12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2234
Okunma

Rahmetli dedemin bir değirmeni vardı köyde. Köyde diyorsam köyün içinde değil tabiiki. Köye yaklaşık yirmi, yirmi beş dakikalık bir yaya mesafeydi bu. Bildiğimiz toprak yol. Bir öküz arabasının geçebileceği genişlikte bir yoldu bu. Yazın kupkuru, tozlu dumanlı; kışın ise alabildiğine çamurlu bir yol.
Öğütmek içim mısır veya buğday götürürdük değirmene. Bizim oralarda (Sinop ve köylerinde) "kömüş" derler "camız"a. Öküz arabasına kömüşler koşulur, boyunduruk vurulur, zelve bağlanır, sıkılığı kontrol edlir. Mısır veya buğday çuvalları emmoğlumun yardımıyla arabaya atılır, urganla çuvallar sağlama alınır ve "bismillah"la yola çıkılır.
Kömüşlerin hareketiyle beraber arabanın tekeri dönmeye başlar. Tekerin dönmesiyle de muhteşem bir konser... İnsanın yüreğini sızlatan, derin düşüncelere daldıran, aynı zamanda ruhunu dinlendiren ahenkli ve kaideli bir nağme yayılır tekerlerden.
Dinlemesine doyum olmaz. Hiç bir enstrüman o sesi çıkaramaz. Yol boyunca kuş cıvıltıları eşlik eder teker gıcırtılarına... Dikenlerin arasından ağustos böceğinin cıır, cıır eden sesleri..Arada bir kömüşlere batırılan ucu demirli "nodul" ve onunla beraber "haydi yavrum", "giih" diyen sesler eklenir koroya..
Yolda rastlanılan konu komşuyla selamlaşılır, hal hatır sorulur ayak üstü. Sonra yola devam...
Yaklaşık bir saat süren "öküz arabası" yolculuğundan sonra küçük değirmene varılır. Kömüşler arabadan çözülür, arabanın oku yere indirilir, urganlar çözülür. Değirmenin hiç kilitlenmeyen kapısı açılır, öküz arabasından alınan çuvallar zorlama ile değirmenin içine istiflenir.
Artık çay zamanıdır. Değirmenin bir köşesinde, neredeyse hiç sönmeyen ocağa çinko demlik konulur ve su kaynamaya bırakılır. En keyifli an, işte bu andır. Çay demlenir, unlanmış cam bardaklara özenle doldurulur ve "hüüüüp"letilerek içilir. Değirmende "köy ekmeği" dediğimiz puri (buğday ekmeği) genelde bulunur. Çayla katık edilir. Tadına doyum olmaz o ekmeğin ve çayın.
Kışın gitmişseniz değirmene eğer, meşe odunlarının çıtır çıtır yandığı ateşin seyrine doyum olmaz. Kapı aralığından, çatı aralığından esen rüzgarın etkisiyle bir dans şov başlar değirmenin taş duvarlarında. Bir gölge tiyatro kimi zaman. Koyu bir sohbete tutuşulur yanan ateşin karşısında... Geleceğe dair beklentiler, geçmişte kalan acı tatlı anılar...
Bu kadar kısa değildir aslında değirmenin hikayesi. Sayfalar dolusu yazılsa gene de bitmez. Ama öyle bir ateştir ki bu; hem değirmendekilerin, hem de okuyanların uykusunu getirir.
Böyle bir değirmen işte dedemin değirmeni ...
Küçücük; ama sıcacık bir değirmen...
Nur içinde yat "dedem".
Günay ÖZDEMİR