. Bu millet ordusunu, ekonomisini, eğitimini, kültürünü her türlü cephenin ön boyutunda adetullaha göre bulunanlar yerine; beyaz atlı mehdilere, gökten düşecek isalara ve savaş taktisyeni hızırlara teslim etmek ütopyalarına tümden kapılırsa işte o gün “Deccal”in orduları kalplerimizi ve kafalarımızı toptan işgal etmiş olacaktır.



İnternet Sohbetleri (1)

Değerli Sevim Hanım

Yoğun dünya işlerim arasında fazla vakit ayıramadığım basın-yayın dünyasıyla ve ilim-bilim-teknoloji-kültür dünyasıyla ilgili ilginç bilgiler içeren iletilerinizle biraz da olsa gündemi takip fırsatı buluyorum ve size emeklerinizden dolayı çok teşekkür ediyorum.

Son iletilerinizle gönderdiğiniz “bilgilendirme”lerle klavyemizden şöyle bir sohbet çıktı.



“Güldürmeyin beni!” diye bir nakarat vardır. Nakarattaki “ben” beni yani K. Gökdoğan’ı değil, “gerçekçi düşünce”yi temsil etmektedir… çünkü ben de zaman zaman hayal âlemlerinde yaşayabilirim.

“Güldürenler” de “gerçeklerden kopuklar”ı ve zaman zaman kendimi (mesela öğrencilik yıllarımdaki ben’i) temsil etmektedir.

Yeri gelmişken anti parantez belirteyim henüz bıyıklarımın terlemediği çocukluk çağlarımda da (35 yıl önce) İsâ’nın Dönüşü ve Mehdî’ye asker olmak konusuna o kadar çok takıntı yapmıştım ki onlara ulaşamamak kâbuslarıyla neredeyse “kafayı yiyecektim”. Hatta çevremizde mehdiye asker kaydı yapan ihtiyarların kapılarını aşındırmıştım… henüz çocuk olduğum için kabul edilmemiştim ama zamanı gelince celbedileceğime dâir söz almıştım. Neredeyse 35 yıl geçti hâlâ sülüsüm gelmedi.

(Askerlik sülüsü: Askerlik şubesinden alınan bir kağıttır. Kâğıdın üzerinde bazı kişisel bilgiler yer alır. Kâğıdın ilk bölümü, şubede asker adayı tarafından doldurulur. Sülüsün ikinci kısmı, yaklaşık 3 aylık acemilik dönemini bitirdiğiniz zaman doldurulur. Sülüsün üçüncü bölümü ise askerliği bitirdiğinizde doldurulur. Ayrıca bu kâğıt, askerliğinizi bitirdiğinize dair bir kanıttır. Hatta erkekliğinizin göstergesidir de denilebilir. Halk arasında askerlik silüsü veya silüsleri olarak da bilinir. … hayalî mehdinin hayalî askerlik şubeleri ve hayalî şube görevlileri ne yazık ki internetten duyduklarımıza göre hâlâ ham hayallerle celp sülüsü dağıtmakta…)

Sevdiğim nakaratı sık sık kullanarak bugün ben de bir “kara mizah” sohbeti yazayım istedim… Yazının başlığı da “Mehdi Ve İşportacıları” oldu…



Değerli bilim insanı hocam Prof. Dr. Nihat Keklik, 1982-1986 öğrencilik yıllarımızda; “Bilimsel verileri, dini gerçekleri, tasavvufî terimleri ve felsefî hikmetleri işporta malına dönüştürmeyin” der idi.

Kendisine gazetelerden günlük yazı teklifleri geldiğinde de; “Sonunda çekirdek külâhına dönüşüp çöpe atılacak kâğıtlara ilmî yazı yazmam” cevabını verirdi.

O yıllarda ve öncesinde kuruyemişçiler hurda gazeteleri kesip kuruyemiş külahı yaparlardı. (Şimdi “İnternet Çöplüğü” var, belediye çöplüğünden daha yoğun.) Ve yazmadı da. Kitaplarını Üniversite matbaasında veya saygın kitapevlerinde bastırırdı.

Ben de Yorumsuz Blog’u ve Yorumsuz Blog’da yayımlanan tüm değerli “Oku”r-Yazar’ların yazılarını okumayı internet çöplüğüne gitmeyecekler arasından seçildiği için okumayı (ve yazmayı öğrenmek amacıyla ‘burada’ yazmayı) tercih ediyorum.

Hocamız Prof. Dr. Nihat Keklik (bilim insanı anlamında hocamız) bizlere “işportacı tezgâhı” örneğini sık sık verirdi. Örneği biraz güncelleyerek burada tekrar edeyim…

Kalabalıkların yoğun olduğu geçitlerde işportacılar tezgâh açar. Ortaya kapalı bir kutu koyarlar ve üzerini bir örtü ile örterler ve bağırırlar:

“Koş vatandaş koş sihirli kutunun nasıl yoktan para bastığını gör!”

Meraklı vatandaşlar toplanırlar. Boş bir kutudan para çıkacağına inanmazlar ama numarayı görmek için yığın yığın toplanırlar. İşportacı çeşitli hokkabazlıklar yapar kutunun örtüsünü kaldırmayı geciktirir ve bu arada asıl satacağı ıvır zıvırı pazarlar. Boş olarak örttüğü kutunun örtüsünü kaldırır içinde gıcır gıcır büyük bir banknot görünür.

Kutunun para basmasına kim inanır? Hiç kimse… ama yine de “sihiri” keyifle seyrederler.

Peki biz de başka bir yola dikilsek ve:

“Ey insanlar aklınızı kullanın. Hikâye ve masallarla avunmayın. Keloğlanlar, tepegözler, altın yumurtlayan kazlar ve devler çağı geçti. Gökten elinde kılıçla isâ inmeyecek, Kureyş diyarından beyaz atına binmiş bir mehdi çıkmayacak… Şimdi akıl ve gerçekler çağıdır. Gıcık olduğunuz ümmetler dünyayı süpermenlerle, örümcek adamlarla, hayalet avcılarıyla işgal etmiyor. Ekonomi, bilim ve teknolojiyle işgal ediyor. Onlar dünya ülkelerinde gökten gelen isâ ve ordusuyla, mezarından kalkmış aziz ve azizeleriyle savaşmıyor. Yaşayan Conilerle, tanklarla, tüfeklerle, bilimle, teknolojiyle savaşıyor. Müslümanlar düşman ilan ettikleri güçlere karşı gökten yere düşecek isalarla, mehdilerle, hızırlarla, mezarından kalkacak evliyalarla mı savaşacaklar? (Hayal bağlamındaki Mehdî, Hızır ve İsâ isimlerini özel isim olarak yazmıyorum… ilk harflerini küçük harflerle yazıyorum)

Şimdiye kadar öyle mi oldu?” Bursa’nın işgalinde sandukayı tekmeleyerek: “Kalk da düşmanla savaş” diyen türbedarın sandukadan uzanan elin attığı tokatla gözü patlayınca ve “diriler dururken ölüler savaşmaz” uyarısıyla aklı başına gelmedi mi?

2/154-) Ve la tekulu limen yuktelu fiy sebiylillahi emvat bel ahyaün ve lâkin la teş`urun;

Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin… Bilakis (onlar) dirilerdir (yaşıyorlar), lakin siz şuur edemiyorsunuz/algılayıp idrak edemiyorsunuz. … (H.Güler/B Meal)

Mealindeki âyeti bilmediğimi zannetmeyin… Hz. Muhammed a.s. gibi bir insanın bedenen öldüğü sistemde bedenen ölmemek hangi babayiğidin harcıdır? Âyetteki dirilik başka bir diriliktir… şimdilik o konuya girmeyelim.

“Güldürmeyin beni!”

Hızır, Mehdî, İsâ aramıza gelse hepimizin sadece gözünü patlatmakla kalmazlar sopayla beynimizi de patlatırlar. Aman gelmesinler…” diye bağırsak…

Bize ne derler? Mehdiyi, hızırı, evliyaları inkâr eden bir fâsık derler. Başımıza da hiç kimse toplanmaz. İlâve olarak hiç bir şey de satamayız.



Çağımızda savaş olayı ümmetlerin, dinlerin, ulusların “hayda!!! hurraaa!!! hücuuum!!!” naralarıyla birbiriyle boğuşması tarzında değildir artık. Savaşa ve barışa masa başında.. klavye tuşlarında.. hızırın, mehdinin, isanın hayal boyutundan bir türlü gerçekler âlemine iniş yapamayan İlâhî sırlarla??? donanmış “mübarek??? yazarçizer takımları” ve bizi her an tokatlamaya hazır “gerçek Allah dostları” karar vermez. (Kendilerini gerçek tanrı dostu zannedenlere lafım yok… o onların sorunu… beni bağlamaz.)

Savaş ve barış kararı bir ülkenin senatosuna, meclisine, başkanına, başbakanına ve genelkurmayına bağlıdır. Sadece onlara mı bağlıdır? Hayır. Ülkenin gerçeklerine de bağlıdır.

Şu anda veya gelecekte Ortadoğu’ya, Afganistan’a, Balkanlar’a, Kafkaslar’a, Orta Asya’ya, Doğu Çin’e ve gereken her yere “sefer eylemek” ülkemizin ve dünyanın gerçeklerine ne kadar uyar?

“Güldürmeyin beni!”

Gerçi mübarek yazarçizer takımı formülü bulmuş. Güyâ Allah (herhalde tanrı demek istiyorlar) her şeyi ayarlayacak, İstanbul’un falanca bir mahzeninde (neden Sultan Ahmet Meyadanı’nda toplanmıyorlar ki? Herkes görse!) evliyalar, hızırlar, isalar toplanacak senatoyu, hükumeti, orduyu manevi dalgalarıyla çaktırmadan idare ederek yönlendirecekler. Kahraman Türk Milleti yedi iklim dört cihana “mehdi, isa, hızır, evliya ” artı “yaşayan asker” karmasıyla tekrar “sefer eyleyüp” biiznillah küffarı hep birlikte pataklayacaklar ve zafere nâil olacaklar. Öyle ya.. Allah bizimle olduktan sonra Allah ve biz evelallah herkesi yeneriz…

“Güldürmeyin beni!” ve Allah’a iftira atmayın. Hz. Allah c.c.’nün şânı ve adaleti birileriyle işbirliği yapıp birilerini pataklamaya müsait değildir.

İlâhî jokerli pataklama harekâtından sonra da herhalde mehdinin askerleri (yani hayal âleminde yaşayan savaşçılarımız) Süper Mehdî Dünya İmparatorluğu’nun şehirlerine vâli olarak nasbedilecekler.

“Güldürmeyin beni!”

“Ümmetçilik” ya da “Turancılık” ütopyalarıyla bir kaç Osmanlı paşası 1. Dünya Savaşı başlarında ülkemiz evlatlarından milyonlarcasını orada burada heder etmedi mi?

Geriye kalan bir avuç Anadolu ve Trakya insanımız kadınıyla erkeğiyle düşmana atacak mermi kalmadığında:

“Size savaşmayı emretmiyorum ölmeyi emrediyorum… Süngü tak hücum!”

diyen “Gerçekler Âlemi”nde yaşayan Baş Komutan’ları M.Kemallerle, İ. İnönülerle, F.Çakmaklarla, K. Karabekirlerle ve “nice kefensiz yatan şehitlerle” bu ülkeyi kurmadılar mı? Gerçi… güyâ ülkeyi ölmüş evliyalar, eski şehitler kurtarmış, onlar olmasaymış mermisiz, aç, sefil, çıplak Mehmetçik kurtaramazmış, falan filan… Bu falan filanlar günde bir öğün tayınsız (ekmeksiz) hoşaf içerek süngüyle-sopayla savaşarak düşmanı kovalayan kahraman dedelerimize, nenelerimize iftira ve hakarettir. (Fakat bu hikâyelere aldığı yanlış dini kültür gereği safça inanan ve anlatan temiz halkımızı tenzih ediyorum.)

“Güldürmeyin beni!”

Zaman acı gerçekleri unutturdu. Modern çağların getirdiği keyfimiz ve lüksümüz bizleri ekstaziciler gibi hayal alemine sürüklemeye başladı. Ordumuzun önüne hızırı, mehdiyi, isayı geçireceğiz ve yedi iklim (yedi kıta) … (Antarktika dahil… çünkü orada Deccal’in yönettiği bazı ülkelerin silah depoları varmış???) kırk düvele (kırk devlete) tekrar cihat ilân edeceğiz??? Hangi akılla? Hangi imanla? Hangi orduyla? (Hayal tezgâhlarında dokunan mehdi ordusuyla cevabını duyar gibiyim.)

“Güldürmeyin beni!”

İstanbul İslâm’ın mânevî başkenti olacak (?) Hangi İslâm’ın hangi Müslümanların?

Tahran da başkent??? Tahran ve İstanbul tekrar Osmanlı-İran savaşlarına mı başlayacak?

“Güldürmeyin beni!”

Mehdî bütün mezhepleri birleştirecek?

Mehdî bütün İslâm ülkelerindeki sınırları kaldıracak?

“Güldürmeyin beni!”

Bu saçmalıklara artık kurbağalar da gülmeye başladığı için çağdaş “Mehdi İşportacıları” daha modern daha teknik, takım elbiseli, bilim adamı grupları, devlet adamları, askerler, generaller, başkanlar, vs. vs. tiplemelerinde hızırlar, mehdiler üretimine başladılar. Mehdinin (ayıraç koymadım) ordusunu küffarın ordusunun teknolojisinden daha üstün bir teknolojiyle donatıyorlar ve “mehdi teknolojisi sırdır… aman ha kimse duymasın… ama birazcık kitabımda ipucu var…” diyerek “kalabalıkları” başlarına topluyorlar.

“Güldürmeyin beni!”

Bu tip gizemli konularla insanların cebindeki paraları toparlamaya çalışan kitapevlerini, yazarları ve reyting yapan tv ve siteleri tebrik ediyorum. Kazançları anamın ak sütü kadar helaldir. Çünkü ticari işportacılık zekâlarına hayranım, hangi pazarda hangi işporta fikirleri iyi satılır çok iyi biliyorlar… kazançlarında ve kişisel şöhretlenme zevklerinde (pardon…hızır ve mehdi görüşmesi tarzındaki Allah tarafından lütuflandırılmalarında??? ) gözüm yok, Allah daha ziyade etsin. (Aslında… Hızır ve Mehdî ile ben görüşme lütfuna eremediğimden neredeyse kıskançlığımdan çatlamak üzereyim. Öyle ya ehli kalb tasavvuf ehli dururken benim gibi yarım imanlı felsefecilere mehdiyi-hızırı görmek ve onlardan “top secret” ilim almak yerine avucunu yalamak düşer… avucumu yalatan Allah’a şükürler olsun.)

“Güldürmeyin beni!”

Konuşma izni verilmiş (kim vermiş??? çok meraklanıyorum…) kerameti kendinden menkul bazı zevatın hikayelerine hiç bir sözüm yok, anlattıkları kendilerini bağlar… ama;
benim inandığım Allah,
benim inandığım Rasul,
benim inandığım İslâm,
benim inandığım tasavvuf,
benim inandığım velî sisteminde “Yâ Allah! Yâ Bismillah abraka kabrada gümmm!” yoktur.

Benim inandığım sistemde eski İstanbul itfaiye teşkilatı tulumbacıları gibi kalplere ilim pompalayan yüce tanrının hızırı tiplemesi yoktur.

Ben Hz. Mehdî Rasul a.s., Hz. Hızır a.s., Hz. İsâ a.s. denilince Hz. Muhammed a.s.’ın “kitaptan, okuldan, yaşayan bilim insanlarından alın teri dökülerek tahsil edilen cehaletten kurtuluş bilgileri”ni anlarım. Hz. Mehdî Rasul, Hz. Hızır a.s. ve Hz. İsâ a.s. hayalî kahramanlar-süper kurtarıcılar değildir, Hz. Muhammed a.s.’ın ilim boyutlarının sıfatlarıdır.

Benim inandığım sistemde kâfir (?) devlet adamlarını uçan-kaçan evliyaların nöbetçilerin gözüne görünmeden odasına girip de kalleşçe öldürmesi, hızırın-mehdinin-isanın gökten düşerek soğan doğrar gibi kâfir (?) doğraması kurguları yoktur.

Dün Stalin’i (zaten ölmek üzere olan sekerattaki bir lideri) güyâ tayyi mekanla davar gibi boğazlayan evliyalar (???) bugün dünyayı Stalinden bin kat daha fazla huzursuz eden liderleri “tayyi mekan” olarak neden öldürmüyorlar? Herhalde ecelleriyle ölmelerini bekliyorlar, öldükten sonra “Allah’ın emri ile uçtuk vardık öldürdük, öldürdük uçtuk geldik, herşeyi üç beş dakikada hallettik” demek için…

“Güldürmeyin beni!”

Hz. Muhammedler, Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler ve M. Kemaller ordularının önünde cenk meydanlarında adetullaha göre savaştıkları için muzaffer oldular. Bu millet ordusunu, ekonomisini, eğitimini, kültürünü her türlü cephenin ön boyutunda adetullaha göre bulunanlar yerine; beyaz atlı mehdilere, gökten düşecek isalara ve savaş taktisyeni hızırlara teslim etmek ütopyalarına tümden kapılırsa işte o gün “Deccal”in orduları kalplerimizi ve kafalarımızı toptan işgal etmiş olacaktır. Çok şükür ki yaşadığımız ülke şartlarında halkımızın tamamına yakın çoğunluğu tarafından İslâm ve İslâmî kavramlar akla ve mantığa uygun bir halde anlaşılıyor. Üç beş yazarçizerin ve üç beş Mehdi işportacısı grubun hayalleri kültür mozaiğimizde bir renk oluşturmaktan öteye gidemiyor. Kültürümüzde onlara da yer var. Dilediklerince yazıp çizip inansınlar. Canınızı sıkmayın. Milletimiz, devletimiz, ordumuz dünyanın en sağlam ve en sağlıklı yapısına sahiptir. Bu yazıyı sırf “biraz da gülelim” niyetiyle yazdım.

Veciz bir söz ile yazımızı noktalayalım:

“Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. … İslam’ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz” (M. Kemal Atatürk)

Neyse “kara mizah”ı daha fazla uzatmayalım yaklaşık iki yıl önce yazdığım “Uçmak ya da Uçmamak” başlıklı “klasik ve modern uçuş hikâyeleri”konulu bir yazıma vakti olanlarla birlikte göz atalım:

*

Not 1: Alıntı yazımın devamını okumak isteyenler için link:
yorumsuzblog.wordpress.com/2008/03/17/ucmak-ya-da-ucmamak/#more-911

Not 2: Değerli dostların e-posta iletilerinden ve sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlarından derlediğim bilgilerden oluşan çeşitli konuları fırsat buldukça… “İnternet Sohbetleri” etiketiyle Yorumsuz Blog “Okur”larının bilgilerine arz edeceğim.

Selam ve saygılarımla

Kemal Gökdoğan
www.yorumsuzblog.org
[email protected]



Tarih:02 Kasım 2009 Pazartesi 23:58:28

Sayın hayatyolu;
Bu yazıyı okumamıza vesile olduğunuz için teşekkür ederim..

Alkışlanacak bir yazı yazmış sayın arkadaşımız.Yazdıklarına çoğunlukla katılıyor,altına imzamı atıyorum..
Bu fakire göre,hadislerden, ihtiyaçtan,adetullahtan yola çıkılarak inandığımız, Mehdi diye birisi gelecek ama kimliğini gizlediğinden kise bilmeyecek...Deccal vardır zaten ortalıktadır ama kişilik değildir. O bir akım halindeki huzursuzluk nedenlerinin bütünüdür..Mehdi ile deccal karşılaşacak denmesinden muratta halkın zannettiği şekliyle kılıç kalkan vuruşması değildir.Bu vuruşmalar ezelden beri olup durmada zaten, öyle değil mi.
İslam dünyasının yeniden aydınlanmaya başlayıp,bilim ve teknolojide önder olması için yüzyıllara gerek yoktur.Günü gelince Allah’ın dua erlerinin yalvarmasıyla oluşacak tecellilerle inananlara yürü kulum derken, küffarın başına otlar bitirerek ara kapatılabilir.
Göklerin yardımı yerdekilerin dilekleriyledir.O nedenle dua erleri dedim.
Efendimiz de evlatlarımdan biri gelecek ve rayından çıkan her şeyi yeniden rayına oturtacak mealinde müjdelemiş.
Umutsuzluğa yer olamadığı gibi akla aykırı,olmadık hayallere de gerek yoktur..İlgili yazıda olduğu gibi olmayacak şeylere inananlar varsa hayal kırıklığı yaşayacaklardır...Gerçekten okuyunca hayretle ürperdiğim, cahilce guruplardan ve onların beslediği yazar çizerlerden bu derecede haberim bile yoktu.Bu nedenle yazınızdan çok yararlandım.
Allah milletimize,inananlara akıl fikir versin.
Size gözlemlerim ve hislerime güvenerek şunu söyleyebilirim ki,hidayet çağı başlamıştır..Ama bu bütün insanlık adınadır.Bunun zirvesini yaşamaya bizim ömrümüz yeter mi bilemem..Ama gidişat imana,dolayısıyla kurtuluşa doğrudur..İlelebet cennete ve cehenneme sevk edilmek üzere yaratma devam edecektir.
Ta ki kıyamete kadar...Unutmayalım ki burası ahiretin tarlasıdır.
İslam dünya çapında muzaffer olduğunda herkesin müslüman olacağını zannetmek büyük cehalettir.Hakikatten bi haber olmaktır..İslam iktidar olursa insanlık huzur bulur sadece..Ama kafirler olmaya devam eder,münafıklar zaten hep vardırlar..O zamanda da olacaklardır.Şimdi genel olarak küfür iktidardadır.O zaman genel anlamda islam iktidarda olacaktır.
Böyle güçlü bir yazıya çalakalem cevap verirken değerlendirme yeteneğinize güveniyorum.
Kabul edemediklerinizden olursa bizi bağışlayın..Ne fetva makamıyız.Ne de başka bir iddiamız var..
Bizi samimi olmayı şiar edinmiş bir mümin olarak görünüz..Bildiğinin alimi,bilmediğinin cahili bir garip kuluz.
Seccademizde ağlamayı biliriz.Bir de bizi adam yerine koyup istifade etmek isteyen kardeşlerimize dolu dizgin, iyi niyetle bildiğimizi anlatırız.Sonra da ‘’ameller niyetlere göredir’’ hükmüne sığınıp istiğfar ederiz.

selam es selame


Tarih:03 Kasım 2009 Salı 23:10:45
RE:RE:Bir yorum yaparmısınız hocam...

Muhterem Hocam,
Ve aleyküm selam.
Öncelikle yaptığınız yorum için teşekkür ederim.Bende sizin yorumunuza katılıyorum.Benim hocam derdi
şu anlarda şeytanın iktidarı yaşanmakta,bir gün gelecek cebrailin iktidarı yaşanacak.Ama birde azrail iktidara gelirse ne olur acaba diye latife yapmıştı.İnsanlar şimdi şeytana oy atıyorlar hocam,dua ordusunun duaları bir gün Alahın zatına ulaşacaktır,azkaldı sayılır.Ben mehdinin yetiştirildiğine inanıyorum.Belki yakında görev alacaktır.Belkide almış ve yenileme görevine duasıyla katkı yapmağa başlamıştır.
Hocam bizde bir garip günahkar kuluz.Kendini bilip bulmaya uğraşanlardanız.
Selam ve sevgilerimle...

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Soru-cevaplar-18 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Soru-cevaplar-18 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Soru-cevaplar-18 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Zümrüt Kul Hasani
Zümrüt Kul Hasani, @hasanbelek
3.11.2009 23:18:50
10 puan verdi
Muhterem Hocam,
Ve aleyküm selam.
Öncelikle yaptığınız yorum için teşekkür ederim.Bende sizin yorumunuza katılıyorum.Benim hocam derdi
şu anlarda şeytanın iktidarı yaşanmakta,bir gün gelecek cebrailin iktidarı yaşanacak.Ama birde azrail iktidara gelirse ne olur acaba diye latife yapmıştı.İnsanlar şimdi şeytana oy atıyorlar hocam,dua ordusunun duaları bir gün Alahın zatına ulaşacaktır,azkaldı sayılır.Ben mehdinin yetiştirildiğine inanıyorum.Belki yakında görev alacaktır.Belkide almış ve yenileme görevine duasıyla katkı yapmağa başlamıştır.
Hocam bizde bir garip günahkar kuluz.Kendini bilip bulmaya uğraşanlardanız.
Selam ve sevgilerimle...

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL