3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1177
Okunma

MİLYON DOLARLIK BÜTÇELERİ İLE İSTANBUL CADDELERİNİN KENARLARINDA LALE SERGİLEYENLER, BUGÜN O CADDELERDE BİZİM CESETLERİMİZİ SERGİLİYORLAR
Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, dün başlayan Trakya’daki sel felaketinde toplam 7 kişinin öldüğünü, 13 kişinin de yaralandığını bildirdi. Kayıp 3 kişiyi arama çalışmaları sürdürülüyor.
İstanbul’da iki gündür yaşanan yağışın yol açtığı sel felaketinde ise 28 kişinin yaşamını yitirdiği ve 8 kişinin de kayıp olduğunu belirtildi.
Yağış nedeniyle Arnavutköy, Sultangazi, Bağcılar, Eyüp, Silivri, Esenler, Bahçelievler, Başakşehir, Büyükçekmece ilçelerinde de su baskınları sele neden oldu; Ayamama, Tavukçu ve Papaz dereleri taştı.
Felekatin henüz kesin bilonçosu oluşturulamadı. Çünkü hala kurtarılmayı bekleyen onlarca insanımız, henüz girelemeyen onlarca yerleşim yeri var.
Televizyonlarda insanlarımızın yere dizilmiş cesetlerini izliyoruz. İnsanlarımızın cesetlerine bakan bizler yanıp yıkılırken, siyasal iktidarın merkezi ve yerel temsilcileri daha fazla can kaybı olmadığına ilişkin mutluluklarını dile getiriyorlar.
Bunların tamamı can kaybının Allahın bir takdiri olduğu konusunda hemfikirler. Dikkatli olmamızı buyuruyorlar ard arda. Devletin işe el attığını ve korkacak bir durumun olmadığını salık verecek kadar gerçeklerden uzaklar. Hepsi olay yerindeler.
Uzaktan cesetlerimize bakıyorlar. Bir koruma ve bürokrat ordusuyla günlük bir geziye çıkmış gibiler. Danışmanları önceden hazırlanmış konuşma metinlerini ellerine tutuşturmadığı için tutuklar. Sadece tutuk değil, aynı zamanda
ahmaklar. Onlara göre sorumlu yağmur, çözüm ise yok. Takdr-i ilahi karşısında çaresiz olduğumuzu öğütlüyorlar. Plazalarını, konutlarını, saraylarını ve rezidanslarını suyun basmayacağından emin oldukları için bu kadar rahat konuşuyorlar.
Oysa yağmurun bereket değil felaket olmasının sorumlusu onlar. Onların dizginsiz sömürü ve talan düzenidir felaketin sorumlusu. Çünkü Kuralsız, pervasız bir sömürü düzeninde halkın can güvenliği için yatırım yapılmaz; yağma ve talan her şeyin önüne geçer, ölçüsüzce sürer.
Tam 10 yıldır İstanbul depremi konuşulup hiçbir şey yapılmıyor; tam onyıldır yağmur, toprağa bereket değil bize mezar oluyor. Tekellerin kar hırsı, doğanın hoyratça tahrip edilmesi bizi öldürmeye devam ediyor.
Kapitalist sistemin "önce kar" diyen anlayışının en çarpık hali ile çürümüş her yanından lime lime dökülen ve her koltuğunda ahlaksız yöneticilerin oturduğu bir düzenin halka düşmanlığı birleştiğinde, hiçbir can kaybı dahi olmaması gereken bir doğa olayı çok rahat bir şekilde katliama dönüşüyor.
Milyon dolarlık bütçeleri ile istanbul caddelerinin kenarlarında lale sergileyenler, bugün o caddelerde bizim cesetlerimizi sergiliyorlar. Alt yapı yetersizliğini, halkın barınma sorununu bilimsel bir temelde çözmek için vakitleri yok.
Onlar, TOKİ vasıtasıyla nasıl ceplerini dolduracaklarıyla meşguller.
Şimdi kulağımız televizyonlarda ve radyolarda, Artan ölüm haberlerini bekliyoruz.
Belediye ceset torbası tedarik etmekle meşgul.
Siyasal iktidar hem sorunu hem çözümü tanrıya bıraktığı için rahat.
Biz ise diyoruz ki,
Sel ile ortaya çıkan tablo ne kaderdir, ne de "doğal"dır. Böyle sunmaya çalışanlar, onyıllardır bizi depremlerde, sellerde, çığ altında ölümlere mahkûm edenlerdir.
Ölülerimizi unutmayacağız.
Sorumlular hesap verecek ve biz bunu Tanrıya havale etmeyeceğiz
İSTANBUL’DA SEL KATLİAMI! 30 ÖLÜ! ÖLÜMLER KADER DEĞİLDİR. SORUMLULAR DERHAL CEZALANDIRILMALIDIR.
Meteorolojinin günler öncesinden bildirdiği yağmurlar geldi. Gelmesi ile birlikte hükümetin, belediyelerin, valiliklerin hiçbir önlem almadıkları ortaya çıktı. İki günlük yağışta şu an için bilindiği kadarıyla 30 insanımızı kaybettik.
Yine hamasi nutuklar çekilecek. İktidar organları yine sorumluluklarını gizleyecekler. Kendilerinin her tedbiri aldığını, ölümlerin kader olduğunu söyleyecekler. Peki, bu nasıl kader ki hep biz ölüyoruz?
Bu ölümler kader değildir. Bu ölümler bir sonuçtur. İktidarın gözünde halkın değerinin ne kadar olduğunun bir kez daha ortaya çıkmasıdır.
Bugüne kadar birçok doğal afete tanık olduk. Depremler, seller. Hep biz öldük. Hep biz sorumlu olduk. İktidara göre sosyal hukuk devletinin hiç sorumluluğu yok.
Meteoroloji günler öncesinden bir hafta sürecek yağmur uyarısında bulunmuştur. Seller olabileceğini belirterek alarm vermiştir. Bu alarm ve uyarılar bize değil hükümetedir. Hükümet önlem almalı, tedbir almalıdır.
30 Ağustos’tan bugüne ortalığı "güçlü Türkiye" sloganlarıyla inleten iktidar, hükümet hiçbir önlem almamıştır. Ya da alınan önlemler bizlerin can ve mal güvenliği için değildir.
Doğal olaylar afet değildir. Bu doğa olayları sonucunda gerçekleşen ölümler önlenebilir ölümlerdir. Kader değildir. Gerekli olan tek şey halk için var olan, halkın yararı için çalışan bir iktidardır.
Afetlerin sorumlusu da iktidardır. Dizginsiz sömürü amacıyla doğa tahrip edilmiştir. Doğal kaynaklar kapitalizmin azgın kar hırsına ve sömürü çarkına feda edilmiştir. Doğa tahrip edilmiştir. Doğanın dengesi bozulmuştur.
Ve bunun bedelini biz ödüyoruz. Depremler de biz ödedik, sellerde biz ödüyoruz.
Sellerde, depremler de ölümler kader ise her yıl onlarca kez büyük tayfunlar yaşayan Küba’da kimse ölmez.
Süper devlet ABD’de tayfunlar da büyük kentlere günlerce ulaşılamazken Küba nasıl birkaç yaralı ile atlatıyor. Kimse bunun sihirli bir çözümü olduğunu düşünmesin. Bunun sırrı halkı için var olan iktidar olmaktır.
Devasa teknolojiye sahip olan, her şeyimizi gözleyip dinleyen, uydudan istediği her yere tonlarca bomba atabilen, yeni yeni silah ve bomba teknolojileri geliştiren hükümetin düştüğü acizliğe bakın. Bir yağmur yağıyor ve 30 insanımız ölüyor.
İktidar sadece seyrediyor. Peki bu iktidar niye hiçbir şey yapamadı? Niye hiçbir önlem alınmadı? Ya da bu yağmurun geleceği günler öncesinden bilindiği halde ne yapıldı? Cevabı biz söyleyelim, HİÇ BİR ŞEY!
Son yaşanan sel felaketinde 30 insanımızın ölmesinin sorumlusu AKP iktidarıdır. Yağmur saatlerce yağdığı, seller herkesin gözü önünde aktığı halde hükümet hiçbir önlem almamıştır.
30 insanımız iktidarın suçu nedeniyle ölmüştür. Tümü yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.
Not: Bu yazdıklarım iktidara karşı çok sert bir dil içermektedir. Fakat sorarım size değerli dostlar o sel katliamında bir yakınınızı kaybetmiş olsaydınız ve o kin nefret üzüntüyle bir şeyler yazsaydınız sizler ne yazardınız...??
bu yazının bazı bölümleri çağdaş hukukçular derneğinin yaptığı açıklamadan alınmıştır