Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Suat Tutak
Suat Tutak

KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı

Yorum

KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

862

Okunma

KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı

KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı


SEVGİNİN ATEŞİ

İskelede demir atan vapur , Anadolu’nun topraklarına muştu dolu yarınlarla yanaşmıştı . Az sonra büyükçe bir otobüs , şehrin asfalt caddesinde hızla ilerleyerek , yurdun içlerine doğru uzaklaşıyordu . Otobüsün orta koltuklarından birinde Selim , kabanını çıkarmış , enli, desenli , büyükçe kravatını gevşetmiş , yatar koltuğu hafif yatırıp uzanmış, dinlenmeye çalışıyordu . Az sonra gözlerini hafifçe kapatıp kendi dünyasına girmeyi , hayal dünyasında sevdikleriyle birlikte olmayı istiyordu . Düşündüğünü , aklından geçeni yapmıştı sonunda. Göz kapaklarını yarı açık , yarı kapalı bir şekilde yummuş , çocukluğunun geçtiği evi , geniş bahçesini , çocukluk anıların düşünmeye başlamıştı . Elinde olmadan , dudaklarında tatlı bir gülümseme belirmeye başlamıştı . Nice acıların , sancıların arasında var olabilmenin çabası , canlandı gözlerinde .
Evet , çocukluk yıllarının ilk dönemleri burukluk içinde , korkulu kabuslarla geçmişti . İlkokul yıllarında , babasının iş durumu çok bozuktu . İflastan yeni kurtulmuştu . Her gün eve, sinir krizleri içinde döner , en ufak bir hata karşısında tüm hıncını , Selimden almak isterdi . Geceler boyu , annesiyle tartışmalara tutuşurlar , çoğu zaman birbirlerinin kalbini kırarlardı .
Somurtkan , sert mizaçlı , kırıcı , dökücü , sevimsiz bir adam oluvermişti babası … Bir nevi ruh bunalımı geçiriyordu . Bu sebepten , Selimin dersleriyle , okul ve öğretmenleriyle yalnızca annesi ilgileniyor , baba-oğul arasındaki anlaşmazlığı bir uzlaşmaya , tatlıya bağlamak için tüm gücünü sarf edip , insan üstü bir çaba gösteriyordu . Selim :
- Zavallı anneciğim , bizim için az mı göz yaşı döktü , sabahlara dek uykusuz , uzun saatleri ne acılarla doldurdu diye düşünerek , eski yaşantılarını birer film şeridince , gözünün önünde canlandırdı . İçinde , babası ile karşılaşacağı anın heyecanı canlandı . Acaba , babası onu nasıl karşılayacaktı ? Gerçi , ilkokul yıllarında babasının sert tutumu , daha sonraları tamamen değişti . Ama , hala sebebini öğrenemediği bir şey olacak ki , bir gün babası aniden değişivermiş , o kırıcı , dökücü , merhametsiz babası , öfkeli adam gitmiş , yerine çok cana yakın , müşfik , her şeyiyle yakından ilgilenen , tatlılar tatlısı, bir baba oluvermişti . Ve, acılı olaylar aniden değişmiş , olaylarla birlikte yaşantısı da değişerek , mutlu bir aile oluvermişlerdi . Okul hayatındaki başarısı da , o tarihten itibaren başlamıştı .

Gözlerini bir ara açtı. Saatine baktı . Otobüsün hareket saatinden yaklaşık üç saat geçmişti . Zamanın nasıl geçtiğini bilemeyen Selim , iç dünyasının anılarıyla , bu güne dek , bu kadar ilgilenmemişti . Zaman zaman dalıp gittiği olur , sanki bir başka dünya aleminin boyutuna geçer , kendini dinler , dış dünyaya kapılarını kapattığı olurdu . Ama , şu anki kadar onlara ayıracak , duygusallık düzeyinde yaşayacak , pek vakti de olmamıştı zaten . Bir ara , o anda vapurdaki , kötürüm kızı hatırladı . Gerçekten , şefkate ihtiyacı vardı kızın . Belli ki , o da , kendisi gibi dünyasında yalnızdı . Hayatı boyunca büyük acılar çektiği muhakkaktı . Sonra , evet sonrası da , Serapta bir başka kişilik olduğunu , karşısındaki insanlara sezdiren , gizli bir ruh yapısı umudu verdi ona . Bunu sezinlemişti Selim. Duyguları ise onu hiç yanıltmamıştı , bu güne dek . Bu güçlü sezgi yeteneği , Serapta , bunca sene okul hayatındaki kız arkadaşlarında bulamadığı , bir ilgiyi buldu . Serapta gördüğü saf, taptaze ve içtendi . Oysa , okul arkadaşlarında görüp yaşadıkları ise , hepsi sahteydi . Yapmacıktı . Belki , onların ki , bir çıkara dayanıyordu . Ya da , değer vermedikleri zamanı geçiştirmek için , çeşni olsun diye , arkadaşlık yapmışlardı onunla . Kim bilir , belki de … Ama Serap , öyle değildi . Onda , uzun seneler öncesi tanıdığı , özürlü bir kız çocuğunun saflığı , içtenliği , sevgiye dayalı gücü , var gibiydi . Ruhundan gelen , bir samimiyet bulmuştu . onun nerede oturduğunu , kim olduğunu öğrenmemekle, ne denli hata ettiğini anladı . O , küçük Serapa ne kadar da benziyordu . Gözleri , saçlarının rengi , hatta sesinin tonu da ayni , oydu. Onunkiyle ayniydi . Bir parça değişse de , ayniydi.
Hafifçe kapalı olan gözlerinde , büyük bir ağırlık vardı . göz kapakları , tonlarca yükün altında kalmışçasına , neredeyse kapandı , kapanacaktı . Bu düşüncelerden kurtulmak istiyordu . Çok yorgundu . Uyumak , dipsiz , uçsuz bucaksız bir boşlukta , hiç düşünmeden , yalnızca uyumak istiyordu . Ama , ne mümkündü.
Yine bir acaba sorusu belirdi içinde . Kanı alevlendi . Şakakları zonklamaya başladı . Şu dünyada insan , ne tesadüflerle karşılaşıyor diye düşündü . Küçük Serapla da , böylesi bir tesadüfle karşılaşıp tanışmışlardı .
On yaşlarındaydı o zamanlar . Serap ise , henüz yedi – sekiz yaşlarında olmalıydı . Yine uzun sarı saçları , beline kadar düşmüştü . Yeşil , yosun rengi gözleri , ışıl ışıldı . O karşılaşmadan bir hafta evvel de , babasıyla o , en büyük dram gününü yaşamışlardı .
O gün ; babası iş dönüşünde , Selim , evlerinin bahçesinde , üç-beş erkek arkadaşıyla top oynuyorlardı . Bir süre önce yağmur yağmış , hava yeniden açmıştı . Sanki , hiç yağmur yağmamışçasına , güneşli bir hava olmuştu . Bahardan kalma bir gün gibiydi . Oyun çok tartışmalı ve heyecanlı geçiyor , saatin geç olmasının farkına varamıyorlardı . Oyunları anında , bir kaç defa yere düşen Selimin çorapları, taşlı zeminde yırtılmış , ufak tefek yaralar almış , üstü- başı kirlenmişti . Bir haftalık süreden buyana , her an Selime bir kusur bulan , hırpalayan , kalbini kıran babası , o an yine çıkageldi . Çoraplarının yırtılmış , giysilerinin , ayakkabılarının da kirlenmiş olduğunu görünce , hemen arkadaşlarının arasında kulağından tutup sarsarak :
- Oyunlarında , biraz daha dikkatli olmasını , ne zaman öğreneceksin ? Çoraplarını nasıl yırttın , ayakkabılarının , giysilerinin ne şekilde alındığını, hangi şartlarla sana getirildiğini biliyor musun ? Eğer , paralarını kendin ödeseydin, her halde daha dikkatli olurdun . Sen , hiç akıllanmayacak mısın ? Haydi , yürü eve . Oynamasını öğrenmeden , sana bir daha oyun yasak, diyerek , onu çekip sürüyerek arkadaşlarının içinde küçük düşürüp , hakaret etmişti . Babasının bu hareketi , Selime çok ağır gelmiş, onu hiç affetmeyeceğini sanmış , ona olan sevgisi sarsılmıştı . Eve girdiklerinde , Selimin daha başka , bir çok hareketlerini tenkit etmiş , sofrada , yemeği önüne döktüğünü söyleyip azarlamış , kaşığı tutuşundan , ekmeği ağzında çiğneyişine kadar suçlar bulmuş , azarlayarak , derslerini de çalışırken , yüksek sesle ders çalışılmayacağını , sesini kesip içinden çalışmasını söyleyip , ihtar etmişti . Kısa bir zaman sonra da , henüz derslerini bitirmeden , bağırarak yatmasını istemişti . Bu söyleyiş tarzı , istemek değil , açıkça onu cezalandırmak için erken yatmasını mecbur etmekti . Sesi kin ve nefret doluydu . Gözlerinde de , aşağılayıcı bir bakış vardı . O keskin sesiyle :
- Yeter artık , daha ne duruyorsun ? Yatma zamanı geldi . Odana git , diye gürlemişti .
Selimse içi burkularak , korku içinde , boynunu bükmüş , kitaplarını toplayarak yatmaya hazırlanırken , boğazında bir hıçkırık düğümlenmiş , ağlamamak için kendini zor tutarak , oturdukları odanın kapısına kadar ilerlemişti . Sanki o an , dünya , o küçücük dünyası üzerine yıkılmıştı . Kapıdan çıkmıştı . Fakat , ani bir kararla tekrar geriye dönmüş , koşarak babasının boynuna atılmış , sıkıca sarılıp bir kaç kere , sessizce hıçkırmış , ardından da hiç bir şey söylemeden, hızla koşup odayı terk etmişti.
Odasındaki yatağa kendini atan Selim , uzun saatler hıçkırıklarla ağlamış ve uyuya kalmıştı . Uzunca yıllar yatak odasını paylaştığı “ Marsık “ isimli , bir köpeği vardı Selimin . O dahi , bu davranışa bir anlam verememişti . Pırıl pırıl kuzguni siyah renkli tüyleri ile , candan dostça dalaşmalarıyla , yakın bir arkadaş gibi gördüğü Marsık da , üzgündü bu gece … O da , bir şeyler olduğunu hissetmişti . Yaşlı bir köpekti Marsık . Selim , onun eve ne zaman getirilip beslendiğini hatırlamıyordu .Safkan bir kurt köpeği olan Marsığın , sezgileri de çok güçlüydü . Yetişkin insan gibi her şeyi anlıyordu .Uzun seneler bu evde , ellerinde büyütülmüş , yetiştirilmişti . Aileye hem bekçi , hem eğlence kaynağı , hem de can yoldaşı olmuştu . Eve getirildiğinde , iyi eğitim görmüş , büyükçe bir yavru köpek olduğunu , hep söylerdi annesi . Marsığın geçmişi , pek bilinmiyordu . Yalnızca annesinin , bir trafik kazasında öldüğü , Marsıkla birlikte diğer yavrularının , değişik bir kaç aileye dağıtıldığı söylenirdi . Fakat , anlayışı , sezgisi , iyi eğitim görmüş olması , insandan farksız yapıyordu . Tek farkı onun hayvan olması idi . Öyle biliniyordu .
Güzel terbiye edilmiş , ehlileştirilmiş , soylu bir kurt köpeğiydi Marsık . Her gece , Selimin yattığı karyolasının ayak ucunda , halının üzerinde , ön ayaklarının üstüne çenesini koyup yönünü , kapıya çevirerek uyurdu . Çağırmadıkça, Selimin karyolasının üstüne , yada yanına çıkmazdı . Bazı geceler de , her nasılsa , koşar , Selimin karyolasına çıkar , onunla kısa bir boğuşmadan sonra ayak ucuna yatardı . Bunu , ender yapardı . O gece de , öyle yapmıştı . Selimin uyumasından sonra sessizce karyolaya çıkmış , Selimi uyandırmadan , sessizce başucuna gidip yüzünü okşarcasına , bir kaç kez yalayıp sonra da , ayak ucundaki yerine yavaşça yatmıştı .
Sabahleyin annesi , Selimin oda kapısını açınca , kurdu ayak ucunda , kapıya dönük olarak bekler bulmuştu .Neşeli anlarında Marsık , Selimle , çocuklar gibi boğuşuyordu . Çeşitli gösteriler yapar , oynaşırdı . Babası da , Marsığı çok severdi , Selimin . Eve karşı ne denli sert ve acımasız davransa da , köpeğe karşı , o anlarda bile , o denli müşfik davranırdı . Daha sevecen olurdu . Öyle zamanlar gelirdi ki , Selim , babasının Marsığı daha çok sevdiği düşüncesine kapılırdı . İçinden çoğu zaman , özellikle öyle anlarda :
- Ne olur , bana da , ona gösterilen sevginin bir parçasını gösterse , derdi kendi kendine . Marsığa gösterilen ilgiyi kıskanırdı . Üzülürdü .
O gecenin sabahı , kahvaltı yaparken , babası yine Selimin çeşitli kusurlarını ihtar etmiş , “ – Ekmeğine niye fazla yağ sürüyorsun , neden ellerinin dirseklerini masaya dayıyorsun “ diye azarlamıştı . Az sonra , babası işe yetişmek için hazırlanırken , yine kendi kendine homurdanıyordu . Evden aceleyle çıkarken , Selim de okuluna yetişmek için hazırlık yapıyordu . Daha sonra , babasının arkasından kapıya kadar koşmuş , sanki hiç bir şey olmamış gibi ona , ardından el sallamıştı . Ve , ona ;
- Güle güle baba . Hayırlı işler , demişti . Oysa babası , sert bir tavırla ona bakmış , bağırırcasına bir sesle :
- Dik dursana , niye belinin kamburunu çıkarıyorsun , diyerek yine haşlamıştı . Bağırmıştı . Selimse tekrar boynunu bükmüş , içinde anlatılmaz bir üzüntü ile acı içinde , arkasından bakakalmıştı .
İşte o gün Selimin baba sevgisi tamamen sarsılmış , ondan tamamen kopmuştu . Bir kaç aydır süregelen bu hareket tarzı , onu hayata küstürmüş , derslerinde gözle görülen , bir başarısızlık başlamıştı . Daima gülen yüzü , müşfik sözlü annesi olmasa , yaşaması bile güçleşebilirdi .
Zavallı kadın , ikisinin arasında aile mutluluğunu , samimi kaynaşmayı temin edebilmek için , ne acılar çekiyordu . Kültürlü bir kadınannesi . İleri görüşlü bir insandı . Uzlaşmacı , hoş görülüydü . Yoksa , o şartlar altında , böylesine bir hayata her kişi dayanamazdı . İmkansızdı . Babasının da bu dengesiz tutumu , bilerek yapılan bir durum değildi . İçinde yaşadıkları hayat şartları ağırdı . Bir kaç sene evvel , babasının elindeki döner sermayesini , bir çocukluk dostuna , yadım mukabilinde , borç olarak vermişti . O arkadaşı da iş bilmezliği yüzünden , aldığı parayı yitirmiş , iflas etmişti . Böylece de , Selimin babasının durumu da sarsılmış , ticaret piyasasında , başarılması zor olan borçlara girmiş , tıkanmıştı .
İşte bu bunalımın sebepleri , her türlü geçimsizliğin nedeni buraya dayanıyor , oradan kaynaklanıyordu . Ama Selim , bunu nereden bilecekti ? Bilebilir miydi ki ? O zamanlar , bunları anlayacak yaşta değildi ki . Arkadaşlarının babaları gibi , kendisiyle ilgilenen, sevgisini gösteren , yerine göre , iki arkadaş gibi oynaşan , bir baba görmek istiyor , bekliyordu . Bunun aksini de bulunca , hayata küsüyor , üzülüyor , içine kapanıyordu . Ama annesi , o harika , sevecen kadın imdadına yetişiyor , tüm acılarını onun göğsünde , hıçkırıklarla ağlarken gideriyordu . Ağlıyor , ağlıyor bir parça rahatlıyordu . Bazen birlikte ağlarlardı .
İşte bir gün ; o kavga ettikleri günden , bir gün sonra , yine sıradan tartışmalar yapılmıştı evlerinde . Selimin odasına kapandığı bir saatte , babası ile annesi , kendi odalarında tartışmışlardı . Selim bu tartışmaları yattığı odadan gürültü şeklinde duyuyordu . Ama , bir şey anlaşılmıyordu . O gün de ; Selimi babası her zamanki şekilde terslemiş , bağırıp kalbini bir kez daha kırmıştı . Selim ağlayarak , odasına kaçar gibi gitmiş , gecenin geç saatlerine kadar uyuyamamıştı . Onların kavgasını dinlerken , yatağında ağlayıp korkudan titreyerek , uyuyakalmıştı .
Sabahleyin gözlerini açınca , kendisini annesinin kucağında bulmuştu . Saçlarını okşuyor, gözünden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek , Selimden saklamaya çalışıyordu . Uykulu, tüm gece uyuyamamaktan kan çanağına dönüp şişmiş gözlerine , bir ara kendi gözlerini diken , onu yakından süzen Selim , annesinin bir gece içinde , bir kaç yıl daha yaşlanmış olduğunu görmüştü . Evvelce , kara saçları arasında hiç görmediği , ak saçları bir bir seyretti . Göz kapaklarının altı mosmor olmuştu . Bütün gücüyle annesinin boynuna atılıp , sarılarak :
- Anneciğim… Anneciğim diyebildi .
Ve , kendini tutamayarak , ağlamaya başladı . Kalbi , bir serçe kuşununki gibi çırpınıyordu . O , müşfik kadın yavrusunu kollarının arasında sıkıyor , sıkıyordu . Yüzünü , saçlarını , her yerini öpücük yağmuruna tuttu . O da ağlıyordu . Artık annesi , gizleyecek gücü de kendisinde bulamıyordu . Fakat , aniden ağlaması kesildi . Selimi göğsünden ayırıp yüzüne bakarak :
- Bitti artık yavrum . Acılar tükendi . Hepimiz aylar , senelerdir bir rüya görüyorduk . Korkulu , kabus dolu geceler yaşadık .Ama şimdi , hepsi bitti . Biraz sonra doğacak güneş , tüm acıları, ışıkları ile boğacak . Yeniden bir hayata başlayacağız . Artık bu güzel gözlerinden , bir daha , acı yaşlar akmayacak . Çünkü onlar , gülmek için yaratıldı . Ağlamak için değil . Göreceksin bak , bu sabah karşına , bir başka baba çıkacak . Seni seven , müşfik , senin her dediğini yapan bir baba . Haydi kalk… Ağlama artık . Koş babana . Onun boynuna sarıl, öp onu .
“- SEVGİNİN ATEŞİNE , ZULMÜN KARLARI” dayanamaz .
Selim , annesinin söylediği sözlerin çoğunu anlayamamıştı . Ama , babasına gitmesini , onu affetmesini istiyordu . Sadece bu kadarını anlayabilmişti . Boynuna sarılıp , onu öpmesini söylüyordu . Oysa , Selimin dünyasında babası , çoktan ölmüştü . Kalbi , bir taş kadar sertleşmiş , babasından bahsedilmesini bile istemiyordu . Kendisi için bir tek insan vardı hayatında , o da , annesiydi. Onun için her şeyini verebilirdi . Canını isteseler bile , çekinmeden , ölmeyi kabul ederdi . Fakat , onun dünyasında babası yoktu artık . Çok incinmiş , kırılmıştı . “ Öldü “ diyordu babası için . Ölüler de sevilmezdi . Selim , kaşlarını çatıp , yüzünü asarak :
- Gitmem ona ben … O , beni sevmiyor . Ben , oğlu değilim . Marsık bile , benden daha kıymetli. Onu daha çok seviyor . Senden de , benden de çok … Gitmem . İstemiyorum , deyip inat etti .Annesi , saçlarını okşayıp tekrar gözlerinden öperek , ayni yalvaran , ısrarcı bir sesle :
- Benim güzel yavrum . Yanılıyorsun . Babalar , çocuklarını hem döver , hem de severler . O da , başka babalar gibi seni seviyor . Hem sen bak , büyük çocuk oldun . Bu sözler , yakışmıyor sana . Sonra , sen onu sevmeye devam et . Bir gün , o da seni sevecektir . Bu günde seviyor . Sevmediğini kim söyledi . Onun sözlerine , davranışlarına aldanma . O da seni seviyor . İnan bana . Haydi git de , gözlerinle gör , dedi .
Selim , annesinin sözlerini sessizce dinliyor , babasına gidip , gitmemek için karar vermeye çalışıyordu . İçinde iki ayrı duygu vardı . Birinci duygusunun sesi :
- O adam seni sevmiyor. Yine seni dövecek , gitme , gitme diyordu . Öteki duygusunun sesi ise:
- Koş , durma boynuna sarıl , daha ne duruyorsun . O , senin babandır . Hem döver , hem de sever . Sevmediğini ne biliyorsun ? diye zorluyordu . Selim , bu iki duygusunun altında kararsızca çabalarken , annesi tekrar ısrar etti :
- Haydi Selim , Korkma , koş babana . Seni bekliyor . Bütün gece o da uyumadı . Onu , çok değişmiş bulacaksın . Yeter ki , sen ona git . Odasına koşup boynuna sarıl , sevdiğini söyle . Onun da bu sözü duymaya ihtiyacı var. Göreceksin … O , babaların en iyisi oldu, dedi . Selimin hala tereddüt ettiğini gören annesi, değişik bir tarzla ısrar etti :
- Beni üzmek istemiyorsan , bunu yapmalısın , dedi . Ardından, yine ısrarcı sözlerine devam etti :
- Koş yavrum , baban seni bekliyor . Haydi , haydi ne duruyorsun ? dedi .
Bu ısrar üzerine Selim ; ani bir kararla annesine sarılıp yanaklarından öpmüş , hiç konuşmadan odadan çıkmış , babasının oda kapısına kadar gelmişti . Kapı açıktı . Hiç ses yoktu . Yavaşça , kapıya yaklaştı . Eliyle bir-iki defa vurup içeriye girdi . Babası , parmaklarına kadar yanmış bir sigara elinde olduğu halde , gözlerini odanın tavanına dikmiş , düşünüyordu . Az ileride , küçük bir sehpa üzerinde , büyükçe bir kül tablası, içi sönük sigara izmaritleriyle dolmuş ve etrafa dökülmüş olarak duruyordu . Saçları karmakarışık , hatta elbiselerini bile çıkarmadan , uzanmıştı yatağına . Selimi kapı eşiğinde görünce, dirsekleri üzerinde yarı doğrularak , boş gözlerle ona bakmıştı . Konuşmak istiyor , bir şey söyleyemiyor , sadece onu , tepeden tırnağa süzüyordu .
Selim önce duraklamış , ardından koşarak , babasının kucağına atılıp , boynuna sarılmıştı . İkisi de konuşmuyor , aylarca süren kırgınlığın acılarını dindirircesine birbirlerini sıkıyorlardı . Babası Selimin saçlarını okşuyor , onun rasgele yerlerini öpüyordu . Bir süre sonra babası , ağlamaklı bir sesle , kesik kesik konuşarak :
- Affet beni yavrum . Sana çok kötü davrandım . Bir baba , bu kadar zalim olamaz . Suçluyum . Yanıldığımın çok geç farkına vardım . Bak , pişmanım . Benden kopma . Sana , sevgine ihtiyacım var . Seni, kaybetmek istemiyorum , dedi .
Selim , bu beklemediği davranış karşısında şaşırmış , içindeki bütün kötü duyguları ölmüş , işittiği bu sözlerle , yanıldığını anlamıştı . Şimdi kalbi , bir başka türlü çarpıyor , gözlerinden yanaklarına uzanan yaşlar , bir başka duyguyla akıyordu . Acaba , bu duygunun adı neydi ? Bilmiyordu . Ama , mutluydu . Kısık bir sesle :
- Babacığım , babacığım diyebilmişti . Ardından sözlerine devam edip :
- Seni her zaman sevdim . Ben de suçluyum . Sen de beni affet diye , inlemişti . Babası , biraz daha sakin bir sesle :
- Sus yavrum . Benim güzel Selimim . Artık , ağlamak günü değildir . Şu parlayan güneş , artık bizim için doğacak . Tüm acılar , bu geçen karanlıkla sonsuzluğa kadar unutulacak, diye teselli etmişti .
Uzun zaman sonra , belki de aylar , yıllar sonra ilk defa , baba oğul , sarılarak yatağa uzandılar . Zavallı kadın , bu gördükleri karşısında , ilk defa sevinç hıçkırıklarını , ağaran sabaha , bu yeni aydınlanan evrene duyuruyordu . Adete haykırıyordu . Bu , bir çeşit acıların son buluşunun , aydınlanan yepyeni bir dünyanın mutluluk ilanıydı .
O günden sonra Selim , yeni bir hayata başlamıştı . Artık babası , onun en küçük bir işiyle bile ilgileniyordu . Birlikte okula gidiyor , akşamları okuldan alıp eve getiriyor , öğretmenleriyle , evdeki dersleriyle bir bir ilgileniyordu . Tatillerde ve boş günlerinde onları alıp gezilere , sinemalara , mesire yerlerine , pikniklere götürüyordu . Selim , ailece aradığı mutluluğu bulmuştu artık .Düzelen moraliyle birlikte , birden bire derslerinin başarısı da artmıştı . Kendisi de değişmiş, hayat dolu bir çocuk oluvermişti . Öğretmenleri , bu başarısındaki düşüş ve yükselişe , başarı zikzaklarına hayret ediyor, anlam veremiyorlardı . Selim , bir başka çocuk olmuştu artık . Daha sonra , annesi ve babasından aldıkları bilgilerden , durumu öğrenmiş , sorunu çözmüşlerdi . Öğrenim yıllarındaki bir çocuğun , ruh yapısı yönünden , ilgi ve sempatiye , sevgiye ne denli ihtiyacı olduğu böylece , son kez daha anlaşılmış oluyordu . Selim bu denekte , canlı olarak önlerinde duruyordu .
Otobüsün sarsıntısı ile gözlerini tekrar açan Selim , dudaklarında tatlı bir gülüşle , yeniden göz kapaklarını kapattı . Gözleri az sonra tamamen kapanan Selim , hatıralarının uykulu saatlerine , kendini bırakıverdi . Yüzünde o tatlı tebessüm , otobüsteki koltuğunda , uyuyakalmıştı.

Suat TUTAK ( Devamı var)
[
/kalin ]

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kötürüm...(bölüm-3 ) öykülerim devamı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kötürüm...(bölüm-3 ) öykülerim devamı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL