Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
söz
söz

ESKİLERDEN BİR CUMA SERÜVENİ…

Yorum

ESKİLERDEN BİR CUMA SERÜVENİ…

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

992

Okunma

ESKİLERDEN BİR CUMA SERÜVENİ…


Hiçbir zaman önceden planlanmazdı Cuma gezmelerimiz, kendiliğinden oluşur ve tüm program o günün sabahında belirlenirdi. Perşembe gecesi radyo tiyatrosundan sonra hemen yatmışsak, erken yatmanın doğal sonucu olarak erken kalkmışsak ve sözleşmiş gibi Sobacı Hüseyin Abi’nin genelde kapalı olan dükkanının önünde toplandıysak; hele de, bir kaçımızın cebinde haftalıklarımızdan hala para kalmışsa, plan program yapılırdı yaşça büyük haytaların şefliğinde.

Önce gelecek olanlar belirlenirdi, sonra izin alarak gelecekler. Parası olduğu halde gelmeyenlerin, gelmek istemiyorum diyenlerin, gelmediği halde borç vermeyenlerin adı –mızıkçı- idi kaçınılmaz olarak. Aslında çok fazla paraya da ihtiyaç yoktu bu serüven için, Cuma günleri kurulan ve içinden yürümek zorunda olduğumuz Cuma Pazarından alınacak meyve veya karpuz, çıkarılma zamanı kokusu Üç Şehitler’e kadar gelen ( belki de bizim öyle sandığımız ) yol üstü fırınından alacağımız ekmek ve beyaz peynir ya da helva parası yeterli idi. Büyüklere emanet edilerek gelmesi için izin alınan küçüklere şart koşulan su bidonu ve bolca tuz ile gerekli malzeme tamamlanırdı.

Üç Şehitler’e inen güzergah kısa fakat riskli idi, tepelerin ( şimdi her yanı bina doldu ) bulunduğu yerden geçerken kuş avlayan sapanlı çocuklara yakalanma ve nereden geldiği belli olmayan taşı kafamıza yeme tehlikesi taşırdı. Diğer güzergah ise biraz uzun fakat pazarın orta yerine, fırının olduğu yere inen yoldu. Genelde birinci güzergahı seçerdik, her türlü tehlikesine rağmen, bunun nedeni; özellikle yaz aylarında kilim ve çamaşır da yıkanan çırçırda serinleme isteğimizdendi. Havanın sıcak olmasına bağlı olarak sadece başımızı ıslatma, belden yukarısını ıslatma; daha da sıcak ise atletleri ıslatma ve ıslak olarak giyme ile tamamlardık o evreyi.

Fırından alacağımız ekmek sayısı genellikle ya da üzerimizdeki paraya bağlı olarak fazla tutulurdu. Hele de buharı henüz tüten haline rastlarsak diğer nevale alımdan fedakarlık ederdik. Ederdik çünkü bilirdik ki; Piyerloti’ye çıkan yokuşun başına gelene kadar yarısı bitecek. Pazardan alacağımız karpuz, kavun ve meyva miktarını üzerimizdeki para değil, tanıdık tezgahlar belirlerdi. Uzaktan tanıdığımız pazarcı ağabeylerin bulunduğu tezgahlar kaçınılmaz uğraklarımızdı her serüvenimizde. Satılamayacak durumda ezik oldukları için arka taraftaki kasaya konulmuş meyvaların içinden 2-3 kilo çıkartırdık hiç para vermeksizin.

Eyüp’te herkesin tanıdığı Gülbakanoğlu’nun yanındaki patikadan Piyerloti’ye tırmanmadan önce Eyüp Sultan’a uğrayarak 3 kulluvallah, 1 elam okumak şarttı, tıpkı yokuşun ortalarında Fevzi Çakmak’ın mezar ziyaretimizdeki okunan dualar gibi.

Piyerloti… Şimdiki halinden çok uzak, salaş; salaş olduğu kadar da içten, doğal Piyerloti. Cebimizde para olmadığı için patika yolun kenarına dizili tahta masalarda oturamazdık, bizim yerimiz yolun üst tarafındaki kahvenin bitiminde, mezarlığın başlangıcındaki otluk alandı.

Günün ilerleyen saatlerinde saplarını soyarak ve tuza banarak yiyeceğimiz dikenlerin alabildiğince bol olduğu otluk alan. Almış olduğumuz ekmeklerin yarına yakını yolda yediğimiz için karnımız aç olmadığından; yemek işini sonraya bırakır ve çimenlerin üzerine uzanırdık. Yokuş yukarı tırmanmanın verdiği yorgunlukla rehavet çökerdi üzerimize ve bazılarımız üzerimize çöken rehavete yenik düşerek uyuklamaya başlardık. Uyuklama süresi, uyumayanların tekrar acıkma süresi ile sınırlı olurdu genellikle. Yenilen yemek sonrasında en büyük zevkimiz tuza banarak diken sapı yemekti. Yaşça büyük olmanın verdiği çok bilmişlikle diken sapı yemenin vücuda olana faydalarını anlatırdım, zararlı olduğunu düşünerek yemeyen arkadaşlarıma.

Güneşin ufukta esrarengiz kızıllıklar içinde kaybolmaya başlaması ile de sona ererdi Cuma serüvenimiz. Geliş güzergahımızın tam zıttı olan Pazariçi tarafından mahallemize dönüş yolculuğuna başlar, bize güvenilerek izin verilen küçüklerimizi evlerine bırakır ve günün yorgunluğu ile hava karardıktan sonra vazgeçilmezimiz olan saklambaç oyununa bir geceliğine ara verir; erkenden evlerimize çekilirdik.
İST. 17.02.09 14. 00

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Eskilerden bir cuma serüveni… Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Eskilerden bir cuma serüveni… yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ESKİLERDEN BİR CUMA SERÜVENİ… yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL