15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1127
Okunma
Gıcık bir tabirle birazcık gıcıklık yapmak geldi içimden yine.
Demiştim işte, arada bir şiir ve yorum üzerine birkaç söz söylemeye çalışacağım.
Biliyorum, birileri illa ki kızacak; birileri gülümseyecek; belki birileri de düşünecek birazcık!
Ziyanı yok!
Ben yine de azıcık olan bilgimi fikrime vurarak yazmayı düşüneceğim; düşünmekle kalmayıp yazacağım da!
Yine çok iyi bilmekteyim ve bu konuda şahitlik ederim ki bu siteyi izleyen akademi öğretmenleri var. Yanlış ya da eksik söylediğim bir şey olursa hemen yarı şaka yarı ciddi, yarı uyarı yarı öneri ile ağzımın payını vermekteler.
Elbette ben de yanlışımı doğru, eksiğimi tam eylemek için inleyerek de olsa dinlemekteyim hocaları!
Yanlış veya doğru, eski ya da yeni, acı veya tatlı; ama bir şeyler söylemek gerekir hayata dair, havalara dair ve de şiire dair…
Şiir yazarken ne kadar cinlik yaparsanız yapın; hatta cin olmadan şeytan çarpmaya kalkışsanız bile, şiirde kendinizi saklayamazsınız.
Bakın, kendisine neden şiir yazmadığını soranlara Capek ne demiş!
“Kendimden bahsetmeyi günahım kadar sevmediğim için şiir yazmayı seçmedim ömrü hayatımda…”
Birazcık edebiyatla uğraşan herkes bilir ki bir şiirde; bırakın şiiri bir dizede bile kullandığınız bir sözcüğün yeri sizin de o şiirdeki yeriniz olmuştur.
Yeriniz saptandıktan sonra da; ruhunuzu, fikrinizi, daha da ileri giderek ve de Freud’u da işin içine katarak bilinçaltınızdan sızanları yazmaktasınız.
O halde, ister dertli bir baş, isterse öylece duran bir taş için bir iki dize karaladığınız zaman siz sizi yazıyorsunuz aslında!
Bu durumda okur her zaman şunu düşünür!
Bu şiir bana ne veriyor!
Eğer şiir şairini anlatıyor ise, bundan bana ne!
Okur böyle düşünse de kazın ayağı öyle değildir!
Yani okur, yürekleri parçalayan bir şiiri okuduğu zaman asla şunu demez.
“Vay be, nasıl da acı çekmiş, bravo!..”
Ya da “ böyle bir aşk olur mu hiç, bu ne yüce bir duygudur…” Falan filan…
Beğenisini belli eden okur, aslında o şiirde, kendi içinde bulunduğu hal ve içyapısındaki durumu anlatmakta güçlük çektiği için ya da tam olarak o duygusunu anlatacak olan kelimeleri ve anlatımı bir türlü oluşturamadığı için işte o şiirde kendinden bir şeyler yakalayıp alkışını esirgemez ondan.
Evet, işte! Ben de seviyorum, benim sevdiğime duyduğumu tam da bu dize anlatıyor; ya da ben de acı çekiyorum, işte beni kıvrandıran şey bu!
Elbette fikirdaşının yazdığı her şiire alkış tutanları bu okur gurubundan tekme tokat atmak gerekir.
Onları şutladıktan sonra ben kendime dönerek ‘şiire yorum’ hakkında düşündüğümü söylemek isterim.
Yazılan her şiiri okumanın ve okunan her şiire dokunmanın olanağı kimsede yoktur sanıyorum. Ancak gözümün iliştiği bir şiirde kendimden bir zerre bulmuşsam eğer, mutlaka iki cümleyle de olsa beğenimi belli ederim; ki bunu birçok arkadaş da böyle yapmakta.
Bir de beni içine çeken şiir vardır. Kendimden zerrenin zerresini de bulamasam o temanın anlatımı beni etkilemiştir; işte o zaman o şiiri anlamaya çalışırım.
Bu ister kerhane şiiri olsun iste ise tekke; eğer anlatılan büyülü dizelerle örülmüş ve de ilk bakışta yürekle görülmüş ise asla sorun olmaz.
Ve düşündüklerimi, anladıklarımı çekinmeden söylemek isterim.
Söylerim de!
Ama şuna dikkat ederim her zaman!
Beğendiğim bir şiirin altında bir bayanın imzası var ise, sırf şirinlik yapmak için dil ve o yürek işçisiyle dalga geçer gibi, ‘şaire’, diye şair sözcüğüne bir cinsiyet yükleme çabasına girmem. Tıpkı bayan bir ressama, “ressame,” dememi dil ve sanat anlayışının izin vermeyeceği gibi, ben de dilime izin vermem!
Biliyorum, yine gıcıklık yaptım; ama devam edecektir, geride gıcır gıcır gıcıklıklarım var daha!