4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
5109
Okunma
Uluslararası şirket yöneticilerinin uğrak yeri Singapur . İş bağlamak için mi? Yoksa çocuk fahişelerin ümitlerini ve bedenlerini sömürmek için mi? İmkanın limiti olmayan dünyada imkansızlığın limitinde yaşayanlardan yararlanma merkezi singapur .
Singapur da bir çocuk , çocuk yaşlarda fahişelik eğitimi almış . Yüzlerce yağlı ve semiz erkeğin altına yatmış kız çocuğu ve binlercesi . Fakir ailelerinin geçim kaynağı . Böyle bir yaşamı kanıksamış bunun böyle olacağı başka bir yolu olmayacağı na şartlanmış aileler .Zevkler tarafından çürütülmüş bedenler . Ya benlikleri ?
Çürümüş bedenin varolma mücadelesi . Dört duvar arasında yaşam . Gerçek sevgiyi hiçbir zaman yaşayamamış bir benlik . Benliğin kendini sevgiye doyurmak için ulaşabildiği insanların sevgisini sömürme ihtiyacı . Gördüğü , yaşadığı sömürülmüşlüğe karşın , başka benlikleri sömürerek benliğini varetme ve anlamını arama mücadelesi aslında .
İnsanlar yükselmek için başkalarının sırtına basmak zorunda kalıyor .Neden ? Çünkü sistem bu . Bir işadamı bir zevk ısmarlayıp binlerce dolarlık iş bağlar . Temiz para . Birinin sırtına basılıyor . O ne yapıyor peki ? O benlikte , ilk fırsatta başkasının sırtına basma ihtiyacı gelişiyor . İster bir fahişe olsun isterse büyük bir şirkette çalışan biri yapılan şeyler arasında küçük nüans farkları var .
Her insan kendi yaşam alanında ulaşabildiği bir yaşam tarzına sahip . Her yaşam tarzı da ayrı bir ilginçlik . İnsanlar , görebildikleri dar alanın dışında , göremedikleri dünyaya bilinmez bir karanlık gözüyle bakıyor .Benliklerini tatmin alanlarının dışı , asla kavrayamayacakları hiçlik .İletişim araçlarının bu denli gelişmiş olması dahi , bireysel tatmin aracı olarak sunulduğu için , insanları tektipleştiriyor . Singapurluyla Türkiyeli arasında ne fark var . Fahişeysen fahişesin , Kaliteli... isen kalitelisin . Para için yaparsan adın başka olur . Zevk için yaparsan , bir de bu hizmeti iyi bir alanda sunuyorsan bambaşka .
...
Afrika’da bir fotoğrafçı inanılmaz kareler yakalar ; Aç bir çocuk çölde sürünerek , çürümeye yüz tutmuş etlerinin kokusunu havaya salarak , karnını doyurabileceği kampa doğru gitme mücadelesi verir . Çocuğun arkasından akbabalar gelmektedir . Dinlendiği zaman hareketsizliğini fırsat bilen akbaba hemen yaklaşır . Çocuk son bir azimle birkaç kulaç daha sürünür . Bu arada fotoğraflar çekilir .
Zevkler tarafından çürütülen bedenlerle çölde sürünen bedenler arasında ne fark var ? ortaya çıkan koku çocuk kokusu değil mi? Çöldeki akbabalarla Singapur’daki akbabalar arasında ne fark var ?
Fotoğrafçı koşa koşa gider fotoğraflarla bir yarışmaya katılır ...Fotoğrafçıya pulitzer ödülünü kazandıran çocuğa ne oldu dersiniz ? Doğadan geldi ve doğa’nın acımasızlığı ile
yine doğaya gitti . Acımasız olan doğa mı ? O çocuğu akbabalar yedi . Kimse kendini kandırmasın , tüm insanlığın suçu bu . Doğanın yansıması olan insanın .. Anlıyormusunuz ? İşte o çocuk öldü . İşte o çocuğun ödülü de bu idi . Ölüm .