17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2714
Okunma

“ISSIZ ADAM” İÇİN DUA!
Anladım, bugün yaşanılan duyguların adı; hazıra konmakmış! Bir filmden birkaç kare, bir şiirden bir satır çalmak, bir şarkıdan alınan bir söz… O kadar güzel anlatılıyor ki bazen duygular insanın insan olduğunu hatırladığı anlar yaşatılıyor. Belki de her şeyin zamansızlığından dert yanarken bir an olsun izlediğimiz bir filmde, dinlediğimiz bir şarkıda ya da okuduğumuz bir şiirde içimizde hızlanan şeye gem vuramıyoruz.
Kendi tarafımızda o kadar güçlüyüz ki… Mesela ben; hayatı parmağımın ucunda döndürebilirim sanırdım. Etrafında dönen olmayı hesaba katmamıştım. Hangisi güzel derseniz; etrafında dönmeyi seviyorum sanırım, durdurmuyorum kendimi. Hep hesaplı kurduğum cümleler, hep planlayarak attığım bakışlar, hep bir şeyleri isterken istememek için zorlamak irademi… Kendimle boğuşmak; sırf anlamasınlar diye duygularımı. Sırf kendi ellerimle yaptığım bir zırhın içine kendimi sokmak için! Ne ki derdim…
Malum hepimiz aşığız! Aşıktık ya da… Sırf yalnızlığa alıştığımız için “yalnızız”! Onu sevdiğimiz için değil! İçimizdeki doyumsuz bir şeytan sanki… Kolay geliyor “yek” yaşamak! Sorumluluk almadan, güven vermeden, istediğimiz gibi yaşamak, çok da kolaydır aslında. Şekerci dükkânları kadar caziptir. İki kişinin hesabını ödemektense yalnız kendimizinkini ödemek, iki kişilik yatakta tek başına uyumak, bir televizyon ekranını sadece iki gözle bakmak, banyoda duran tek bir diş fırçası, çamaşır sepetinde sadece kendi “kirlenmiş çamaşırlarımızın” olması, her şeyi tek paydada yaşamak, çok kolaydır! Birileri hayatımıza girer bazen, değişir her şey. Hep olduğumuz adam ya da hep olduğumuz kadın değilizdir. Kendimizi kendimiz değiştiririz. Sorumluluklar başlar ki bundandır; altında kalacak kadar eziğiz! Birden fazla beden değil, tek bir bedenle yetinmeyi öğrenmemiz gerekir ki bundandır; kendimize hükmümüz geçmeyecek kadar zayıf ve iradesiziz!
Zamanın üstüne atmak kalır bize başaramadığımız her şeyi. Zaman yok deriz, güvenmek istemeyiz, sorumluluk alamayız, sevemeyiz, özleyemeyiz, sevişemeyiz ki bundandır; ruhumuza bile benciliz! Neyin derdindeysek halledemeden, temizlenemeden, kırıp döktüklerimizle, bozup yeniden kuramadıklarımızla, acizliğimizle ölür gideriz. Devrimiz temiz olmaz, bir sonrakiler kirlenmiş doğarlar içimizden ki bundandır; gitgide 45’liklerdeki hiç oynanmamış seslerin anlattığı o çok eski aşkları, özlemleri, isyanları bile özlememiz!
Filme gitmeden önce…
- Sana benziyor kız!
- Nesi benziyor ki, izlemedim ben daha filmi!
- Ne bileyim benziyor işte… Bakışları, sesi, konuşması, ürkekliği…
- Ürkek miyim ben?
- Biraz… Sana yaklaştığımda da beni çok itmiştin. Kendini çekiyorsun ya hemen ondan bahsediyorum. Daha fazla anlatmak istemiyorum filmi izle…
- Sen adama benziyor musun peki?
- Hayır hayır hiç!
- Aslında buna ben karar vermeliyim. İzledikten sonra.
- Yok sen tam anlamıyla ona benziyorsun. İzlerken seni izliyorum gibi hissettim.
- Allah Allah, merak ettim iyice.
Filmi izledikten sonra…
- Filmi izledim. Benim cümlelerim gibiler…
- Söylemiştim.
- Adama benziyorsun!
- Nasıl yani. Ne alakası var!
- Her sahnede değil, hayatın da değil elbette. Sadece sen de bana öyle inatla gelmiştin. Kız ne yaptıysa aynısını yaptım evet, ben onun gibiydim.
- Ben?
- Senin üstüne kahve dökmedim ama sana vurduğum doğru.
- O kız kadar haklıydın!
- Haklıydım. Güzel filmdi.
- Ben seni izledim.
- Herkes kendini izlemiştir eminim. Bir şeyler bulmuştur.
- Ağladın mı?
- Hayır. Böyle bir hikâyenin benzerinin öncesinde yeterince ağlamıştım zaten.
- EVET, SANIRIM ADAMA BENZİYORUM!
- Boş ver, o zamanlar bunu “anlamazdın anlamazdın, kadere de inanmazdın!”
“Ben aşka ait değilim, aşk zordur, sorumluluk ister, güvenmek ister, emek ister, benim için zor!” Daha ağır sözler gerek! Herkesin söylediğinin, herkesin korktuğunun, herkesin inanmadığının daha da ağırı! Aşkın yaşanabilirliğini kanıtlayabilecek bir gerçek hikâye! Cesaret! Emekle yaşanan anılar! Gerekirse bitsin! Bitmesi gerekiyorsa bitsin ama ağır bir aşk olmalı, ağır bir yük lazım! İçimi parçalayacak bir bakış! Gitme diyebilen, gurursuz bir adam! Sen yetersin aslında ama bana verebileceğin acının en iyisi bu değil daha!
En son Babam ve Oğlum filminde ailemin başımın üstündeki yerinin altını çizmiştim. Kalın bir hasretle ve uzun süre dinmeyen bir ağlayışla! Issız Adam’da da gitmenin tam vakti olduğunun altını çiziyorum. Kalın bir anı defteriyle ve uzun süre dinmeyecek bir ağlayışla… Acı bu, çekilecek. Zaten çekildi defalarca! Elbet bir gün hayatımdan o çekilecek!
Seviştiğimiz kadar sevemediğimiz için üremiyor aşk! Bu gürültünün içinde güzel geliyor eski plaklardaki temiz seslerin anlattığı aşklar! Ailelerimizi bu filmler sonrasında daha çok seviyoruz. Düşlere ihtiyacımız var! Hiçbirimiz bir romana, bir filme, bir şarkıya konu olacak kadar yaşamıyoruz çünkü!
Çağan Irmak daha çok film yapsın, biz gidip izleyelim, mendillerimizi hazırlayalım ve arayıp da bulamadığımız ruhumuzu hep o beyaz perdede bulalım diye dua edelim! En azından o acı çeksin bizim yerimize, o aşık olsun, o tokat yesin, o terk edilsin, o özlesin ailesini, o sevişsin, o korksun, o bozsun kocaman bir aşkı ki biz yaşamaktan korktuğumuz her şeyi 2 saatlik bir filmde izleyelim ve bitsin, yalnızlığımıza, ölü toprağımıza geri dönelim! Benim hala yaşamak için bir sebebim var! En azından Çağan Irmak anlattığı sürece ben “o kıza benzemeye” de, “o adama benzeyen” biriyle sevişmeye de ayrılmaya da hazırım! Yeter ki “gerçek” olsun! Ben “karda donmak” istemiyorum ama siz;
Madem yalnızlığı seviyorsunuz, buyurun toprağınız bol olsun!
Çisel ONAT®