10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
813
Okunma

Hırsızlık nasıl bir şey ? Hayatta daima uzak kalmaya çalıştığım, babamdan ve öğretmenle
rimden hep çok kötü bir şey olduğunu öğrendiğim yegâne olay..
İnanmakta zorlanacağınızdan eminim ama doğru söylüyorum ki ; 15-16 yıllık öğrenim hayatımda bir kez olsun kopya çekmedim ben. Evli olarak okumaya çalıştığım ve bir türlü
başarılı olamayıp atılma tehlikesi yaşadığım, İTÜ Makine Mühendisliğinde bile, önüme siyasiler tarafından konan kopyaları reddettim. Sonunda atılmasam da kendim ayrıldım. Kovulmadım - istifa ettim olayı yani..
Bana ne oldu bu günlerde böyle bilmem. Dün sitemiz yazarlarından , bir
hanımefendinin yazısından - öykünün bizzat içine dalarak - esinlenip bir yazı yazdım. Fırçayı da yedim tabii. Hem de kibarca ; hiç çaktırmadan. Önce iyi yapmışım gibi tutup
havalara kaldırınca sevinmiştim doğrusu. Meğer düştüğümde daha çok canım yanması için yukarılara kaldırmış hanımefendi. Birden yere bıraktığında kafam gözüm yarıldı.Bir daha yazılarıma yorum yapmayın, bile dedi sonunda. Fakat ben hak etmişim herhalde .
Adım hırsıza çıktı sitede , rezil oldum..
Fakat bu hırsızlık kanıma işlemiş olacak ki bu gün yine benzer bir niyetim var. Sitemizin
değerli yazarlarından ’Canankız’ hanımefendinin ’Anneee..serçe donmuş.’ başlıklı yazısına
okumak için girer girmez bir anım aklıma geldi. Ve daha okumadan yazıdan çıkıp bu anımı
sizlerle paylaşmak istedim. Galiba yine bir çeşit hırsızlık etmiş oluyorum. Bakalım o hanım
efendi de diğr hanımın yaptığını yapacak mı bana ?
Efendim ; İstanbul Kartal’da açtığım emlâk bürosunda eşimle birlikte çalışıyoruz. Soğuk ve
karlı bir Cuma günüydü. Cuma vakti de yaklaşmış, abdestimi almışım ve camiiye gitmeye hazırlanıyorum. Birden ön camda ’ pat ’ diye bir ses. Bir şey geldi cama ama ne ?
Dışarıya çıkıp bakınmaya başladım. Yerde bir serçe..Cama çarpıp yere düşmüş. Yüreğim
cız etti. ( Lâf aramızda, beni sinirli falan zannederler, aslında aşırı yufka yürekliyimdir)
Daha elime almadan içimden yüreğim benden emir bile almadan duaya başlamılştı..
’ Allah’ım, ne olur ölmesin serçe !
Masamın üzerine koyduk ; baygındı, kıpıdamıyordu. Ölmüş olabileceği endişesi sardı bizi.
’ Su’ dedim eşime. ’ Su içirelim biraz ’.. Hemen koşturdu.. İçirmeye çalıştık. Henüz ölmedi
ğini anlayıp bir nebze sevindik.
Camiiye giderken başladım yalvarmaya Allah’ıma..Camiide aklımda yine o vardı. Namaz sonrası duamda yine o...Yalnız o..’ Allah’ım ne olur, ölmesin serçe !
Oldukça yüklü para kazanacağımız bir iş bozulmuş...Kiramı ödeyememişim..Oğlum iş batırmış, işler oldukça bozuk. Bir müşterimiz bizi devre dışı bırakıp emeğimizi çalmış.Bir
diğeri alacağımızı ödememiş..Hiç biri aklımda değil o an ! Serçe..sadece serçe..Ve ölmemeli
mutlaka yaşamalı o serçe..Allah’ım ne olursun ! Yaşasın serçe...
Merakla döndim camiiden. Hemen o geldi aklıma. Masanın üzerinde öylece duruyordu. Endişem hiç azalmadı. ’Yaşıyor mu ’ diye merakla sordum eşime..’ Hiç kıpırdamadı ’ diye
cevap verdikten sonra ’ Hapşuuuu’ dediğinde korktu serçe....
Ve birden uçup çıkıverdi kapıdan ! Nasıl şaşırdık bilemezsiniz. İnanması zor. Hayâle, kur
guya benziyor belki ama inanın ki yaşadık biz. Yaşadık ve çok sevindik, o serçenin ölme
diğine...
Bir tek kırıntıyı bile yerken, bir damla suyu içerlerken gördüğümde onları, içim kıpı kıpır
olur benim. Mutlu ederler beni, benden kaçmadıklarında, verdiğimi yediklerinde.
Serçeler ürkektir, masumdur, günahsızdırlar. Yollarımızı bile değiştirip ürkütmemeli, sev
meli korumalyız..
Ve ölmemeli serçeler......
( Şimdi izninizle Canankız’ın yazısını okumaya gidiyorum)
Fikret TEZAL