23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1756
Okunma


Çelişki, insanoğlunun yaşam sürecindeki tanımı en belirli kelimelerden biridir. Tanımsız olansa çelişkiyi doğuran ana hatları bizlerin bile bile oluşturmasıdır.
Sokakların çıkmazlarında yaşamın amansız kucağına terk edilen kimsesiz çocuklar ve bunun akabinde evlerimizde ağırlanan değerli makineler içimizdeki soğuk düşün habercisidir aslında. Ve bu şoğuk düş, özü öksüz kelimelerin sömürgesinde doğuracak metalik çiçekler ve metalik duygular cennetini…!!!
İnsan yanımızın en büyük çelişkisi ise insanın mı yoksa robotun mu yaşamın fatihi olduğudur. İnsan ve robotların bu karışımda doğan yeni oluşumu ise usumdaki anlam odalarının duvarlarını sarsan sıkı bir depremdir. Bu deprem ya enkazın ya da temelleri sağlam bir mimarinin habercisidir belki de.
İletişim çağındayız ama içimizdeki çocuğu insan yanımızı teknoloji ile berdel edince ödediğimiz bedel sanırım çok şeyin habercisi oluyor. Teknolojinin aydınlık yolunda ama mat duruşunda resimler doğuyor yalnızlığa kalabalık sancılar büyüten.
İnsanı özünden uzaklaştırmak ya da özüne küstürmek gelişmişliğin hangi anlamı bilmiyorum ama tek bildiğim ağlamak, gülmek, birine sarılırken şefkat kokusunu, sevda kokusunu ve insan kokusunu doya doya içine çekmek gerektiğidir. Düşünmek Yaradanın bize bahşettiği paha biçilmez bir hazine iken elimizden geldiğince düşünmemeyi, yorulmamayı, hazırı ve emeksiz var oluşları seçiyoruz.
Ve işin garibi ...!!!
Bu anlamda ruhumuz hazıra soyunurken, zamanımızın robotlarına insani renkler katmak için bir çabadır gidiyor insanlarca… İnsani renkler taşımak bu denli önemliyse içimizdeki bize ait olan en değerli anlamlar neden eritiliyor basmakalıp ve aynı renklerde üretilen düşünce duygu ve taklit birlikteliğinde…
Sorunum teknolojinin bize hizmet eden, yaşamımızı kolaylaştıran yanını yok saymak elbette değil…
Fırından yeni çıkmış bir ekmeğin kokusunu,
Uçurtması tellere takılınca heyecanlanan çocuğun duygusunu,
Yavrusu askerden gelmiş bir ananın mutluluğunu,
Bayrağına dokununca insanın ruhundaki onurunu,
Elleri emeğine dokunan, üreten, hisseden ve düşünen insanın rengini,
Kitap sayfasına dokunan bir insanın ruhunu yüreğini saran o bilgi emek ve gelecek kokusunu ,
Dağlarımdaki kardelenin ölüme rağmen güneşe aşkını dinlerken ki insan insan atan ruhumun suskusunu,
görmedikten, duymadıktan, hissetmedikten ve bilmedikten sonra yaşamın ne kadar kolaylaşırsa kolaylaşsın bir anlamı olmayacağını bilmemiz gerekir…
Hislerimiz çalınıyor çağın soğuk zengin renksiz duvarlarında… Ve dirhem dirhem değişim yapılıyor emin adımlarla robotların insani duruşunda…
Uğrunda dev bütçeler harcayarak ve tüm imkanları seferber ederek Robotları insana benzetmeye çalıştıkları engel tanımayan ve yeni çığırlar açan bilimsel ve teknolojik araştırmaların yapıldığı çağda, insanın kendine özgü hassas hareket ve duygu anlamında ki davranışlarını robota kazandırmak robotları insanlaştırmak için insanın organlarını uzvunu hatta beynini dahi deneyebilirler. Ama şüphesiz sonuç şudur ki: Yüce Yaradan’ın imzasını taşıyan en özel projesi olan insanı, bırakın taklit etmeyi bu sırrın içindeki anlama dair anahtara dokunmak bile mümkün değildir…
Şimdi çelişki denen bu devinimin sorumlusu kim biz insanlar mı yoksa insanlar mı…???
Beyaz Ağıt / Mehtap ALTAN
05.04.2009