2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
931
Okunma
İnsanlık tarihine şöyle kısaca bir göz atacak olursak, ekonomik kriz sonrasında gericiliğin hortladığını, savaşların çıktığını, insanlığa kan ve gözyaşıyla birlikte yıkım ve ölüm getirdiğini görebiliriz. Kapitalizm ve gericilik birbirine göbek bağıyla bağlı, canciğer kuzu sarması öz be öz kardeştirler. Her savaşın ve bunalımın ardından, şöyle veya böyle, sağ kalanlar emperyalizmin çemberinden çıkamamışlardır.
Avrupa’da orta çağ 500 yıl nasıl hüküm sürmüştür. Avrupa’da orta çağ kıtlık, açlık ve veba salgınıyla başlamış ileri Hıristiyan inanış ve düşünce bu yıllar içinde acımasız bir gericiliğe dönüşmüş ve bu gericilik içinden sivrilip çıkan imparatorluklar kendi egemenliklerinin devamı için kilise egemenliğini zayıflatmışlar ve tecriden sona erdirmişlerdir.
İkinci dünya savaşı 1929–1930 ekonomik bunalımlarının arkasından sökün etmiş, savaş sonrası ABD’nde gericilik MCCarthycilik olarak hortlamış binlerce hayatın sönmesine sebep olmuştur. Ekonomik bunalım savaş getirmiş, savaş ise gericiliğin iktidarına yol açmıştır.
Bu savaşlar ve dünya savaşları, yeryüzündeki kaynakları sınırsız kullanma ve sömürme girişiminden başka bir şey değildir. Ve her savaş çıkaran insani, dini veya ahlaki değerleri savunuma adına savaşı sürdürmüştür. Hatırlayın, ABD Irak’ı işgal ederken demokrasi getireceğini iddia etmiyor muydu? Demokrasi diye diye Irakı işgal eden ABD demokrasi için adım atmaktan çok Irak petrolünün ABD çıkarları için işletilmesine çalışmadı mı? Tek başına Irak işgali bile bize iyi hatırlatmalıdır ki kapitalizm ve dinle maskelenmiş gericilik önce kurallarla gelir veya kurallar koyar. Sonra bu kuralları önce kendi bozar. Bu yüzden İngiltere, Fransa ve Almanya’nın Asya ve Afrika’ya yönelik diplomasi ve politikaları sürekli olarak çifte standart seyreder. Bu yüzden kapitalist ülkeler sömürdükleri ülkelerin gericileriyle sürekli işbirliği yaparlar.
İddialı, küresel ekonomik düzenden çıka çıka küresel ekonomik bunalım çıktı. Bu ekonomik bunalım Asya’da, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde gericiliğe umut ve güç katmış durumda şimdiden. Yakındır, bu gericiler ellerindekilerle yetinmeyecek daha fazlasını isteyeceklerdir. İlkel soyguncular gibi dünyanın yoksul bölgelerindekilerin elindekilere göz dikecek, yerel gericilerle küresel işbirliği yapacak, istediğini yine elde edemezse çatışma çıkaracaktır. Yani, ya malını ya canını diyecektir. Dünyanın yoksul bölgelerinin önce malını alacak, yetmeyecek sonra da bu bölgelerde yerel işbirlikçilerle yerel insanların canını ateşe atacaktır.
Ülkemizde en çok kural koyup da en çok kural bozanlar gericilikle sarmaş dolaş halinde devam ede gelen işbirlikçi burjuvazi değil midir? Bankaların içini o bankada çalışanlar mı boşaltmıştır. Sosyal güvenlik kurum açıklarına fabrikada çalışan işçi mi sebep olmuştur. Depremler ve doğal afetlerde tuz gibi dağılan binaları, okulları, yolları ve köprüleri yapanlar bu afetlerde hayatını kaybedenlerin hesabını vermiş midir? Bu hesabı soran olmuş mudur? Yolsuzluğa damardan gireceklerini ilan edip de o damarların içinde yol almaya devam etmemişler midir? Seçim sarhoşluğu ile ta İspanyalardan “velev ki” efelenmesi ile gericilik coşturulmamış mıdır? Şimdi gelinen noktada, IMF veya Dünya Bankası kredisi için kapalı kapılar arkasında pazarlık dönerken, bu krediyi finans sektörüne yatırımı, üretimi finanse edecekler diye dağıtmayacaklar mı?
Türkiye Halil Bezmen’i unutmuş olamaz. O Halil Bezmen ki klor yolsuzluğu yapıp ABD’ne kaçtı ve orada onlarca yıl yaşadıktan sonra davası zaman aşımından düştü ve paşalar gibi Türkiye’ye dönüp sosyeteye karıştı göğsünü gere gere. Peki, Halil Bezmen’in yolsuzluğu nasıl giderildi. Batan bankaların batakları kimin sırtından karşılandı. Ekonomik krizler patlak verdiğinde sapır sapır dökülen şirketleri kurtarmak için devlet eliyle borçlanılırken bu şirketlerin sahiplerinin yoksul hale geldiğini, ele güne muhtaç olduklarını hiç gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü neo liberal düzenin tezgâhlarından biri de budur. Şirketin içini boşalt devlet kurtarsın, şirketin sahiplerini koru. Korunan bu şirket sahipleri zaten şirketleri batmadan önce kendilerini epey korumuş, semirtmiş oluyorlar.
Hani piyasa ekonomisi serbestti. Hani korumacılık yoktu. Kuralları koyanlar kendileri çiğniyorlar sessiz sedasız. Keynes’in kemiklerini sızlattılar bunlar. Hele bir düşünsünler dünyanın anasını bellemeyi, o zaman yeni kurallar bulacaklar size. Oyalanmanız için. Unutmayın, tam maç biterken, nakavt olacaklarından korkarak yine kuralı değiştireceklerdir. Siz bakmayın ekonomik krize. Mal canın yongasıdır. Güçlü bir rüzgârla gelmekte olan gericiliğe teslim olmayın. Krizdir geçer gider.
İsmet Evren
24.11.2008