13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
855
Okunma
En sevdiği saatlerdi kadının. Akşam olmuş, eşinin eve gelme saati yaklaşmış, zevkle akşam
yemeğini hazırlamaya çalışıyordu. İşten çıktığında, hiç bir yere takılmadan, ekmeğini, karı
sının verdiği siparişleri temin edip, doğruca eve gelirdi kocası..
Çocuklar çoktan gelmiş, üzerlerini değiştirip derslerini çalışmaya başlamışlardı bile...
Kapının zili çaldığında, bir başka parladı zeytin yeşili gözleri.. Henüz otuzundaydı. Kumral
dı saçları ve orta boyluydu kadın. Sıkıntılarını çekmiş olsa bile hayatın, bozulmamıştı güzel
yüzü. Mutluydu çünkü. Huzurlu bir hayatları vardı. Düzgün bir işi vardı kocasının. O, çalış
mayıp çocuklarına bakıyordu..Çocukları da onları üzmüyorlardı doğrusu..
Zeynep ,on yaşlarındaydı. Sarıydı saçları ve yeşildi onun da gözleri, annesi gibi. Dördüncü
sınıftaydı ve sınıfının en çalışkanıydı. Orta boylu, tombulcanaydı biraz ama sevimliydi. ’ Kızmıyordu, kendisine tombul denmesine..Hoşuna bile gidiyordu.. Barışıktı hayatla..Mem
nundu annesinden , babasından ve yedi yaşındaki erkek kardeşinden...Zeki, birinci sınıf öğrencisiydi daha.. O da tombuldu...Siyahtı saçları ve karaydı gözleri...’ Karaoğlan, Sarı kız ’ bütün gün ağızlarındaki takılmalardı birbirlerine..
Adeta oynaklayarak, mutluluk şarkısı dilinde, alelacele kurulayıp ellerini, kapıya koştu kadın..Kendisini öpmeye uzanacak, güleç yüzlü, neşeli, elleri dolu kocasını bulmayı umuyor
du karşısında..
Evlendiği günden beri, belki de ilk defa o gün, öyle gördü kocasını..Yüzü gülmüyordu adamın. Gözleri bir anda çökmüş, yüzünde çizikler oluşmuştu sanki. Uzundu boyu ama
kamburu yoktu daha önce.O anda sanki kamburu çıkmıştı. Siyahtı gözleri ama korkunç değildi bakışları böylesine.. Saçları bile bozuktu. Oysa ne kadar özenir, tarayıp da öyle çıkardı sabahleyin evden. Dönüşünde de sanki hiç bozulmamış gibi olurdu. İlk defa o akşam, böyle gördü kocasını ; düşkün,bakımsız, bezgin, hayata küsmüş, zavallı bir adam !
Bozuntuya vermemeye çalıştı kadın. Uzattı gül yanaklarını kocasına, öpmesi için. Sanki
haketmemişcesine utandı adam karısını öpmeye.. Ceketini çıkarıp asmasını beklemedi
göz yaşları patlamak için. Kendini salona attı adam. Koltuğa yüzünü kapattı. Çocuklar
gibi ağlamaya başladı. Utanıyordu da göz yaşlarından. Gizlemeye çalışıyordu karısından.
Korktu kadın, ne olduğunu merak etti. Çok kötü bir şey olmasa, böylesine ağlamazdı eşi.
Onu hiç böyle görmemişti. Elleriye saçlarını okşadı, sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne
olduğunu bilmiyordu daha. Çocuklar koşarak geldiler odalarından. Babalarını öyle gördüklerinde, ne olduğunu bile anlayamadan ağlamaya başladılar. Hepsi ağlıyordu şimdi.
Yeşil gözler, kara gözler, sarı ve siyah saçlar ; hepsi hüzünlü, hepsi de ıslaktı, karışıktı..
- Allah’ ını seversen söyle ! Ne oldu Aydın ? Nedir seni böylesine üzen ?
Adam elleriyle kapattığı yüzünü yavaşça dönüp eşine ve çocuklarına anlatmak istedi olanla
rı....Ama zorlanıyordu..Çok kötüydü çünkü olanlar onun için...
- İş yerimiz iflas etti. Krize dayanamamışlar. Bizi de işten çıkarmak zorunda kaldılar, dediğinde yeniden boşandı göz yaşları. Kapkara gözleri sert bakmıyordu şimdi. Bir bebeğin
ki kadar aciz ve zavallı idi. Burdan sonrasını ağlamadan söyleyemedi :
- Artık işsizim. Çalışacağım, para kazanacağım, evimi geçindireceğim, çocuklarıma bakacağım bir işim yok ! Anlıyormusun Zeynep, işsiz kaldım ben !......
Ağladılar, ağladılar...Bu krizi çıkaranlar, onları böylesine ağlatanlar, o anda nerelerde ve
neler yapıyorlardı acaba ?....
Devam etmesi gerekiyor.....
Fikret TEZAL