9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1968
Okunma

.
Hayatımızda yaşadığımız her şey bizlerde adına tecrübe denilen bir eser bırakır. Dolayısıyla tecrübe denen şeyin yaşadıklarımızın bileşkesi olduğunu söyleyenlerin ne kadar haklı olduklarını da görürüz.
Her konuya uzak duranların ya da herkesin yanında olanların bir gün bütün meselelerde olduğu kadar kişisel ve özel meselelerde de yalnız kalacakları muhakkaktır. O sebeple insan hayatında bazı şeylerin zaman içerisinde paylaşılması zaruridir. Bizler yaratılış olarak desteğe ve birbirimize ihtiyaç duyarız. Bu sebeple dostluk ve arkadaşlıklar kurarız. Dolayısıyla bu yazımda ele almak istediğim açılım da, dostlarımız (!), dost olamayanlarımız olacak. Çünkü her insandan dost olmayacağını ve bir takım kimselerin aslında ne kadar bencil ve zafiyetlerine düşkün olduğunu sonradan anlarız. Sevdiklerinin ve sevgi iddialarının aslında karşıdakine seslenirken her seferinde kendilerine ve egolarına yöneldiğini idrak ettiğimiz anlar, belki de hayatımızdaki nadir sızılarımızdır. Bunu anladığımız zaman da çoğu kez iş işten geçmiş olur. Eyvah deriz! Eyvah ki ne eyvah! Meğer ben kime/kimlere güvenmişim? Oysa asıl önemli olan bundan sonrasıdır. Çünkü Mümin ısırıldığı bir yerden iki kere ısırılmaz der Kutlu Peygamberim!
Bir zamanlar çok yi bildikleriniz, muhabbetle dost, yaren, eş dedikleriniz vardır. Sizin onurla taşımak istediğiniz bu kimliklerin şahsı da en az kendiniz kadar değerli, kaliteli ve kişilikli olmalıdır ki sizin onları taşıyabildiğiniz kadar onlar da sizleri taşıyabilsinler. Eğer onların kişilikleri ve karakterleri en az sizin kadar güçlü ve sağlam değilse uzun vadede bu kimselerin yanınızda olmasını beklemenin sonu apaçık bir hüsrandır. Sizi taşımaya güç yetiremeyen bu kimseler en yakın yerde üzerlerinden atmaya bakacaklardır. Onların bunu yaparken ne vicdanları sızlar ne de bahane bulmakta sıkıntı çekerler. Her şey öyle kolay ve basittir ki, siz olanı biteni anlayamasanız bile. Öyleyse bunu anladığınız zaman siz onları en yakın istasyonda dostluk treninizden indirmelisiniz. Nezaketinizle….
Bir diğer konu da birlikteliğinizin temelinin Allah rızasına dayanmasıdır. Belki Hak rızası için yâren edindiğiniz dostların sayısı bir ya da iki ile sınırlıdır fakat yaşadığınız bu dostluklar iki cihan birlikteliğini de beraberinde getirir. Onlar ki sizinle ağlayıp gülerler. Sizinle hasta olur, sizinle sevinirler. Bin düşmana ve bir dünyaya bedel olan bu insanların varlığı kısa zamanda en büyük hazineniz hâline gelir. Onlar sizin ötelerdeki hayatınızın da yegane şahidi ve yarenidirler.
Hükema :
- “Arkadaşlar arasından îman, asâlet, görüş ve edep sahiplerini seç ki; muhtaç olduğun zaman sana yardımcı, başın belâya girdiğinde yılmaz savunucun, rahat zamanlarında da süs ve zînetin olsun” diyor. Zira, sıkıntılı zamanında senin yanında olmayanların varlıkları ile yoklukları pek fark edilmez. Onların hepsi fedakârlıktan bahsederler de, hiç birisi söylediğini yapamaz. Sadece asâletli, temiz ve îmanlı olanlar hariç. Bunlar ise her koşulda sözlerinin eridirler. Unutmamalıdır ki dostluğu Allah için olmayanların, dostu her zaman tehlike ile perişanlıkla karşı karşıyadır.
Karakteri zayıf ve güçsüz kimselerle dostluk çok tehlikeli olduğundan onların yanında bulunmak fırtınalı havada kayıkla açılmaya benzer. Kişi boğulmaktan kurtulsa dahi endişeden asla kurtulamaz. Ahmakların dostluğu hem uğursuzluk sebebi hem de perişanlığın arifesidir.. Çünkü zayıf zayıfı çeker ve ancak kendisi kadar zayıf olanın yanında egosunu tatmin eder. Onlar ancak öylelerinin yanında güç timsalidir. Hele de ona el etek açılmış ise, hele de duygu sömürüsü babında eziklik edebiyatı ile kandırılmışsa. Hele de asıl önemli olan gülün mana istikameti, nüvesi kirli gözyaşı seline bulanmış ise, gayrı o sele kapılıp gitmemek mümkün mü? Artık ondan güçlüsü yoktur kâinatta. Kendisini Mısır’da sultan olarak görür. Ya da her fırsatta ülkeler fetheden kraldan daha kraldır! Peh! Ne kral, ne makam ama!
Bu sebeple sizden şahsi zayıflıkları sebebiyle giden, ya da bir şekilde yollarınızı ayırmak zorunda kaldığınız dostlarınızın (!) yokluğu sizin için asla ziyan değil, bilakis kârdır. Hele de ahlakî zafiyetlerine esir olup gözleri dünyayı görmeyenlerden ne kadar uzak durulsa yeridir. Ben bugün zararın neresinden dönülürse dönülsün kârdır diyerek halime şükredip, kendimi çok şanslı ve güçlü hissetsem de yine üzülüyorum, yine dua ediyorum bin bir umutla. Belki dostlarım ayrıklar arasından sıyrılır da yeniden GÜL olur umuduyla... Çünkü “Bir insan çöplükten geçerken, halis gül bile olsa o çöplük kokusu üzerine siner” der bir Allah dostu. Sepetteki çürük elmanın diğer bütün elmaları çürütüp kokuttuğu gibi. Böyle çürük elmalar safi tuzakla, intihar oyunları ve kirli gözyaşları ile kandırır da bir gülü kendisine kurban eder. Bu şeytanın tuzağından korunmak ve dostlarımızı korumak ise yine saf dostların görevidir...
Ayrıca güçlü iradeleri de yine güçlü olan iradeler hoşnut eder. Onlar ancak kendileri gibi sağlam kalelerin yanında anlamlıdırlar.. Nitekim güzele güzel yakışır, karakterliye de karakterli.. Hem de en az zayıfın zayıfa yakıştığı kadar! Akıllı ve karakterli düşmanın düşmanlığı ahmakların, zavallıların dostluğundan gelen faydadan daha azdır. Çünkü akıllı düşmanlar verecekleri zararı düşündüklerinde hadlerini aşmamaya özen gösterirler ki karşılığı fena olmasın. Ama ahmaklar, yapabilecekleri zararı yapmaktan asla çekinmezler..
Onlar görünüşte dost libasını kuşansalar da zahirde dost değil bizim gül bahçemizin ayrık otlarıdır. Ve gül olmayanı
gülden saymak ahmakların nişanıdır.
O zaman gül dururken ayrıklarla oyalanmak niye?
Madem GÜL`e talibiz,
Haydi kolay gele!
Kargülü ALMILA
Sevim YAKICI
"Coşkun Çoruh" dergisi Mayıs sayısına alınmıştır. İzinsiz kopya ve alıntı yapılmaması rica olunur.