0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
25
Okunma
Bazı uğraşlar vardır, insanın içini ısıtan, yorgunluğunu unutturan… Benim için yemek yapmak tam da öyle bir şey. Bazen kendime küçük bir sofra kurarım; mutfağa girer girmez, sanki sessiz bir dünyanın kapıları açılır. Tavanın hafif kızaran sesi, baharatların havaya yayılan kokusu, sebzelerin tahtaya değdikçe çıkardığı ritim… Hepsi birer müzik gibi gelir kulağıma. Sanki dışarıdaki bütün telaş, bütün koşuşturmalar o kapının dışında kalır.
İki yumurta kırıp basit bir omlet yapsam bile, patatesleri kızartıp çocukluk günlerimin kokusunu mutfağa salsam bile içimde bir neşe kıpırdar. Sonra bazen olur ki istediğim gibi olmaz; tuzu fazla kaçar, ateş fazla gelir, omlet dağılır… Ama kızmam kendime. Gülerim, eğlenirim. Çünkü o yemeğin içinde benim emeğim vardır, benim hevesim, benim küçük mutluluğum saklıdır. Tam da burası insanın kendine iyi geldiği yer işte… Kusurlu olsa da “ben yaptım” dediğin o an.
İnsanın kendi elinden çıkan her şeyde bir sıcaklık olur. Bir tabağı hazırlarken, aslında kendine yeniden dokunur insan. Beceremediğiyle barışır, başarabildiğiyle gururlanır, ikisinin arasında da kendine bir alan açar. Çünkü hayat bazen çok gürültülüdür, bazen çok yorucu. O yüzden insan, kendi elleriyle bir şeyler yapınca sanki dünyayı biraz daha sakinleştirir.
Her zaman başkalarından beklememek gerekir. Birinin gelip hayatımıza renk katmasını, soframızı donatmasını, moralimizi düzeltmesini… Bazen insan kendi kendine ışık olmayı öğrenmeli. Kollarını sıvayıp bir şeyler yapmaya çalışmalı; mutfağa girmek olur, yürüyüşe çıkmak olur, bir çiçeği sulamak olur… Küçük uğraşlar, küçük dokunuşlar ama büyük huzurlar saklayabilir içinde.
Benim için mutfak işte böyle bir yer: kendi emeğimin bana döndüğü, kendi çabamın gülümsemeye dönüştüğü bir sığınak. Ne zaman ki gün biraz ağırlaşır, hayat biraz suskunlaşır, bir tabak hazırlayıp masaya otururum. Belki çok basittir yaptığım, belki kimseye gösterilecek bir şey değildir ama bilirim ki bana iyi gelmiştir.
İnsan bazen sırf kendisi için bir tabak yemek yapmalı. Belki omlet, belki çorba… Ama mutlaka kendinden bir parça katmalı içine. Çünkü en güzel terapi, insanın kendi emeğini kokladığı o andır.
Abdurrahman Tümer