Kötülük etmeden pişman olmanın en iyi şekli, iyilik etmektir. bretonne
Celil ÇINKIR
Celil ÇINKIR

Yazı Paylaşımlarıma Neden Bir Süre Ara Veriyorum?

Yorum

Yazı Paylaşımlarıma Neden Bir Süre Ara Veriyorum?

( 3 kişi )

2

Yorum

3

Beğeni

5,0

Puan

58

Okunma

Yazı Paylaşımlarıma Neden Bir Süre Ara Veriyorum?

Yazı Paylaşımlarıma Neden Bir Süre Ara Veriyorum?


Kıymetli dostlarım, edebiyat gönüldaşlarım…

Uzun zamandır günlük şiir paylaşımlarımla aranızda nefes alıp veren bir bağ kurduk. Lakin sizden kısa bir süre izin istemek mecburiyetindeyim. Çünkü yıllardır taşıdığım bir emanet — bir medeniyetin sesi — artık tamamlanmak, ete kemiğe bürünmek üzere.

Yazdığım şiirler elbette gönlümün nefesi; fakat şu anda beni çağıran daha derin bir ses var: Neruna’nın sesi… Zirhuna’nın kadim soluğu…

Önümüzdeki günlerde zamanımı edebî bir metne değil, bir medeniyet hafızasına dönüştürdüğüm bu büyük romana vermem gerekiyor. Şiir paylaşımlarım geçici bir müddet duracak; fakat şiirden kopmak değil bu… Tam aksine, şiirin atası olan tarihin ve kültürün özüne doğru bir yolculuktur.

İnanın, bu eser tamamlandığında şiirlerimiz de başka bir anlam, başka bir derinlik kazanacak.

Şimdi, bu kısa açıklamanın ardından asıl metne geçiyorum…

NERUNA – Zirhuna’nın Kadim Sesi

Bir Roman Değil; Bir Medeniyetin Sessiz Çığlığıdır…

Yakında elinizde tutacağınız bu eser, yalnızca bir roman değil…
Anadolu’nun gömülmüş hafızasını ayağa kaldıran bir kırılma metnidir.

“Bu toprakların kadim Türk yurdu olduğu gerçeğini, ilk kez bilimsel bir netlik ve tarihî cüretle ortaya koyan kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür.” Hatay için söylediği o büyük cümlenin ardında yatan hakikati biz bugün daha iyi anlıyoruz:

“Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz.”

Bu söz yalnızca siyasî bir kararlılık değil, aynı zamanda kültürün köküne dair bir idraktir. Atatürk, Anadolu’nun hafızasına bakarak konuştu; dağların, vadilerin, dillerin, ezgilerin, taşlara oyulmuş kaderlerin içinden gelerek söyledi bunu.

Bizim “Neruna – Zirhuna’nın Kadim Sesi” çalışmamız da bu idrakin tarihsel derinliğini perçinleyen bir kapı aralıyor.

Bugün Anadolu dediğimiz coğrafyada:

• MÖ 2000’lerde demiri eriten,
• Tatlı şarabı icat eden,
• Zirhuna gibi kutsal merkezler kuran,
• Devlet, töre, ticaret ve kültür örgüsü geliştiren,
• Kadını toplumun merkezine koyan,
• Asur gibi dev bir uygarlığa karşı direnç gösterebilen bir Proto-Türk topluluğunun varlığı artık yalnız bir ihtimal değil; tarihsel bir realite olarak karşımızda durmaktadır.

Biz bu romanla bir şeyi yeniden söylemiyoruz; Atatürk’ün sezgiyle işaret ettiği hakikati, bilimsel bir altyapı ve edebî bir kurgu ile görünür kılıyoruz.

Çünkü bir coğrafyanın yurt olması için sınır yeterli değildir; Kültür gerekir, kimlik gerekir, hafıza gerekir.

Hurriler, Mama Krallığı, Zirhuna, Neruna…
Bunların hepsi, “Türk’ün bu topraklardaki sesi”nin binlerce yıl önce de var olduğunu gösteren halkalardır.

Bu romanın asıl hedefi de budur: Atatürk’ün işaret ettiği kadim hakikatin, arkeoloji, filoloji, mitoloji ve tarihî kurgu üzerinden “yeniden ayağa kalkması.”

“Bizim yaptığımız çalışma, onun işaret ettiği tarihsel sezginin bilimle ve edebiyatla yeniden doğrulanmasıdır.”

Bugüne kadar tarih kitaplarının arasından sızan küçük bilgiler vardı. Ama hiçbir kitap, bu bilgileri bir medeniyet bütünlüğü hâline getirip  “Aslında biz kimiz, nereden geliyoruz?” sorusuna böyle bir cesaretle uymaya kalkmadı.

Neruna, bunu yapıyor.

Neruna kimdir?

O bir masal kahramanı değil.
O bir hükümdar değil.
O bir büyücü değil.
O bir medeniyetin unutturulmuş hafızasıdır.

Semavî kitapların henüz inmediği bir çağda,
Asur’un modern Amerika kadar güçlü olduğu bir dönemde, tüm Anadolu’ya hükmeden koloni ağlarının tam ortasında
bir kadın çıkar: Neruna.

Bir direniş başlatır.
Bir kültürü ayağa kaldırır.
Bir kavmin kaderini değiştirir.
Ve Anadolu’da bugüne kadar kimsenin anlatmayı göze almadığı
büyük bir sırrın taşıyıcısı olur:

“Coğrafyayı vatan yapan askerden çok kültürdür. Kültürü dirilten ise kadındır.”

Bu roman neden tarihî bir meydan okumadır?

Çünkü ilk kez, Anadolu’nun en eski Proto-Türk kökü olan Hurriler,
sosyokültürel, ekonomik, inanç ve devlet örgüsüyle bir romana işlendi.

Çünkü ilk kez, Mama Krallığı’nın Demir Çağı’nı tarihten 8 asır önce başlatmış olabileceği, bilimsel verilere dayalı bir kurgu içinde anlatıldı.

Çünkü ilk kez, Zirhuna adlı kadim kutsal merkezin önemi gün yüzüne çıkarıldı. İslam dünyası için Mekke’nin taşıdığı anlam ne ise Hurriler için de Zirhuna öyledir ve bu  gerçek
bir romanın kalbine yerleştirildi.

Çünkü ilk kez, tatlı şarap, demir, platin ve Demir karışımından olan amutum cevheri, ticaret yasaları, Asur baskısı, kültürel kırılmalar, başkaldırılar, kadın liderliği, medeniyet savaşları tek bir çatı altında anlatıldı.

Bu roman, Anadolu’da yaşayan herkes için şunu hatırlatıyor: “Biz bu topraklara misafir gelmedik. Bu toprakların ilk seslerinden biriyiz.”

13 Yıllık Bir Araştırmanın Sonuç Metni

Bu romanın ardında:

– 13 yıllık saha araştırması ve coğrafya gezileri
– 25 binin üzerinde Kültepe tableti incelemesi
– Hurri–Asur–Hitit etkileşimlerinin sosyolojik analizi
– Arkeolojik raporların sentezi
– Dil, kültür, töre, iktisat ve kadın liderliği üzerine derin bir çalışma vardır.

Bu yüzden, sıradan bir roman değildir.
Bu roman Türkiye’de bugüne dek yazılmış en kapsamlı Proto-Türk uygarlığı kurgu–tarih çalışmasıdır.

Nobel Adaylığı İçin Yola Çıkan Bir Eser

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin, eserin kapsamını ve bilimsel derinliğini dikkate alarak
Nobel Edebiyat Ödülü adaylık sürecine dahil olması tesadüf değildir.

Romanın İngilizce çevirisi de Nobel başvurusu için hazırlanmaktadır.

Neden bu duyuruyu yapıyorum?

Çünkü bu roman çıktığında, edinmek isteyenler birkaç gün değil, birkaç dakika içinde karar verecekler.

Bu duyuruyu yapmamın nedeni, size şunu söylemektir:

Hazırlanın.

Bu roman çıktığında, hepiniz tarihin içinde yeniden doğacaksınız.

Ve unutmayın…

“Bir kadının fısıltısı bazen bir çağın gürültüsünden daha gürdür.”

“Bir medeniyet unutulur; ama doğru kişi onu çağırınca geri döner.”

Vesselam.

Ser Feyzlizof Kalburabastî Efendi Hazretleri namı diğer Celil ÇINKIR

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (3)

5.0

100% (3)

Yazı paylaşımlarıma neden bir süre ara veriyorum? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yazı paylaşımlarıma neden bir süre ara veriyorum? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Yazı Paylaşımlarıma Neden Bir Süre Ara Veriyorum? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
12.12.2025 12:14:10
5 puan verdi
Beklemedeyiz, değerli hocam ve de başarılarınız daim olsun.

En kısa zamanda eserinizi okuma dileğimle heyecanla bekliyorum romanınızı elime alacağım günü.


Sonsuz selam saygımla kıymetli üstadım.


Yolunuz açık olsun
neneh.
neneh., @neneh-
12.12.2025 12:01:34
5 puan verdi
Başarılarınız daim olsun Üstad.Elinizi çabuk tutun.Zira imzalı olarak eserinize talibim.Kolay gelsin.Üstad'a saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL