Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
kalemsiz
kalemsiz

KARINCALAR

Yorum

KARINCALAR

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

803

Okunma

KARINCALAR


Karıncalar bir ağacın dallarındaki bütün yaprakları bir gecede koparıp yuvalarına taşıyabiliyorlar. Bununla da kalmayıp, o taşıdıkları yaprakları mayalayıp mantar üretiyorlar.
Kumanda elimde idi ve bilindik, günü reklamlarla tamamlayan kanalları zaplıyordum. Karıncaları anlatan bir belgesele takıldı gözüm ve o kanalda kalmaya karar kıldım. Zaten onca reklam içinde başka şansım da kalmamıştı. Karıncalar ağaç yapraklarını yuvalarına taşıyorlardı. Bu günlük hayatta da sıkça karşılaştığım bir durum olmasına rağmen hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Çünkü yaprak taşıyan bir karıncayı takip edip, yaptıklarını gözlemlememiştim. Karıncaların müthiş bir organizasyon ile yaptıkları o yaprak taşıma işini gördüğüm halde merak etmeyecek kadar kördüm kısacası. Şimdi karıncaları çok yakınlaştırılarak çekilmiş halde, tepeden izleyebiliyordum belgesel ekibi sayesinde. Karıncalar organize bir şekilde yaprak taşıyorlardı. Bir gurup karınca ağaçta görevliydi. Çünkü bu karınca gurubunun yaprak kesebilen, çinko kaplı makasları vardı. Onlar sadece yaprakları kesmekle görevliydiler. Bir diğer gurup ise kesilen yaprakları yuvaya taşımakla görevliydi. Bu gurup birlikte çalışan ikili karıncalardan oluşuyordu. İki karıncadan biri yaprağı dik bir şekilde sırtlıyor, diğeri ise yaprağın üstüne çıkarak yukardan gelebilecek saldırılara karşı onu koruyordu. Yani bir karınca kendi vücut ağırlığının birkaç katı olan yaprağı taşımanın yanı sıra, ortalama ağırlığı kendisi kadar olan arkadaşını da taşıyordu. Karıncalar, biri yaprağın altında diğeri üstünde yollarına devam ediyorlardı. Ve sayıları çok fazla olmasına rağmen, çalışma boyunca birbirleri ile hiç çarpışmadılar. Yollarına her hangi bir şey düştüğünde ise yol yardımında görevli karıncalar anında olay yerine gelir ve yolu kullanılır hale getirirlerdi. Yapraklar yuvanın içine ulaştığında ise onları orda bekleyen öğütücü karıncalar vardı. Bu karınca gurubu ise getirilen yaprakları çiğneyerek öğütmekle görevliydi. Öğütme işi yuvanın en geniş odasında gerçekleşirdi. Öğütücülerden sonraki gurup ise öğütülmüş yaprakları mayalamakla yükümlü gruptu. Bu grup salgıladıkları bir çeşit tükürük ile yaprakları mayalayarak mantarlaşmalarını sağlıyorlardı. Ve işin sonunda kocaman bir ağacın yaprakları tamamen yuvaya taşınarak işlenmiş olurdu. Karıncaların tarım işi bu günlük tamamdı. Şimdi sıra elde edilen mantarları afiyetle yemeye gelmişti. Bu yemek onlar için çok güzel olmalıydı. Çünkü bu yemek için hep beraber, statü gözetmeden, tembellik yapmadan. Açıkgözlülük etmeden beraberce emek vermişlerdi. Biz insanlarca da emeğin karşılığı daha tatlı değil midir? Yemek yemeye hep beraber başladılar ve yemekten birbirlerine ikram etmeleri de taktire değer bir davranıştı. Yemek bittikten hemen sonra ise yeni bir yemek için çalışmalar başlardı. Karıncaların hayatı böyle idi işte. Biri diğerinin emrinde çalışmazdı ya da biri diğerinin patronu değildi. statükoculuk yoktu. Her kes harcayabildiği kadar emek harcıyordu. Hiç biri çalışma gücünün bir kısmını gizlemiyordu(kaytarmıyordu), her kes var gücüyle çalışıyordu. Emeklerinin karşılığını da işi paylaştıkları gibi paylaşıyorlardı. Milyonlarca karınca hep beraber bir yuvada yaşıyorlardı. Şimdi doğadaki diğer canlılara bakalım. Benzer gayret, emek ve süreklilikle çalışan birde arılar var. Ve geriye kalan hayvanlardan çoğunda ise bir av geleneği vardır. Biri diğerinin avıdır. Biz insanlar için ise bizden(biyolojik olarak hayvan sayılıyoruz) başka, gücümüzün yettiği bir çok hayvan bizim için birer avdır. İnsanlık kendini dünyanın en üstün, saygı değer varlığı olarak kabul eder. İnsan olmanın gerekleri yerine getirildiğinde bu şüphesiz böyledir. Ama çoğu zaman bu gereklerin yanından bile geçemiyoruz. Örneğin, sadece beynimiz birkaç milyon karınca ağırlığında ama, karıncalar kadar birbirimize karşı saygılı olamıyoruz. Karıncalarınki kadar iyi işleyen bir düzenimiz yok. Hep birbirimizin sırtından geçinmeye çalışırız ve buna kurnaz olmak, zeki olmak deriz. Oysa zeki olmak demek üretebilmektir, harcamak, tüketmek değildir. Var olmak, kendini bir işe yarar hissetmektir, tembellik yapmamaktır. İnsanın yaşamından ve yediğinden zevk alması da paylaşmasıyla doğru orantılıdır. Karıncalar bu yüzden kendi arlarında savaşmıyorlar ve yüz yıllardır durmadan çalışmaktan hiç yorulmuyorlar.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Karıncalar Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Karıncalar yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KARINCALAR yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL